MUKADDESLERİ TÜKETEN SİYASET

 Eşya ve olaylara maddi kazanımların penceresinden bakarsanız farklı, maneviyat zaviyesinden bakarsanız farklı, her ikisinin adesesinden bakarsanız daha farklı sonuçlara ulaşırsınız. İktidarları değerlendirirken de böyledir. İnsan sadece maddi cephesi olan bir varlık değil. Öyle olsa insanların karnını doyurmak başarının tek kriteri olurdu. Batı toplumları 20.yüzyıla manevi veçhesini kaybederek girdi. Sekülerleşme manevi hayatı hızla kemirerek insanı yiyip içmekten ibaret bir mahluk haline getirdi. Siyasi yapı buna göre yeniden tanzim edildi. İnsanı doyurmak tek hedef haline geldi. Oysa İslam toplumu hala iki kanatlı yapısını koruyor. Dünyevileşme maneviyat kanadını zayıflatmasına rağmen, canlı bir manevilik arayışı var. Toplum dünya ile ahiretin arasında sallanıp duruyor. Siyasetinin de buna göre olmasını arzuluyor.

Farklı toplumlar, farklı siyaset biçimlerine ihtiyaç gösterirler. Dünyanın her yerinde yüzde yüz geçerli bir yönetim formu yoktur. İnsan olma müştereği tek başına tayin edici bir faktör değil. Kültürlerin, dinlerin ortaya koyduğu farklılıklar, farklı politika ve kıstasları gerekli kılıyor. Batı’da maddi ihtiyaçları tatmin eden bir iktidar başarılıdır. İnsanlar yiyip içebiliyor, tatil yapabiliyorlarsa mesele bitmiştir. İslam toplumlarında böyle bir değerlendirme, vaziyeti açıklamaya yetmez. İnsanın manevi cephesinin de doyurulması gerekir. Onun için siyasetten sadece yol,su,ekmek beklenmez, biraz da ruhi hayatını tahkim edecek adımlar atması, ahlak toplumunu kurma yolunda işler yapması beklenir. Siyasetin başarısı da buna göre belirlenir. Tek yanlı, işin sadece maddi boyutuna bakan değerlendirmeler, manevi varlığını kaybetmiş toplumlar için geçerlidir.

****

Ahlak toplumu, insanın insan ve Allah’la münasebetinde gözlenen bir durumdur. Sözde değil davranışlarda tespit edilir. İnsanın insanla,para ve eşyayla münasebeti ahlak toplumu olmanın ipuçlarını verir. İbadetler işin bir cephesidir.Davranışlara yansıdığı, insanın insanla ilişkisini etkilediği ölçüde bir anlam ifade eder. Helal-haram hassasiyetinin kaybolduğu bir toplumda ibadet sadece içi boş bir şekilden ibarettir. Onun için ahlak toplumunda camilerin veya başını örtenlerin sayısından ziyade ahlak kurallarının toplumda ne kadar yaşadığına, insan hayatını ne kadar etkilediğine bakılır. Din, fert hayatını ne kadar yönetiyorsa o kadar var veya yoktur. Son yılların Türkiye’sini bir de bu perspektifte değerlendirmekte fayda var.Bunun için mahkemelere, mahpushanelere, gazetelerde en çok ilgi çeken tefrikalara, gündemi işgal eden konulara, toplumdan en çok alkış alan politikalara,gençliğin alışkanlıklarına bakmak kafidir. Hapishanelerini uyuşturucu satıcılarının doldurduğu, boşanma davalarının alıp başını gittiği, soygunun, rüşvetin olağanlaştığı, dinin bir hayat nizamı olmaktan çıkıp bir nutuk malzemesi haline geldiği, aynı irfan havuzundan beslenenlerin birbirine düşman edildiği bir toplumda siyasetin başarısından söz edilebilir mi? Ahlaki açıdan vardığımız yer, geldiğimiz yerin çok gerisindedir. Mukaddeslerini yiyerek maddesini inşa eden toplumların sonu inkırazdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi