
SADECE CUMHURBAŞKANI SEÇMEYECEĞİZ
Cumhurbaşkanlığı seçimine az bir zaman kaldı. Başbakan vizyon belgesi ile özet olarak Cumbaşbakan olacağını ilan etti. Açıkça bir sistem değişikliğinin ipuçlarını verdi. 17 Aralık’tan beri Türkiye hızla siyasetin toplumsal ihtiyaçlara göre tanzimi yerine, Başbakan’ın egosuna göre tanzim edildiği bir yapıya doğru evriliyor.Milletin devleti yerine kişinin devleti inşa ediliyor.Tek adam yönetiminin hukuki alt yapısı kuruluyor.HSYK,MİT kanunlarında yapılan değişiklikler dokunulmaz, hesap sorulamaz bir Cumbaşbakanlık sistemi için yapılan değişiklikler. Böylece Cumhurbaşkanının azli için tek seçenek olan muhtemel -vatana ihanet- suçlamalarının önü şimdiden alınıyor. Suriye’de, Türkiye fiilen bir PKK devletinin kurulması için çalıştı.Irak’da merkezi yönetim devre dışı bırakılarak Kuzey Irak yönetimi ile geliştirilen ilişkilerle bağımsız bir Kürdistan’ın önü açıldı.Terör örgütü ile yürütülen pazarlıkların nereye varacağını ise kimse kestiremiyor. PKK’nın sınırsız taleplerine karşı bugüne kadar Başbakan toplumu rahatlatacak tek bir beyanda bulunmadı. PKK çıtayı yükselttikçe iktidar sükut etmeyi tercih etti. Gelinen noktada PKK’nın büyük kazanımlar elde ettiğine şüphe yok. Örgüt fiilen Kürtlerin meşru temsilcisi,Kürt meselesinin konuşulacağı yegane odak haline getirildi. Süreci destekleyenler bile PKK’nın bugün dünün çok ilerisinde bir noktada olduğunu kabul ediyorlar. Dış politikada kaybedilen mevzilerin akisleri yarın iç politikada da kendini gösterecektir. Başbakan süreci arkasındaki güçlü medya desteği ve artık hiçbir köşesi kalmamış hitabet gücüyle götürüyor. Karşısında toplumla bütünleşen bir muhalefetin olmaması ise en büyük şansı.
Başbakan’ın hedefi belli ki, ilk turda seçilmek. Bu hedefe ulaşıp ulaşmayacağı muhalefetin gösterdiği adayın arkasında durup durmamasına bağlı.İhsanoğlu siyasetin labirentlerinde kirlenmemiş,demokrat, muhafazakar bir isim.Denenmemiş olduğu için de Başbakan’ın salvolarının tutma ihtimali yok.Oysa herkes Başbakan’ın siyaset etme biçimini, yanlışlarını,doğrularını biliyor.Başbakan kendi kitlesi bakımından bile eskisi kadar inandırıcı değil. Ayrıca vizyon belgesi ile ilk defa istikrar değil, macera vaat ettiğini söyleyen bir Erdoğan var seçmenin karşısında. Bunun siyasi karşılığının ne olacağını bir ay sonra hep beraber göreceğiz. Ancak Başbakan her seçimde yaptığı gibi kendi kitlesi dışındaki seçmene oynayan bir strateji izliyor. AKP tabanı elde bir, bunlara ulusalcıları,yeni müttefiki Ergenekoncuları bir de her seçim pohpohlayıp, seçimden sonra kafatasçı ilan ettiği ülkücülerin bir kısmını ekleyebilirse elde iki deyip ilk turda sonuç almaya çalışacak.Şimdiden neden partili aday değil diyerek milliyetçilik taslayanlara bakılırsa bu planın kısmen etkili olduğu söylenebilir. İhsanoğlu’nu partili değil diye eleştirenlerin sanki kendi partilileriymiş gibi Erdoğan’a rampa yapmaları iki yüzlü siyaset biçiminin en aşağılık şekillerinden biridir.Bu Erdoğan’ı destekliyorum diyebilme cesaretini gösteremeyip milliyetçiliğe yatırım yapıyor gibi yaparak, milliyetçiliği arkadan vurmaktır.2011’den sonra iktidarın yaptığı her icraat milli bütünlüğümüzü örselemeye yönelik unsurlar taşımaktadır.Bugün bir milliyetçinin iktidar nezdinde binlerce evladımızın katili Apo kadar bile değeri yoktur.Bunu anlamak, test etmek için, bir hafta önce bu fani alemden baki aleme göçen Ünal Karaosmanoğlu’nun ölüm haberini havuz medyasının iki gazetesi Vatan ile Akşam’ın nasıl verdiğine bakmak kafidir.Ülkücüyü katil,faşist kan dökücü canavar olarak niteleyen bir zihniyetin peşine düşmek Stockholm sendromunun bir başka şeklidir.Bu seçimde sadece Cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz,Apo’yu bırakıp milletin tepesine siyasetçi olarak dikmek isteyenleri de oylamış olacağız.Adını bölgeler partisi olarak değiştiren BDP’nin bölgesel yönetimler kurma hayalini de oylayacağız. Onun için herkesin bir defa değil bin defa düşünmesi gerekiyor…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.