Bugünlerde “açılım süreci”, “Kürt Sorunu(!)” söylemleri yeniden dillendirilmeye başlandı. Hayırdır inşallah!

Omurgalı aydın, milli sermaye ve vatanperver münevver azlığı yaşayan ülkelerin çalkantılarla karşılaşması doğaldır. Yaklaşık 23 milyon kilometre kare nüfuz alanlı Osmanlı’nın 1/30 bakiyesi Türkiye Cumhuriyeti’nin, düşmanları olmuştur, olacaktır. Zira, 1/30’luk daralma sonucu kalan kriptolar, emperyalist ağalarla iş birliği içinde ayrılıkçılık ateşini harlamayı hiç unutmadılar.

Elhamdülillah Müslümanım diyenlerden bile Makyavelistlerin (başarı için her yol mubahtır) çıktığı bir vatanımız var. Oysa dinimiz, başarı için her yolu asla ve kata mubah görmemeyi sadece ve sadece hakkı gözetmeyi emreder.

Türkiye’de her kesimin “Kürt Sorunu(!)” kavramına bakışı farklıdır. Örneklerle açalım…

Seccademi serdiğim yer vatanımdır diyenlerin,

Maddi manevi Atatürk’ün sırtından geçinen lakin Atatürk bu konuda ne demiş, İnönü bu konuda ne rapor vermişe bakmadan lakırdı yapanların,

Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur, ruhsuz beden ceset olur diye haykıranların,

Ankara’dan gidip havaalanında karşılanan, ilçe kongresi sonrası uçakla Ankara’ya dönmeyi Doğu ve Güneydoğu tecrübesi sananların,

Savunduğu ideolojiyle ilgili ciddi tek bir kitap okumayan, kulaktan dolma enternasyonalizm adına insan hakları söylemine sarılanların,

Ağababasının parasıyla burjuva hayatı yaşarken maraba hakları nutku atanların,

“Kürt Sorunu(!)” kavramına bakışı farklıdır.

Göçün, demografik yapımızda nelere yol açabileceği umurunda olmayanların,

Plebisit nedir, sorusundan bihaberlerin,

Türk çocuklarına siyasal Kürtçülerle birlikte dar ettikleri sokaklardan kendileri de kaçmak zorunda kalan sözde Türk Solunun,

“Vur kafir vur şehit olayım” diyerek savunma bile yapmadan, şehitliği bile bedavaya getirmeye çalışanların,

Tırtıkladıkları sermayeyle milyarder oldurulmuşların,

Türk olup da “Ne Mutlu Türküm Diyene” söyleminden rahatsız olanların,

Yağmurda ıslanmayan, kavgada taşlanmayan ama yağmurda ıslanan ve kavgada taşlananların sırtından geçinenlerin,

Nefsine yenilerek, ayaklarına taktıkları patenle mamadan mamaya koşanların,

Samanlık yanarken, samanın derdinde olanların,

“Kürt Sorunu(!)” kavramına bakışı farklıdır.

2013 yılında, "Hocam Türkiye'ye Dön Artık... Peygamberimiz ‘in vefatından sonra Hazret-i Ebubekir’in gösterdiği dirayete benzer bir şekilde dönüp başımıza gelseniz…” sözleri ortaya saçılınca 2021 yılında, “FETÖ’yü ABD’nin kontrolünden çıkarmak için yazmıştım” diyen gazetecinin,

“Türk diye bir ırk yoktur” sözlerinden sonra ben onu kastetmemiştim diyen bir profesörün, bir siyasi parti yetkilisinin,

Atatürk doğmadan evvel parçalanmış Osmanlı'nın faturasını Atatürk'e kesenlerin,

Alparslan Üniversitesinin logosundan Anadolu’yu Türklüğe vatan kılan Alparslan’ın figürünü çıkaran Üniversite rektörünün ve o kararda dahli olanların,

Suriyelileri geri göndereceğinize siz Orta Asya'ya dönün diyen siyasinin,

Azerbaycan’ımızın Ermenistan’ı pataklamasından, İHA’lardan, SİHA’lardan rahatsız olanların,

Mavi Vatanı saldırganlık olarak gören diplomatın(!) ve sonrasında, onu demek istememişti diye savunmaya geçen siyasilerin,

“Kürt Sorunu(!)” kavramına bakışı farklıdır.

Varsın olsun, biz umudumuzu hep canlı tutacağız. Teknoparklarda teknoloji üreten, çalışan, Türkiye’nin umudu olan gençler milli duygularla yoğrulduğunda, Türk Milletinin karşısında kimse duramaz. Ne makyavelistler ne işbirlikçiler ne ayağına paten takanlar ne dün dediğini bugün inkara yatanlar ne de tek dişi kalmış medeni(!) canavarlar…

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun “el-hubbül vatan minel iman / vatan sevgisi imandandır” diyenlere ve bu ülküyü yaşayanlara…