Cumhuriyet’in 10’uncu yılı merhum Atatürk zamanında büyük bir coşkuyla kutlanmıştı. 25’inci yılında henüz doğmamıştım, 50’nci yılında Diyarbakır’da ortaokul öğrencisiydim, 75’inci yılı daha dün gibi hatırlarım… Geldik 2023’e. Cumhuriyet’in 100’üncü yıl kutlamalarına yeterince ilgi gösterilmediği görüşüne tam katılmıyorum. Daha iyisi yapılamaz mıydı, elbette olurdu...

Bu arada bir şeyi unutmamalıyız. Dünya, insanlık ve doğal olarak Türkiye çok değişti. Türk Milletinin kültürel yapısıyla, ananeleriyle, tarihiyle, yapı taşlarıyla oynandı. Bazı insanlar Türk düşmanlığı, bazıları Türkiye düşmanlığı, bazıları Atatürk düşmanlığı, bazıları İslam düşmanlığı, bazıları da dedelerinin kulaklarına üfledikleri kinin düşmanlığıyla içten içe hesaplara daldılar. Ve özellikle kriptolar, uygun zemini yakaladıklarında kaleye içeriden zarar verdiler.

Türk Milleti tarihte hep var oldu. Devletler kurdu, yıktı ama ya yıkılmak üzereyken veya yıkılmadan önce yenilerini inşa etti. Yüzüncü yılını kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’nın devamıdır.   Cumhuriyeti kuran, Atatürk ve yakın silah arkadaşları Osmanlının subayı veya bürokratları değil miydi?

Türk, Atatürk ve Türkiye için yabancıların gözünden sadece iki örnek vermek istiyorum.

-        Ünlü tarihçi Alan Moorehead, Gelibolu adlı eserinde “O genç Türk subayının o anda, o noktada bulunması, müttefikler için kaderin en korkunç darbesi oldu. O olmasaydı, Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar o sabah Conkbayırı ele geçirecek ve savaş lehimize sonuçlanacaktı” diyor.

-        Alman şair Tannhauser bir şiirinde, “Sert esiyor rüzgâr / Türkiye yönünden” demiş, hem de İstanbul’un fethinden bile yüzyıllar önce. Peki, Türkiyeli (!) bir profesörün “Türk diye bir ırk yoktur” sözüne ne demeli?

Sanılmamalıdır ki; Atatürk itibarsızlaştırıldığında, Cumhuriyet yıkıldığında, İslam karalandığında, Türkiye bölündüğünde, nifaklar yeşertildiğinde güzel günler olacak, başlar göğe erecek. Asla… Yanı başımızdaki ülkelerden bile ders almaktan acizler var. Allah esirgesin, zayıf düşmemiz halinde ne toprak ne bayrak ne namus ne onur ne mal ne de evlat kalır. Zelil duruma düşenleri görebilmeli, birlik olunmaması halinde aynı şeylerin bize de yaşatılabileceğini idrak etmeliyiz.

Bakın;

-  Bugün, bu saatte Gazze yanıyor. Haklı-haksız, kuru-yaş, çocuk-yaşlı, kadın-erkek, Müslüman- gayri Müslim ayırt etmeksizin insanlar dünyanın gözleri önünde kavruluyor…

- İslam ülkelerinden kaçanların can havliyle kapak atmak istediği medeni olarak genel kabul gören ülkeler nasıl da suskun. BM oylamasında kaçı ret, kaçı çekimser, kaçı evet dedi?

- 15 sene evvel, Suriye’de insanların evleri, düzenleri vardı. Bugün yok. Milyonların çoğu Türkiye’de olmak üzere orada burada…

- 10 sene evvel, Suriye’nin kuzeyinde PYD (PKK) denilen maşa bir devletçik (!) kurdurulmamıştı. Bugün var, yarınlarda kimlerin nasıl kullanacağı ayan beyan ortada…

- Maazallah, işgalde ölen baba, anne bizler, çocuklar bizim canlarımız olabilirdi. Yıkılan evler, işyerleri bizim mahallemizde yaşanabilirdi…

- Hepimiz beşeriz, farklılıklarımız olacaktır elbette, ortak paydalarımızı öne çıkarmak yerine bardağın boş kısmına bakmanın kime ne faydası var?

Öyle derinlere gitmeden, allamelik taslamadan, tarihi dizilerden öğrenen ve cahil cesaretiyle ahkâm kesenlerin de anlayacağı ifadelerle Cumhuriyet nedir sorusunu cevaplayalım ve onu sahiplenelim.

Cumhuriyet,

Babasıyla evlerine doğru yürürken, evin önünde bekleşenleri görünce, eyvah babamın alacaklıları geldi herhalde diye büyük üzüntü yaşayan Trabzonlu gencin, “Siz Adnan Kahveci misiniz, sorusuna evet benim demesiyle, üniversite sınavlarında Türkiye birincisi oldunuz, tebrik ederiz” haberini alabilmesidir. Ve sonra aynı Kahveci’nin (merhum) bu vatanda çok başarılı bir Bakan olabilmesidir.

Cumhuriyet,

Merhum, Süleyman Demirel’in “Eğer bana Cumhuriyet nedir diye sorarsanız, cevabım şudur. Cumhuriyet benim işte. İslam köyden çıkmış bir köylü çocuğunu Başbakan, Cumhurbaşkanı yapan sistemin adıdır” diyebilmesidir.

Cumhuriyet,

Rize’den Zonguldak’a, oradan da İstanbul’a göçen gemi ve vapurlarda kaptanlık yapan bir Anadolu insanının oğlu Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülkenin en büyük şehrine Şehremini seçilmesi, tarihin şanlı ülkelerinden Türkiye Cumhuriyeti’nde Milletvekili, Başbakan, Cumhurbaşkanı olabilmesidir.

Cumhuriyet,

Adıyaman’ın köylerinden gariban bir çiftçi oğlunun, Antalya Yörüklerinden fakir bir keçi çobanının kızının üniversite sınavlarında derece yapabilmesidir ve başarıyla okuyabilmesidir.

Cumhuriyet,

Muş’un Bulanık ilçesinin bir köyünden, Köy Enstitülü bir öğretmenin öğrencilerine, Türkiye’de sadece 6 adet olan Kolejlerden birini kazandırarak, devlet imkânlarıyla yatılı okutabilmesidir.

Cumhuriyet,

Mardin’in Savur ilçesinde ümmi bir anadan doğan, fakir bir babadan olan Sayın Aziz Sancar’ın dünyanın en saygın bilim adamlarından birisi olması ve Nobel Kimya Ödülünü alabilmesidir.

Onun için, özellikle Cumhuriyet sayesinde kabuğunu kıran, mevki, makam, aş, iş sahibi olan gariban Anadolu çocukları Cumhuriyet’in kıymetini bilmelidir. Unutmayalım, "Vefa İmandandır", "Vatan Sevgisi de İmandandır." El-hak, elhamdülillah… Aksinin adı vefasızlıktır.

Normal insan ömrü açısından bakıldığında bugün yaşayan insanların muhtemelen %98'den fazlası, Cumhuriyet'in 2'nci 100 yılını göremeyecek.

-        Birincisini bize yaşatan Rahmana şükürler olsun,

-        Cumhuriyetin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına rahmet olsun,

-        Şüheda kanıyla yoğrulan Türk yurdu, T.C. Devleti ilelebet var olsun,

-        Nice yüzyılları görmek Türk nesline nasip olsun…

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, Yüce Allah (c.c) Türk milletini ilelebet payidar kılsın duasıyla Cumhuriyetin 100’üncü yaşını gönülden kutlayanlara…