Muş’ta doğan, ilkokul sonrası 18 yaşını tamamlayıncaya kadar Diyarbakır kültürüyle büyüyen, buralarda ülkesini sevmeyi, bir ülküye sevdayı öğrenen…

Doğu, güneydoğu deyince yüreği kavrulan, bütün bu belaların Osmanlı’dan beri başımıza devletin ihmalleri nedeniyle geldiğini bilen…

Dünyadan bihaber, çakıl taşı edebiyatçılarının ne kadar boş konuştuğunu gören…

Adaletin-liyakatin-ehliyetin sindirildiği dönemlerde Kürt olmayan Kürtçülerin, dinden bihaber dincilerin(!), milliyetsiz milliyetçilerin(!) gözdeliğini gözleyen…

Oldum olası satış yapanları, eski mahallesindekilere habire küfredenleri hoş görmeyen… Ve fakat, Savcı Sayan’a yerden göğe kadar hak veren ben… Devamke…

Bakın Ne Diyor Sayın Sayan:

“Biz Kürtler artık yol ayrımına gelmişiz. Ya terör örgütüne bütün Kürtleri feda edip Amerika’nın uşağı olacağız ya da öz yurdumuz olan öz devletimiz olan, kendi dedelerimizin kanıyla alınan ay yıldızlı bayrağımızla birlikte bu ülkeye sahip çıkacağız.

Biz eli armut toplayan Kürtlerden değiliz, ne yapmaya çalışıyorsunuz? Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? Siz insanları öldürüyorsunuz, dağa çıkarıyorsunuz, çocukların eğitimini engelliyorsunuz. Dönüp bize de diyorsunuz ki Kürt Hakkı için yapıyoruz. Yahu hangi hak, söyleyin de çözelim, Allah aşkına.

Bu ülkede Kürtlerle Türkler arasında eksik olan ne var? Kürt olduğu için hangi konuda eksik kalıyor, Türk olduğu için hangi konuda fazla nemalanıyor, buyurun konuşalım, tartışalım, konuşmaktan bir şey çıkmaz ki… Konuşuruz, tartışırız. Ama siz diyorsunuz ki PKK devletin sahibi olsun. Böyle olmaz kardeşim…

Yahu, Amerikalılar Kürtleri niye sevsin? Amcaoğlu muyuz, kirve miyiz, hayatımız boyunca bir tarihimiz mi var, geleneğimiz mi bir. Dinimiz mi bir, örfümüz, adetimiz, inancımız mı bir? Amerikalılar veya İngilizler Kürtleri niye sevsin?”

Yoruma gerek yok. Devamke…

Enteresan:

İktidara yakın SETA, Ankara merkezli bir vakıf. Çok ciddi çalışmalar yapıyor, raporlar hazırlıyor. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın, İstanbul, Washington ve Kahire’de şubeleri var.

2016 yılında yayınlanan, “PKK’nın Kuzey Suriye Örgütlenmesi PYD-YPG” raporu okunmaya değer. Gizemli ipuçları var, düşünen, arka planı merak edenler için çok şeyler anlatıyor.

Rapor incelendiğinde aynı babanın 4 evladından, PKK, YPG, PÇDK ve PJAK’dan hangisinin öz, hangisinin üvey evlat olduğu sorusunu cevaplamak mümkün.

Bugün, her kafadan bir ses çıkıyor gibi ama aslında bir dinginlik var. Hakkari’de, Van’da, sınırımızın Suriye yakasında ve daha birçok yerde yapılan çalıştaylar… Enteresan talepler.

Dayılarının(!) gözetimindeki Abdullah Öcalan’ı ne kadar dinleyecekler göreceğiz. Veya mevcutta Suriye’nin en etkili kişilerinden Mazlum Abdi’yi? Ya da dağdakilerden Cemil Bayık, Bese Hozat, Murat Karayılan veya diğerlerini? Kongra-Gel’in yöneticilerinden, TBMM’nde eskiden vekillik de yapan Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal ne diyecek göreceğiz…

Dünyanın şarkında var olan dolmuş taşımacılığı batıda neden yok sorusunu hep merak etmişimdir. “Tavşana kaç tazıya tut” atasözünün haylazlığını, “iyi çocuk kötü çocuk” muamması gölgeliyor olmasın...

PKK’nın 1980’lerden itibaren doğu ve güneydoğuda, YPG’nin 2010’lu yıllardan beri Suriye’de kontrolündeki bölgelerde daha profesyonelce uyguladığı “tehcir siyasetini”, PKK’nın TBMM’deki savunucuları nasıl yorumluyor merak etmemek elde değil. Devamke…

Korku:

İnsanlar karanlıktan neden korkar? Belirsizlik nedeniyle… “Görme Özürlü” insanlar karanlıktan neden korkmaz? Belirlilik nedeniyle. Zira, karanlığı bilirler. Yoksa gece ile gündüzün farkı yok ki? Bazılarının belirsizliğe balıklama atlamasının nedeni ne ola ki?

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, “görme özürlü” olup da karanlıktan korkanlara, “korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” diyen Mehmet Akif Ersoy’a ve “3 Mayıs’ı” kutlayanlara…