“Kavganın nedeni ekmek, mutluluğun kaynağı da ekmek.” Bu veciz sözdeki “ekmek” ifadesi mecazidir. Zira insan vardır karnı doyunca şükreder, insan vardır deveyi hamutuyla yutsa da kanmaz.

Sırf tıp doktorudur diye, göz sorununuz olduğunda KBB uzmanına gider misiniz? Hayır. Peki, yine nasılsa doktordur diye başınız ağrıdığında ortopediste muayene olur musunuz? Yine hayır…

O halde, ekmek, buğday, tohum, tarım neden genellikle bu konunun “cahillerince” işlenir. Bunlar zaten çoklu TV tartışma programına da çıkmazlar. Karşılarında, konu uzmanı olmayan, bir gün siyasi konuda, başka bir gün spor veya tarih konusunda misafir ağırlayarak programı yönetenler olur. Sorular hazır, cevaplar belli ne itiraz eden ne de katkı koyan var…

Şahsiyetlerini tenzih ederek, birkaç ismi örneklemek istiyorum. Hiçbirisi tohum uzmanı olmayan; Canan Karatay, Ümit Aktaş ve Cem Seymen bu hususta öne çıkan aktörler...

Canan Karatay, buğdayda kromozom sayıları arttı diyor. Oysa buğdayda kromozom sayısı bellidir. Örneklersek; triticium monococcum (siyez buğdayı) 14 kromozomlu, Triticium dicoccum (makarnalık buğday) 28 kromozomlu iken Triticum aestivum (ekmeklik buğday) 42 kromozomludur. Kromozom sayıları her tür için sabittir. Ekmeklik Buğday yaklaşık 8500 yıl önce doğal olarak oluşmuş ve kromozom sayısı değişmemiştir.

Ümit Aktaş, ‘’Cüce (bodur) buğdaydan bahseder. Kısa boyluluk genleri, buğday genomunda zaten mevcuttur. Başka bir türden değil, bu genleri taşıyan Japon köy/yerel buğdaylardan ticari çeşitlere melezleme, ıslah yöntemleriyle aktarılmıştır. Ayrıca bunların GDO ile hiç alakası yoktur. Melezleme ıslah yöntemleri ile buğdayda boy kısaltılıp dayanıklılık sağlanmış ve verim arttırılmıştır.

Cem Seymen, ata buğdayını gündemde tutar. Ata tohumu ifadesi her türlü istismara açık hale geldi. Tane (dane) ile satılıyor, bilmem 5 bin, hatta 7 bin yıl öncenin tohumu diye. Oysa bitki tohumlarının doğal koşullarda bir asırdan daha uzun süre canlı kalabilmelerinin ilmen mümkün olmadığı biliniyor. Ata tohumu yerine, “yerel çeşit” veya “köy çeşidi” demek daha doğrudur.

Tohum ticari olmaktan öte stratejik bir sektördür. Tarım üretiminde bir sürü yenilikler var. Bunlardan birisi de topraksız tarımdır. Topraksız tarım olabilir ama tohumsuz tarım henüz mümkün değil. O halde tohumu tohumculara bırakmalıyız, laf ebelerine değil.

FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü), kişi başına tarım arazisinin 2050’de 15 dekara düşeceğini öngörüyor. Bu büyük düşüşün iki nedeni var. İlki, her geçen yıl inşaata açılan tarım arazileri, doğal afetlerle azalan işlenebilir topraklar iken ikincisi de nüfus artışıdır. 2050’de dünya nüfusunun 10 milyara yaklaşacağı öngörülüyor. Bu kadar insanı sağlıklı ve kaliteli doyurmak gerekir. Bunun için de “ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste ver” atasözümüzün icrası, “ağzı olan konuşuyor” sözünün defi gerekiyor.

Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliğinde (Ankara), Bitki Islahçısı ve tohum konusunda uzman, Prof. Dr. S. Ahmet Bağcı ve Selami Yazar’ın, “Türkiye Tohumculuğunun Mevcut Durumu, Haksız İthamlar ve Yeni Yaklaşımlar” konulu sunumunu bu konuda daha detay bilgi isteyenlere tavsiye ederim. (https://www.youtube.com/watch?v=K9PpTdi4yCo)

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun kendisine duyulan güvenle halkı yanıltmayanlara…

05 Aralık 2024