Emekli 104 generalin yayınladığı Montreux bildirisi sonunda siyaset cephesinin olaya bakışları değerlendirmeleri maalesef çelişkilerle doluydu.

Çelişkileri sıralayacak olursak bir numaraya “ Bu amirallerin arkasında dış güçler var. Burnumuza pis kokular geliyor. Bildirinin arka plânında ABD çıkabilir” çelişkisini koyabiliriz.

Kurtuluş savaşını kazanmış Lozan’ı imzalayarak yeni bağımsız Türkiye’nin tapu senedini uluslararası bir anlaşmayla tescillemiş olmamıza rağmen İstanbul ve Çanakkale boğazlarının geçiş kontrolü başlangıçta bizde değil Milletler cemiyetindeydi. Boğazların her iki yakası da silâhtan arındırılacak bazı savaş gemilerine Milletler cemiyetinin denetimiyle geçiş izni verilecek ticaret ve yük gemileri de tonajlarına göre izne tabi geçiş yapabilecekti.

Kurulacak Boğazlar Komisyonunun başında bir Türk olacaktı.

Boğazların tam manasıyla bizim kontrolümüze girmesi 1936 Montreux anlaşmasıyla gerçekleşmiş ve Montreux anlaşması sayesinde Karadeniz savaş gemilerinin en az dolaştığı sakin bir deniz haline gelmişti.

Bu gün Montreux sayesinde Amerikan savaş gemileri Karadeniz’e giremiyorsa Montreux anlaşmasının kaldırılması ABD’nin dört gözle beklediği bir icraat olur.

104 Amiral bildiri yayınlayıp “Montreux anlaşması kaldırılamaz” derken ABD’nin beklentisi “Montreux anlaşması kaldırılsın, savaş gemilerimiz Karadeniz’e rahatça girebilsin” derken, 104 Amiral ve ABD tam ters tarafta durmuş olmuyorlar mı?

Bu konuda çok sağlam bir çelişki de bu. 104 Amiralin büyük çoğunluğu ABD patentli ihanet çetesi FETÖ örgütü tarafından Ergenekon-Balyoz sürecinde zindanlara tıkılmış 17- 25 Aralık ve 15 Temmuz ihanet sürecinde FETÖ örgütünün maskesi düşüp CIA-ABD kontrollü bir örgüt olduğu ortaya çıktıktan sonraki süreçte özgürlüklerine kavuşabilmişlerdir.

ABD’nin hain esas oğlanı FETÖ’nün zindanlarda çürüttüğü Tam Bağımsız Milli Orduyu savunan ABD karşıtı bu 104 amiral şimdi ABD ile ilişkilendiriliyorsa buna kargalar bile güler.

104 Amirali dış bağlantılı olma şüphelisi ilân eden siyasilere bir büyük hatırlatma daha yapalım.

MAVİ VATAN’ın isim babası Cem Gürdeniz bu bildiri ekibinin içindedir ki mevcut MHP destekli AKP hükümetine Doğu Akdeniz-Kıbrıs-Libya -Yunanistan konularında en büyük desteği verenler bu amirallerdir.

Kanal kanal TV programlarında dolaşıp Türk dış politikasının haklılığını dünyaya anlatırlarken maalesef muhalefet partilerimizin bazıları “Doğu Akdeniz de Libya’da ne işimiz var?” diyorlardı.

Hatırlarsak, süreçte ABD yetkilileri en son başkan Biden “Türkiye’nin Libya’da ne işi var? Doğu Akdeniz’den Kıbrıs’tan Türk askeri çekilmelidir” diye beyanatlar veriyorlardı.

ABD Doğu Akdeniz de Libya’da Kıbrıs’ta yüzde yüz Türkiye karşıtı bir politika izlerken, Doğu Akdeniz de MAVİ VATAN’ın isim babaları olan ABD’nin palyaçosu FETÖ nün zindanlarda yatırdığı bu amirallere ABD bağlantısı şüphelisi olarak bakmak neyle izah edilebilir?

ABD’nin Türk politikasına müdahalesinde son 20 yılda anahtar kelime HDP’dir.

HDP bilindiği gibi PKK’nın siyasi ayağıdır.

ABD PKK’ya YPG’ye PYD’ye birkaç yüz tırlık silâh mühimmat araç lojistik yardımı kargo uçaklarıyla yıllardır yapmış ve hâlâ yapmaktadır.

ABD Türkiye’de HDP ile en iyi geçinen ilişkilerini sıcak tutan partileri kesin olarak destekler son 20 yıla bakarsak AKP’nin HDP ile ilişkileri iyi iken açılım sürecindeki Açılım sürecini plânlayan Henti Baker ve Devids Phillips’ adlı iki ABD’lidir. ABD AKP ilişkileri çok iyiyken şimdi ayni ABD MHP destekli AKP iktidarını bırakın alttan alta oymayı açıkça başkan Biden’in ağzından hedefleyerek “Türkiye’de muhalefete destek olacağız” demektedir.

Hal böyleyken ABD karşıtı amirallere ABD’nin hedeflediği yıkmak istediği bir iktidarın bazı sözcüleri tarafından dış güçler “ABD şüphelisi” yakıştırması yapılması ne kadar akla yatkın olur.

Bu 104 amirale Sayın AKşener’in “zevzekler” demesi ise tam anlamı ile bir trajedidir.

Zevzek TDK sözlüklerinde “lüzumsuz lâf eden boş konuşan geveze” demektir.

Ömürlerini yurt savunmasında geçirmiş bu kritik dönemde MAVİ VATAN’ın sonuna kadar destekçisi olan yurtsever askerlere böylesine sözler söyleyerek aşağılamak için ancak iç politikada gelecek hesaplarını yaparken dış destek aramak emperyal güçlere yaranmak olarak değerlendirilir.

Anayasamızın 26. maddesine göre herkes fikrini açıklamakta özgürdür.

Bu amiraller muvazzaf asker değil sivil statüsü kazanmış emeklilerdir.

Emirlerinde silâhlı güçler olmayan bu emeklileri darbe bildirisi yayınladıkları gibi düşünmek ne kadar doğru olur?

Emekli 104 amiralin bizce bu bildirileri için yanlış olan tarafı zamanlamalarıdır.

Malum, darbeler gece yarısı yapılır. Bu bildiriyi gündüz saatlerinde basın toplantısı yaparak açıklasalardı kimse bulanık suda balık avlamaya kalkmayacak ve iktidara da Pandemi ve ekonomideki dar boğaz sebebiyle güç durumda olduğu bir dönemde yeni bir MAĞDURİYET kozu verilmiş olmayacaktı.