Sıra dışı açıklamalarıyla çoğu zaman farklı tarikat ve cemaatlerin hedef tahtasına oturttuğu ilahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Öztürk'ün internette dolaşan bir videosunu izledim.

‘’Cariye hukuku diye bir konu var. Mal gibi alınıp satılan, hediye edilebilen, cinsel isteklerin giderilebildiği, hatta   ortak kullanabilen, en ufak bir iradesi olmayan insanlar…Bazen bir cariyenin 3 sahibi olur, çocuğun sahibinin kim olduğu bilinmez…Dinimizde böyle şeyler yoktur deyip kurtulamazsınız. Kitapta yeri var kardeşim konuyla ilgili ayet inmiş koskoca Nisa süresi var’’ açıklamaları ne diyeyim en hafif formuyla göğsüme bir ağırlığın çökmesine sebep oldu.

Devamında her ne kadar sultan Abdülmecid’in emriyle 1847 yılında köle ticareti Osmanlı devletinde resmen yasaklanmasına rağmen cumhuriyet ilan edildiğinde dahi Üsküdar'da köle pazarı vardı ve buranın kapatılmasına en büyük itirazın size ne oluyor kardeşim nas var, ayet var diyen köle tüccarlarından geldiğini beyan ediyor.

Aklıma devletten geçinen anlı şanlı bir ak trolün Kuran-ı Kerimde öyle ayetler var ki ekranda o ayetleri tefsiriyle beraber okusalar ülkenin yarısı dinden çıkar, milletin cahil olması iyidir. Hiç değilse imanını kurtarıyor sözleri geldi...

Hayır efendim ne münasebet bu milletin cahil olması hiç iyi değildir.

Sadece işinize geldiği için böyle istiyorsunuz.

Kölelik tarihi belki insanlık tarihi kadar eskidir. Yaşlı dünyamızın ağzı olsa da anlatsa insanın insana yaptığı zulmü. İslam’ın ilk zuhur ettiği dönemde bir insanın değil başka bir ülkeye seyahati, yakında bulunan kasabaya gitmesi bile büyük riskler içerirdi. Rakip kabileler tarafından öldürülebilir, kaçırılabilir, bir anda özgür bir bireyken köle haline düşebilirdi.

Bu tarihten binlerce yıl sonra bile kölelik insanların hiç sorgulamadığı bir sistem olarak varlığını sürdürmüş, insan gücüyle yürüyen tarım ekonomisinin bel kemiği olmuştur. Özellikle XVII yüzyıldan itibaren Afrika kıtası Avrupa’nın yükselişiyle birlikte köle kaynağı ve bedava iş gücü olarak yüzyıllarca sömürülmüş, bu süre içinde Afrika yaklaşık 10 milyon sağlıklı genç nüfusunu kaybetmiş ve bir daha belini doğrultamamıştır. Avrupalı köle tüccarlarının en büyük yardımcısı Afrikalı iş birlikçi kabile reisleri ve krallar olmuş, birbiriyle sürekli savaşan ve rakiplerine baskınlar düzenleyerek insanları köleleştiren bu insanlar aslında bilmeden köle ticaretini kurumsallaştırmış ve bir bakıma kendi kuyularını kazmışlardır.

Köleler son derece gayri insani koşullarda yüzlercesi ayaklarından ve boyunlarından kelepçelenmiş şekilde tavuklar gibi tıkış tıkış bir metrekarelik bir alanda Atlantik boyunca yolculuk yapmak zorunda kalıyor,  birçoğu yolu tamamlamadan hastalanarak ya da intihar ederek hayatları sona eriyormuş. Bu korkunç koşullarda tutulan kölelerle yüklü gemilerin limana girdiği şehre yayılan iğrenç kokulardan anlaşılabiliyormuş. Köleler öyle kötü koşullarda çalıştırılıyormuş ki Latin Amerika’da sağlıklı bir insanın köle düştükten sonra ortalama ömrü yaklaşık yedi yılmış.

Esas olarak asırlarca ekonominin bel kemiği ve insanlığın en eski hastalığı olan kölelik ve eşitsizliğin sihirli bir çözümü yoktur. Savaşların ve baskınların hiç bitmediği, esirlerin köleleştirildiği o devirlerde kölelik gerçeğini yok saymanın pratik bir karşılığı var mıdır?

ABD’de köleliğin yaygınlaşmasını önlemeye çalışan gelişmiş kuzey eyaletleri ve geliri köle iş gücüne bağlı güney eyaletleri arasında çıkan sorunlar yarım milyon insanın ölümüyle sonuçlanan iç savaşa yol açmıştır.  Bugün yasak olmasına rağmen  Libya gibi ülkelerde köle pazarları varlığı devam etmektedir.

Diyelim ki  Kur'ân-ı Kerîm’in nazil olduğu o dönemlerde insanlığın en büyük düşmanı ve tehdidi nükleer silahlar mevcuttu ve düşmanlarınız harıl harıl nükleer silah üretirken Allah’ın Müslümanlara nükleer silahları haram etmesini bekler miydiniz?

Ya insanlığın nükleer silahları yok etme iradesine sahip çıktığı bir dönemde Allah bunu bize helal kıldı deyip nükleer silah üretme çılgınlığı peşinde koşmaya ne dersiniz?

Son zamanlarda insanlığın sorunların çözümünde asırlar içinde edindiği tecrübeyi ve aklı görmezden gelen, ‘’Kurana uyun bir gecede enflasyon sıfırlanacak’’  türü laflar eden tarihten, ekonomiden, bilimden bihaber kıymeti kendinden menkul hocaların sesleri hiç olmadığından daha yüksek çıkmakta.

Kur’an-ı Kerîm’de ekonomi yönetimi, borsa, fizik, kimya ve biyolojinin altın sırlarını bulamazsın.

Orada insanlığın, adaletin, alın terinin, aklı kullanmanın, liyakatin, dürüstlük ve şefkatin temel kuralları var. Hani siyasal İslamcıların iktidarında ayaklar altına alınan ve tarikat ve cemaatlerin  hiç itiraz etmediği  konular.

Konu çok uzadı biliyorum.

Bütün gök cisimlerinin Dünya’nın etrafında döndüğünü reddeden, Güneş merkezli evren modeli geliştiren Kopernik’ten sonra birçok İslam âliminin bazı konularda tefsirlerini güncellediği biliniyor. Bu güncelleme ve gerçek arayışı hiç bitmeyecek.

Dini işine geldiği gibi yorumlayan ve bu yorumlar üzerinden her türlü haksızlık ve zulmü kendilerine hak gören insanlar her dönem oldu, olacaktır…

Ahmet Arif’in Oy Havar şarkısı geldi aklıma….

Düşün uzay cağında bir ayağımız

Ham carık, kıl çorapta olsa da biri

Düşün olasılık, atom fiziği

Ve bizi biz eden amansız sevda…

İnsanlık DNA’nın ve uzayın sırlarını çözerken bazıları hala cariye hukukunu, siyasi düşmanının malına ganimet olarak el koymayı  tartışıyor. İnsanlığın derdine çare olsun diye değil, uçkur sevdası yüzünden.

Ayetler orada duruyor kardeşim. Tekrar insanlar birbirlerinin köylerini basıp karılarını kaçırmaya başlarsa yüreğin yeterse buyur sende Rus köylerini bas.

Devletler köleliği yasaklamış, dinimizde  köle ve cariyeleri azat etme konusunda her türlü maddi manevi  teşvikler mevcutken fazla kaşınma istersen…