2016 Yılında emekli olduktan sonra önceden okuyup fikir sahibi olduğum birkaç Kur’an Meali’ne yenilerini eklemiş ve yaklaşık elli civarında meali karşılaştırma imkânı bulmuştum. Meallerin çoğu birbirinin tekrarı gibi olmakla birlikte namaz abdesti ve Kur’an-ı Kerim’e abdestsiz dokunulup dokunulamayacağı gibi konularda bile fikir birliğine varılamadığını, yorum farklılıkları olduğunu görüp üzülmüştüm. Bu konuda yazılar yazmış ve yazılarımı “Vatan Mahzun Ben Mahzun” ve “Mahzunluk Bitecek mi” isimli kitaplarıma da almıştım. Meallerde bir de Huri Edebiyatı ya da “Göğüsleri tomurcuklanmış eşler” fantezisi vardı ki sormayın! Bu konuda yazdığım “Mealciler ve Birtakım Din Bezirganlarının Hurilerle İmtihanı” başlıklı yazım 2018 yılında habererk.com’da yayınlanmış, 2019 yılında çıkan Vatan Mahzun Ben Mahzun isimli kitabımda da yer almıştı.

Diyanet’in ve başka yayınevlerinin yayınladığı mealleri incelememin yanında Prof. Dr. Süleyman Ateş’in “Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri”, Prof. Dr. Abdülkadir Şener, Prof. Dr. Cemal Sofuoğlu ve Prof. Dr. Mustafa Yıldırım’ın birlikte hazırladıkları “Yüce Kur’an ve Açıklamalı Yorumlu Meali” sık sık başvurduğum kaynaklardır. Ayrıca bazı farklı görüşleri olan Hakkı Yılmaz ve Mustafa Sağ gibi isimlerin çalışmalarını da inceledim.

Bu arada değerli ilim adamı Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın hazırladığı “Semantik Analizli Açıklamalı ve Yorumlu Kur’an-ı Hakim Meali” yayınlandı. Ötüken Neşriyat tarafından yayınlanan bu eser, “Doğru Bilinen Yanlışlar” kabilinden oldukça ufuk açıcı.

Eserin en önemli özelliği, açıklamalarda Semantik Metodun başarı ile kullanılması. “Anlam veren, anlamlayan, anlamını belirten” demek olan semantik kelimesi, “Bir bilim dalı olarak kelimelerin anlamlarını analiz eder, etimolojik kökten itibaren tarih boyunca kazandığı müştakların ve anlamlarının bir analizini verir. (Böylece) hangi anlamın sonradan girdiği, hangi anlamın çarpık ve kökten uzak olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.” (İsmail Yakıt. Kur’an-ı Hakim Meali, syf. 15 – 16)

Nitekim piyasadaki meallerin büyük çoğunluğunda “Kan pıhtısı” olarak tercüme edilen “Alaka” kelimesi üzerinde semantik metodu ile inceleme yapan İsmail Yakıt bunun “Yapışıp tutunan” anlamına gelen cenin/embriyon olduğunu ortaya koymuş ve bu çalışması Kahire Arap Dil Akademisi’nin önerisi üzerine 1982 yılında Kahire’de yayınlanmıştır.

İsmail Yakıt Hoca, 1993 yılında, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca düzenlenen Birinci Din Şurası’na, “Doğru Bir Kur’an Tercümesinde Semantik Metodun Önemi” konulu bildirisi ile katılmış, bunun üzerine kurulacak olan Meal ve Tefsir Komisyonu’na çağırılabileceği ifade edilmesine rağmen aradan geçen 20 yıla yakın bir süre içerisinde arayan soran olmamış. Çünkü kendi tecrübelerimden ve sorduğum bazı sorulara aldığım cevaplardan biliyorum ki Diyanet’in alışılmışın dışına çıkmamak gibi bir huyu var! Oysa Prof. Dr. İsmail Yakıt ve benzeri araştırmacılar o komisyonlara alınsa idiler meallerdeki pek çok yanlışlık ve eksiklik giderilmiş olurdu.

Yukarıda, “Mealciler ve Birtakım Din Bezirgânlarının Hurilerle İmtihanı” başlıklı yazımdan bahsetmiştim. İnternette bu başlıkla tarama yapılınca o yazı okunabilir. Ayrıca, elinizin altındaki meallerden de Nebe Suresi’nin 32 ve 33. Ayetlerini okurken zaten tuhaflığı fark eder ve ne demek istediğimi kolaylıkla anlayabilirsiniz. İsmail Yakıt Hoca ise bu iki ayeti oraya buraya çekiştirmeden şöyle ifade ediyor: “(Görkemli) bahçeler, bağlar, birbirlerine son derece uyumlu muhteşem eşler.”

Dipnotta yapılan açıklama da şöyle:

“Hemen hemen bütün mealciler ve müfessirler bu ayete ‘Göğüsleri yeni patlamış/kabarmış yaşıt kızlar’ şeklinde veya buna benzer bir mana vermişlerdir. Etraben kelimesini genellikle sözlükler ‘yaşıt, aynı boyda’ vb. kelimelerle karşıladığından ve konu da Cennet olduğundan dolayı böyle bir tercüme yoluna gidildiği kanaatindeyim. Böyle bir kelime Kur’an sematiğine uymaz…”

Açıklama devam ediyor ama maksat hâsıl oldu sanırım.

Ahzab Suresi 56. Ayet de Diyanet İşleri Başkanlığınca yayınlanan mealler dâhil yoruma ve açıklamaya ihtiyaç duymaktadır. Öyle ki, “Allah ve Melekleri Peygambere salat ediyorlar, siz de O’na salat edin” gibi açıklamalar yapıldığı için “Salat zincirleri” oluşturulmakta, bu zincirler bilmem kaç binli sayılara bağlanıp gitmektedir. İşte Diyanet tarafından yayınlanan mealdeki ifade:

“Allah ve melekler peygambere salat ediyorlar. Ey iman edenler, siz de O’na salat ve dua okuyun.”

Bu ayet Cuma hutbeleri öncesinde ve sonrasında okunduğu için hemen herkes hatırlayacaktır. Elbette ayette bir yanlışlık yok ama mealcilerin ifadeleri yanlış. Aynı ayetin mealini İsmail Yakıt Hoca’nın kitabından okuyalım:

“Muhakkak ki Allah ve melekleri peygambere yardım ve destek (yusallun) verirler. Ey inananlar! Siz de O’na yardım ve destek/dua (sallu) veriniz ve O’nu tam bir teslimiyetle selamlayınız.”

İsmail Yakıt Hoca’nın önemle üzerinde durduğu semantik metodun önemi burada tam anlamıyla ortaya çıkmış durumda. Hele de Kur’an-ı Kerim gibi Allah’tan gelen kelamı anlamlandırırken bu konuda çok daha dikkatli olmak gerekir. Allah’ın peygamberleri için dua etmeyeceği açık değil midir? Allah onlara dua ederek (haşa) kimden yardım umacaktır? Ama vazife verdiği peygamberine yardım ve destek vererek işlerini kolaylaştıracağı açıktır. Şimdi bir başka hassas konuya geçebiliriz.

Abdest, gusül ve teyemmüm konularındaki Maide 6’nın abdestle ilgili giriş cümlesinde, meallerde ağırlıklı olarak “Ayaklar yıkanır” ibaresi geçiyor. İncelediğim meallerin 5 – 6’sında “Yıkanır/Meshedilir”, birkaçında da “Meshedilir” ifadesi var. Benim gibi az çok Arapça bilenler zaten düz mantıkla okuyup anlam vermeye kalktıklarında “Başınızı ve ayaklarınızı meshedin” ifadesini bulacaklardır. Ancak, meşhur Kıraat İmamları’nın okuyuşlarındaki harekeleme farklılıklarıyla Arapça’daki bir kurala ve yıkama ile ilgili bazı Hadis-i Şerif açıklamalarına dayanarak çoğu mealci “Yıkanır” deyip geçmiş. Oysa bazı ilim adamlarının “zorlama” olarak ifade ettikleri o kurala göre Kıraat İmamlarından en az yarısının okuyuşundan da “Meshedilir” anlamı çıkıyor. Kaldı ki ayakların meshedileceğine dair de pek çok Hadis-i Şerif var. Mesela Peygamber Efendimizin en yakınında bulunanlardan ve muhtemelen O’nun abdest suyunu bile hazırlayan Enes bin Malik bile “Kur’an meshedilmeyi emrediyor” diyor. Prof. Dr. Süleyman Ateş’in tefsirinde Kur’an’a göre kesinlikle mesh edilmesi gerektiği etraflıca anlatılıyor. Yukarıda sözünü ettiğim üç Profesör tarafından hazırlanan “Yüce Kur’an ve Açıklamalı Yorumlu Meali”nde “Yıkanır” ve “Meshedilir” görüşlerinin nereden kaynaklandığına dair örnekler veriliyor. İsmini vermek doğru olmaz ama Meal hazırlayanlardan ve “Ayaklar yıkanır” ibaresini kullananlardan birinin telefonunu bulup konuyu sorunca o kurala dayandığını söylemiş, ben örnekler verip Süleyman Ateş Hoca’nın yazdıklarını anlatınca da, “Süleyman Hoca haklı olabilir” demişti. Demek ki çalakalem Meal hazırlamak doğru değil. Semantik metotla çalışan İsmail Yakıt Hoca’nın mealinde bu konu ayrıntıları ile verilmiş. Hoca ile yaptığım görüşmede de, “Ayette sınırlama olmadığı ve muhayyerlik/iki şeyden birini tercih etme durumu olduğunu” ifade etti.

Bir başka konu, Kur’an-ı Kerim’in abdestsiz olarak okunup okunamayacağı, hatta dokunup dokunulamayacağı… Bu konuda da farklı görüşler var ve yıllardan beri böylesi hassas bir konuya neden açıklık getirilemediğini sorar dururum. Kur’an kitabı evlerde Mushaf kaplarının içinde saklanır, birisi eline alıp bakacak olsa “Abdestin var mı? Yoksa çarpılırsın, dokunma” diye ikaz edilir. Velhasıl insanlar Kur’an’dan uzaklaştırılır. İsmail Yakıt Hoca, bu konuya dayanak olan Vakıa Suresi’nin 77, 78, 79 ve 80. Ayetlerinin meallerini şöyle veriyor:

“Muhakkak ki O, Yüce bir Kur’an’dır. Saklı (meknun) bir Kitap’ta iken ancak temizlendirilmiş (mutahherun) olanların dokunabileceği, Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş.”

Prof. Dr. İsmail Yakıt Hoca, bu konuda meallerin çoğunda yapılan yanlışlara da dikkat çekerek şu açıklamayı yapıyor:

“Mutahherun kelimesi ‘Temiz veya temiz olanlar’ değil, ‘Temizlendirilmiş olanlar’ demektir. Bunlar melekler ve peygamberlerdir. Nitekim Ebussuud, mukerrebunun Allah’a en yakın olan melekler olduğunu söyler. (bk. Ebussuud Tefsiri). Yani görevli melek/meleklerin veya peygamberlerin dokunabileceği veya erişebileceği Kitap’ta/Levh-i Mahfuz mevcutken oradan Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir. Bu ayetten elimizdeki Kur’an’ın abdestsiz dokunulamayacağı anlamını çıkaranlar da olmuştur ama ayetten bu anlam çıkmaz. Bu ayet nazil olduğunda abdest ayeti olan Maide 6 henüz nazil olmamıştı ve Kur’an da henüz bir kitap halinde değildi.”

Burada bazı örnekler vermekle yetindik ama Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın hazırlamış olduğu mealde bütün ayetler tereddüde düşülmeyecek açıklıkla ve zengin dipnotlarla açıklanıyor. Alıp okumazsak ve araştırmayıp kolaycılığa kaçarsak doğruyu bulamayız. Artık Müslümanların sığ İlmihal bilgileri ile yetinmeyip, “Düşünesiniz diye size ayetleri açıkladık” (Hadid Suresi, Ayet 17) diye buyuran Yüce Allah’a uymaları gerekir. Yoksa “Hala düşünüp öğüt almayacak mısınız?” (Secde Suresi, Ayet 4)

Öğrenmenin sınırı yok. Kalıplaşmış öğretilerden çıkarak araştıracağımız daha pek çok konu var. Doğru bildiğimiz yanlışları fark edip terk edersek dinimizi de daha doğru anlayıp yaşamış oluruz.

Hazırlamış olduğu Kur’an-ı Kerim Meali/Semantik Analizli Açıklamalı ve Yorumlu kitabı ile bu konuda geniş bir ufuk açan ve kaynaklara dayanarak, kelimelerin köklerine inip semantik metotla doğru anlamlar vererek piyasadaki yanlışları düzelten Prof. Dr. İsmail Yakıt Hoca’ya teşekkür ediyorum. Ötüken Neşriyat tarafından yayınlanan kitabın her evde bulunup okunması gerektiğine inanıyor ve tavsiye ediyorum.