Ülkemiz her alanda ve anlamda ilginç, ilklerin yaşandığı bir seçimi geride bıraktı. Seçime giderken ve süreç içinde doğruları, yanlışları her pencereden görmeye ve kamuoyu ile paylaşmaya çalıştık.

Kim nasıl kazanır, kim nasıl kaybeder?

Sorduk, sorguladık.

Seçim adeta malumun ilamı gibi oldu.

Bir taraf kaybetmek için yapması gereken her şeyi yaptı…

Diğer taraf ise daha ayakları yere basan bir politika izledi. Kaybetme ihtimalini iyi irdelediler ve kazanmak için yapılması gereken her şeyi yaptılar ve kazandılar.

Peki seçimden sonra bütün kamuoyu ne bekledi..?

Kaybeden tarafın artık ayakları yere basacak, kazanan taraf ise bir rehavet ruhiyesinde hareket edecek.

Beklenti buydu..

Yine, roller değişti.

Kaybeden tarafta bir kazanmışlık rehaveti, kazanan tarafta ise seçimi kaybetmişlik ciddiyeti var.

Somutlaştırırsak, seçimden önce ben dedim oldu diyen iktidar artık işin ehli insanlara rol verdi.

Bakanların hemen hemen hepsini, dışarıda bırakmadan vekil yaparak içeride tuttular.

Çünkü dışarıda bırakınca sorun yaratacağını biliyorlardı.

Vekillerin %80'i değişti.

Çünkü millet ile bağı kopan, gruplaşan yapılar vardı, dağıtıldılar.

Yek vücut bir görüntü amaçlandı.

Hırsı olanlarla yollar ayrıldı.

Şuana kadar 20'ye yakın İl Başkanı değişti, değişeceklerle birlikte komple teşkilatlar yenilenecek.

Belediye başkanlarının da %80'i aday gösterilmeyecek.

Bu anlamda Trabzon’da da sürprizler olacak.

Seçimi kazananlar kaybetmiş gibi hareket ediyor, edecek.

Yeni isim, yüz ve toplumda karşılığı olan isimlere, ideolojik duruşları önemsenmeden dokunulacak.

Farklı partilerde siyaset yapmış bir çok isim kazanan kesimde millete hizmet fırsatı elde edecek.

Yerel yönetim seçimlerinde de bu ciddiyet, ev ödevini hakkıyla yapmış olmak sonuçlara yansıyacak.

Kaybeden kesimde ise sorumluluk alan yok. Kaybetmekten zafer çıkartmaya çalışmak gibi ironik bir çaba var.

Ciddiyetten uzak şantajlar, markaj kokan söylemler ve taht kavgaları bu ironik durumu pekiştiriyor.

Göstermelik kongreler, anlamsız ziyaretler ve değişmeden kazanma hayali, yani tutmayan formül üzerinde umutsuz tepinmekten öte anlamı olmayan bir portre söz konusudur, kaybedenlerde.

Vince Lombardini'nin dediği gibi ;"Kazanmak arada sırada olacak bir şey değildir, işleri arada sırada değil, sürekli düzgün yapanlar için kazanmak bir alışkanlıktır, yoksa kaybetmek de bir alışkanlık olur."

Kaybedenlerde bence kaybetmek bir alışkanlık oldu.

Bunu tersine çevirmek adına ne ciddi bir uğraş, ne değişim ne de sorumluluğunun gereğini yapan var.

Bizimde kafamız karışıyor.

Seçimi gerçekte kim kaybetti, bunu seçimden sonra ortaya konanlara bakarak doğru okumak imkansız.

Bir çok seçimde olduğu gibi, esasen seçimi halk, yani seçenler kaybediyor.

Friedrich Nietzsche; "Açıkça büyük amaçlar tasarlayan ve daha sonra bu amaçlar için oldukça yetersiz olduklarını gizlice kavrayıveren kimseler, çoğu zaman bu amaçlardan vazgeçecek kadar da güçlü de değildirler. İşte o zaman ikiyüzlülük kaçınılmazdır", derken sözün özü olarak bana göre bugünün resmini çekmişti.

Gerçeklerden kaçarak kendinizi kandırmıyorsunuz, ikiyüzlülük yapıyorsunuz.