28 Şubat bin yıl sürmesin istiyorduk!

Sanki zenciler ve beyazlar gibi idi toplum; Müslümanlar “zenci”, Müslüman olmayanlar(!) “beyaz” idi!

Bir Müslüman olarak “zincirlerimizi” kırmak istiyorduk!

Beyazların gittiği her yere biz de gitmek istiyorduk(!)

Ülkücüler iç tehdit olarak “M.G.K” kırmızı kitapçığına alınmıştı!

Paralarımızı faiz kumpası ile bir avuç mandacı “iş adamı” kılığında soyuyorlardı!

Her tarafımız ateş çemberi ile çevrilmişti…

İçimizde dışımızda “Müslüman-TÜRK” varlığı, boğulmakta; “yok edilmekte” idi!

Bunu ele geçirdikleri devlet kurumlarına egemen olarak yapabiliyorlar, bu egemenlikleri kaybolunca veya tehlikeye girince, muhtıralar veriyorlar, akabinde “darbe” yapıyorlardı!

Bu egemen muktedirler, hayatlarında hiç ticaret yapmasalar da ülke kaynaklarından aldıkları pay ile yedi sülalesini “Karun” gibi yaşatacak mal varlıklarına kavuşuyorlardı!

Siyaset bu vesayetin gölgesi ile vatandaşa hizmet etmeye çalışıyor ama vesayetin güdümündeki asker ve yargı vatandaşın derdine aldırmıyor, kendini ülke “bekası” olarak sunuyordu!

Askeri birliklere, harp akademilerine başı örtülü diye “mürteci” anne, hanım ve bacılar, “yemin törenlerine” bile alınmıyordu!

Aç veya açıkta kalmak değil; “vatansız” kalmak daha vahim olacağına inanıyorlardı.

Kendilerine karşı olduklarını düşündüklerini “mürteci” yapıyorlar, “terörist” yaftası ile devlet ile dövüyorlar, cezaevlerine tıkıyorlardı!

Zencilerin (Müslümanların) zincirlerini kırma zamanı gelmiş, hatta geçmişti!

Artık beyazlara karşı “zincirlerini kıran zenciler” AKP’yi iktidara taşıdı!

Zincirlerden kurtulduğumuzu sandık bunca zamandır!

Zenci değil “İnsandık” artık!

Biraz sabır ederek “beyazların” vesayetini de yendik “elhamdülillah”(!)

Şimdi biz beyaz olduk!

Ama hepimiz değil!

Birazımız…

Beyazlarımızı zenci yaptık, zencilerimizden “birazımız” beyaz oldu!

Herkesi beyaz yapmaya göze alamadılar!

Herkes beyaz olursa sevap kazanan azalacaktı!

Oysa sevap paylaştırmak kolay, servet paylaştırmak zordu!

Hele hele servet paylaştırdıklarınla “güç” paylaşmak, göze alınacak bir risk değil idi!

Bu yüzden her seçimde ülkenin “bekasını” oyladık!

Sevap kazanan insanların tercihleri ile her seferinde seçimlerde “bekamız” galip geldi (!)

Her mücadele; kendini bedel yapıp, ortaya çıkan “bedele talip olmayanların” iradesi ile başarıya ulaşır…

Ortaya çıkan bedeller (uygun kişiler arasında) “davanın selameti” açısından (paylaşılır) emanet edilir!

Hülasa değerli Habererk okuyucuları, ülkeler sevap kazanan insanların emeği ile kurulur, dolar (servet) kazanan insanların iradesi ile yönetilir…

Bir de dış güçler her zaman faaliyet halindedir!

Her zaman ülkemizde “at” oynatırlar dış güçler!

Sayın Tayyip Bey 22 sene yönettiği ülkede hala küresel güçler at oynayabiliyor ise “Tayyip Bey küresel güçler ile beraber mi" demek “terör” suçu mudur?

Eğer beraber değil ise ve 22 senedir küresel güçleri engelleyemiyor ise o zaman “beceremiyor desek” ne suçu işleriz?

Sevap kazanmak için yarışan, beka için endişe yaşayan aziz milletim Allah “İYİLİĞİNİ” versin…

Bu seçimlerde aziz milletime şifa diliyorum…