Ahlaki yönü olmayan bir siyaset biçimi topluma huzur getirmez. Bu tip toplumlarda siyasi mücadele daha iyi yönetmek için değil,kişisel hırslar için yapılır. Şahsi hesaplar çeşitli kombinezonlarla milletin meselesi haline getirilir.

Fazilet mücadelesinin yerini çıkar kavgalarının aldığı yerlerde her türlü ayak oyunu meşru hale gelir.Entrikacılık siyasetin bir gereği gibi görülür. İslam tarihi bu tip kavgalarla doludur. Nice fazilet erbabı hırs küpü idarecilerin kurbanı olmuştur. Emeviler döneminde Hz.Ali (R.A) ve soyundan gelenlere Cuma Hutbelerinde tam 66 yıl (hicri 33-99) lanet okunmuş,beddua edilmiştir. Bu çirkin adeti ancak büyük ahlak ve fazilet adamı Ömer Bin Abdülaziz durdurabilmiştir.

Bu çirkin geleneği İslam'ın herhangi bir ölçüsü ile telif etmek mümkün mü? İslam'la hükmettiğini söyleyenler,söz konusu oturdukları taht ve ikballeri olunca hiç bir ölçü tanımamışlardır.

Aynı vicdan körlüğü bugün de var. Hasımlarına iftira atan, akıl almaz isnatlarda bulunan,bir koltuk uğruna bütün değerlerini silip süpüren sayısız siyasetçi gösterilebilir. Böyle olunca da siyaset ve siyasetçi örnek olma imkanını kaybettiği gibi topluma çatışma ve gerilimden başka bir şey veremiyor.

İslam,ilkeler,ölçüler koyan bir dindir. Hayatın hiç bir alanını boş bırakmamıştır. Siyasetin de bu kurallar ışığında yapılmasını ister. Ahlaklı olmak sadece hayatın bazı anlarına,bölümlerine mahsus bir keyfiyet değildir. İslam insana üflediği ahlakı hayatın her anına yayılmasını telkin eder.Camide başka, sokakta başka bir ahlak biçimi olamaz.Siyasetin başka,ticaretin başka bir ahlakı yoktur.

Ölçü ve ilke Müslümanlığı terk edileli yıllar oldu.İlahi kaynaktan uzaklaşan insan gittikçe daha çok kendine ve nefsine döndü.Hayata inanç ve ülküleri yerine ,menfaat ve ihtiraslarının penceresinden baktı.Bu,Peygamber dönemine zaman olarak uzaklıkla ilgili bir durum değil,gönül ve ölçü olarak uzaklıkla ilgili bir durum. Yoksa insan dün de zalim ve cahil bugün de zalim ve cahildir.Dün de haris ve çıkarcı,bugün de öyledir.

Öyle olmasa Hz.Ali efendimizin ağabeyi Akil b.Ebi Talip üç beş kuruş için minbere çıkıp kardeşine lanet okur muydu?

Bilinen hikayedir,müsrif bir kişiliğe sahip olan Akil,borçlarını ödeyemez duruma gelince, kardeşi Hz.Ali'den borçlarını Beytülmalden ödemesini ister.Hz.Ali,Beytülmal benim değil bütün Müslümanlarındır diyerek bu talebi ret eder,ancak isterse maaşının bir kısmını kendisine verebileceğini söyler. Akil,Şam'a Muaviye'nin yanına gider, Muaviye, Akil'e borçlarını karşılayacak meblağın çok üstünde bir para verir,ancak minbere çıkıp Hz.Ali'ye lanet okuması ister. Akil minbere çıkar ve; Muaviye bana kardeşim Ali'ye lanet etmemi emretti, Allah'ım ona lanet et der ve minberden iner.

Akil'i, ilmin kapısı,Allah'ın Aslanı Hz.Ali'ye lanet okutturan para bugün de en temel kavga sebep ve araçlarından biridir.Çıkarlar söz konusu olunca ölçüler bir tarafa itilmekte, kuralsızlık kural halini almaktadır.

Siyaseti ahlaksızlaştıran milli menfaatlerin yerini kişisel menfaatlerin almasıdır. Ben merkezli siyaset sadece ahlakı tüketmekle kalmıyor, ahlakı da tüketiyor. Bugün yalan,iftira,ayak oyunu,entrika üzerine kurulan siyasete milli menfaatlere odaklı bir siyaset denilebilir mi? Her şeyden vaz geçen ama ihtiraslarından vaz geçemeyen bu siyasetçi tipi ve siyaset anlayışı ile milli meseleler çözülemez.Ahlakı olmayan siyasetin topluma kavga ve gerilimden başka vereceği bir şey yoktur. Böyle bir toplum ülke için dövüştüğünü sanır ama aslında kavga siyasetçilerin kirli emelleri içindir. Herkes hizmet ettiğini sanırken aslında ülkeye kötülük eder. Türk siyasetinin geçmişte hiç olmadığı kadar ahlak ve ölçüye ihtiyacı var.