1900 lü yıllarda Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri'ne rakip tek süper güç haline gelmişti. İki ülke arasında süregelen Soğuk Savaş, askerî kuvvetlerin artırılmasına, nükleer silah ve uzay yarışına girilmesine neden olmuştur. Takiben bu yarışa Almanya İngiltere Japonya, Çin katılmaya başlamışlardı.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Vladimir Lenin önderliğindeki Bolşeviklerce yapılan 1917 Ekim Devrimi'yle Çarlık yönetiminin devrilmesi ile 1922 yılında kuruldu. Önemli yöneticilerinden biri Lenin diğeri de Stalin olmuştur.. 74 yıl yani 1991 yılına kadar varlığını sürdüren SSCB, bünyesinde birlikteliği sağlayan 15 ülkenin, cumhuriyetin bağımsızlığını kazanmalarıyla 26 Aralık 1991'de dağılmış bugün Rusya olarak devam etmektedir.

I. ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünyada süper güç olarak ön sıralarda yer alan ABD, Rusya’yı ciddi tehdit olarak görmüş ve ciddi tedbirler alma gereğini hissetmişti. Komünist, dinsiz ve materyalist zihniyetteki bir Rusya’nın karşısına ona zıt fikirlerde olan grupların harekete geçirilmesi gerekiyordu. Bu nedenle Rusya’nın komşularında ve çevresinde antikomünist ve dini içerikli hareketlerin başlatılması için CİA harekete geçirilmeliydi. Böylece çevresi ile sorunlu, birlikte hareket edemeyen  ve ABD’ye tehdit oluşturabilecek bir Rusya’dan kurtulmuş olacaktı.

ABD gizli örgütlerinin yaptıkları çalışmalarda Avrupa’da kilise ve hristiyanlığı, Türkiye’de ülkücülüğü -Milliyetçiliği-Turanı, Orta Doğu  ve Afganistan’da ise Müslümanlığı kullanarak Sovyetler bildiğinin önünü kesmek istiyorlardı. Bütün çalışmalar buna göre dizayn edildi ve uygulamaya kondu. Dini bütünlikleri ve halkın biat etmesini sağlamak için ülkelerin yoksullaştırılması konusu çok önemliydi.

Avrupa’da kilisenin ve Vatikan’ın maddi manevi olarak güçlendirilmesi, Türkiye’de milliyetçi akımların özellikle de ülkücülüğün ön plana çıkarılması çalışmaları, Suudi Arabistan’da Rabıtanın kurulması ve tüm İslam ülkelerine yayılmasının sağlanması, Afganistan’da Kızıldeniz’e inmek isteyen Rusya’nın önünü kesmek için ise El Kaide ve Taliban’ın kurulması işlemleri başarıyla tamamlanmıştı.

CIA Orta Doğu'nun en eski İslamcı örgütlerinden biri olan ve İhvan olarak da bilinen Müslüman Kardeşler örgütünü 1928 yılında Mısır'da Hasan El Benna tarafından kurduruyordu. En büyük düşmanları da dinsiz olarak damga vurulan Türkiye cumhuriyeti ve Atatürktü. Uzun süre Türkiye’de yeraltından gizli,Orta doğu ülkelerinde ise aşikar olarak faaliyetlerini sürdürmüş olan bir örgüttür.

1962 yılında ise suudi Arabistan da Amerikan petrol firması Aramco’nun finanse ettiği RABITA Örgütü kurdurulmuştu. Orta Doğu coğrafyasında yaşanan kanlı süreçlerin tamamı rabıta örgütü tarafından kontrol edildi. Rabıta aynı zamanda ABD-İngiltere ve İsrail istihbaratının emrinde hilal pelerini giydirilmiş emperyalde evangelist bir zihniyet olarak da görev yapar. İslamcı gruplar üzerinden örgütlenen Rabıta Suudi ve ABD’nin Orta Doğu ülkelerinin içişlerine karışmasında önemli rol oynamaya başlıyordu. O kadar büyüktü ki İslamcılığın 20. yüzyılda önemli isimlerinden Seyit kutup ölmeden önce Siyasal İslam’ı Amerika kurdu itirafında bulunmuştu. İhvancı Seyit Kutub‘un bu sözü elbette dikkate alınmalıydı.

Türkiye adına Rabıtaya katılan ve kuruluşunda bulunduktan sonra birden şansı açılan Salih Özcan daha sonra Erbakan tarafından milletvekili yapılıyordu. 1976 yılında Pakistan’da yapılan Rabıta toplantısına MSP den o zaman ki Devlet Bakanı Hasan Aksay katılmıştı.

Rabıta takiben Korkut Özal,Turgut Özal ve Yusuf Özal’ın önünü açıyordu. ANAP iktidarı döneminde sekiz yıl, Ak Parti iktidarı döneminde ise 20 küsür yıl etkisini göstermiş ve bir nevi Türkiye cumhuriyetine hakim olmuşturlar. Anavatan Partisi’nin kurucusu ve Genel başkanı olan Turgut Özal Kenan Evren ve Milli birlik Komitesi tarafından veto edileceği söylentilerine rağmen bu veto etkin güç tarafından engellenmiştir.

12 Eylül askeri darbesinden sonra Avrupa’ya gönderilen din görevlilerinin maaşları Rabıta örgütü tarafından ödendiğini çoğumuz bilmektedir. 12 Eylül darbecileri yani “Bizim oğlanlar başardı” diyenlerin adamlarıydı.  O nedenle onların Orta Doğu’daki dini örgütlemelerine karışmıyorlardı,karışamazlardı da..

El-Kaide, 1988 yılında Usame bin Ladin tarafından Afganistan'da eski Sovyetler Birliği'nin işgalci askeri güçlerine karşı savaşan Araplarla birlikte kurulmuştur. El kaide örgütünün yine Rabıta tarafından kurdurulduğu iddia edilmiştir.El-kaide,Hamas gibi örgütler başlangıçtan beri Rabıta tarafından desteklenmiş ve güç kazandıktan sonra serbest hareket etmeleri sağlanmıştır.Yine daha önce kurulmuş olan İhvani müslimin yani Müslüman kardeşler Rabıta kurulduktan sonra da Rabıta tarafından desteklenmiştir.

Son dönemeçte İran’ın Irak üzerindeki Şii etkisini kırarak petrol rezervlerine sahip olmak için ABD ve İngiltere tarafından kurulan İŞID(Deaş) kontrolden çıkmış ve asi olmuştur!!!! İŞİD’e başlangıçta ses çıkarmayan Türkiye onu PKK ve YPG ye karşı kullanmayı denemişti,ancak onu kuran güçlerin bunu fark etmesiyle onlardan azar işitmiş ve vazgeçmişti.

Başta ABD olmak üzere batılı güçlerin Orta Doğu’da ve Afganistan’da kurmuş oldukları dini örgütler istedikleri gibi çalışmakta iken daha sonra onlara karşı bazı cepheler oluşmaya başlamıştı.Sünni İslam'ın Hanefi mezhebini kendine 'rehber' edinen aşırı radikal görüşlü Taliban, El Kaide'den farklı olarak Afganistanlı  ve Pakistanlı Peştun savaşçılardan oluşuyor.1994'te Afganistan'da kuruldu. Artık onu kuran etkin güçleri dinlemiyordu, kendi başına buyruktu. 

Aslında İslami örgütlerin önemli bir kısmı son zamanlarda ABD ve batılı güçlerin kontrolünden çıkmak istiyorlardı ve de öyle de davranmaya başladılar. Ama oldukça geç kalmıştılar. ABD’nin Orta Doğu’da en büyük müttefiki ve gücü İsrail’di İslami örgütlere uzun süreli olarak güvenemezdi. Bu  nedenle İsrail’e destek olarak Kürdistan devletinin kurulması gerekiyordu.Daha Kürdistan devleti tam kurulamadan İsrail’in kazanılmış topraklar üzerinde büyük İsrail devletini kurma çalışmaları hız kazanmaya başladı. Bugünki İsrail Filistin çatışmalarının temelinde bu yatıyor.

Adnan Menderes zamanında hoşgörüyle karşılanan tarikat ve cemaatler zamanla tekrardan güçlenmeye başlamış ve her gelen siyasi otorite tarafından da maalesef oy uğruna korunmuşlardır. Necmettin Erbakan, Turgut Özal döneminde ise hem korunmuşlar hem de siyasi kadrolar içerisine alınmışlardı. Takiben Ak Parti iktidarı döneminde ise açıkça korunmuşlar ve devlet kadroları içerisinde kadrolaşmaları sağlanmıştır. Böylece önce Siyasal İslam başlamış, sonra kadrolaşması sağlanmıştır. Siyasal İslam’ın amacı dini öğretmek veya dinini yaşamak değildir; dünyada yönetimi  ve tüm kaynakları ele geçirmek ve zengin olmaktır. Ne acıdır ki Siyasal İslamcılar dünyada gücün pozitif bilim de olduğunu hala algılayamamışlardır.

Bir konuyu açıklık getirmekte fayda vardır. Merhum Necmettin Erbakan ABD’nin ve dış güçlerin istediği bir adam olmamıştır. Ama Dünya İslam birliğini desteklemiş;Rabıta ve İhvani müslimine ses çıkarmamıştır.Yan cebime koy demiştir.Etkin güçler 1994 yılında sonra Necmettin Erbakan‘ı devredışı bırakarak Abdullah Gül,Tayyip Erdoğan ve Fehmi Koruyla ilişki kurmuş, onlarla yürüme kararı almıştılar.

Etkin güçlerin son hedefi Atatürk isminin silinmesi,Türkiye Cumhuriyeti’nin kaldırılması yerine İslam cumhuriyeti kurularak başkentinin İstanbul’a taşınması;yeni devletin isminin de ASTRİKA, dilininde Arapça olması benimsenmişti.