Suriye’de PYD yapılanması yerleştikçe, Türkiye’ye yönelik tehdit büyüyor. Nitekim, Terör olaylarının artışı ile bölgedeki yapılanma arasında bir paralellik var. PKK kent savaşına da, bölgeden aldığı güç ve motivasyonla başladı. Suriye’de elde ettiği başarıyı burada da tekrarlayacağını düşündü.

Ülkelerin bölünmesi ile merkezi otoritenin zayıflaması arasında yakın bir ilişki vardır. Bazı tarihçiler Osmanlı’nın yıkılışını merkezi otoritenin zayıflamasına bağlar.Bazıları ticaret yollarının değişmesine, diğer bazıları da farklı dil gruplarının olmasına..

Devlet gücünü korudukça ayrılıkçı hareketler baş kaldırma cüret ve cesaretini bulamazlar. Suriye’de merkezi otorite gücünü korusaydı ne PYD amaçlarına ulaşabilir, ne de Türkiye böylesine ciddi bir tehdit ile karşı karşıya kalırdı.

Şimdi anlaşılıyor ki eskisinin yerini alacak yeni bir güç merkezi oluşturmadıkça bu tip operasyonlara kalkmak felaketten başka bir şey getirmiyor. Gelinen durum, Suriye politikasının yanlışlığını ve iflasını gösteriyor. Uluslararası münasebetlere duygular karıştırıldığı oranda gerçeklikten kopulur. Esat gitsin siyaseti Türkiye’yi gerçeklikten kopardı. Hem kendi gücünü hem Esat’ın gücünü gerçek anlamda takdir edemedi. Bu da Türkiye’ye yeni bir tehdit olarak geri döndü.

Çok değil birkaç ay önce, Fırat’ın batısı kırmızı çizgimizdi. Bugün PYD Fırat’ın batısına geçmiş durumda. Önümüzdeki aylarda bu ilerlemenin Kantonları birleştirecek,Türkiye sınırının tamamını kontrol edecek şekilde devam edeceği anlaşılıyor. Türkmendağı da kırmızı çizgimizdi, bugün yerinde yeller esiyor. Musul -Kerkük kırmızı çizgimizdi, ikisi de kaybedildi. Tek bir kırmızı çizgimiz kaldı, o da Erdoğan. Her şeyden vaz geçilebilir ama asla Erdoğan’dan vaz geçilemez!

Siyasette esas olan sonuçlardır. Bir politikanın başarısı sonuçları ile ölçülür. Kimse Suriye politikamızın başarılı olduğunu söyleyemez. İktidarın attığı yanlış adımlar bitmek üzere olan Esat’a hayat öpücüğü oldu. Türkiye Suriye’de operasyon yaparken Batı’nın hassasiyetlerini hesap edemedi. Batı için kan dökücü bir diktatörden daha tehlikeli olan İslam kokusu gelen bir muhalefettir. Suriye muhalefeti İslam’ı öne çıkardıkça Batı’nın ibresi Esat’tan yana döndü.

Batı istemiyor diye inançlarımızdan, medeniyet değerlerimizden vaz geçecek değiliz. Böyle bir şey de söylemiyorum. Ancak, politikada zamanı gelmemiş fikirlerin sonu hep felaketle neticelenir. Esat gitmeden, Suriye’ye biçilen don batının tepkisini çekince her şey tersine döndü.

Yarın terör lojistiğini Kuzey Suriye’den alacaktır. Bölgedeki yapının uluslararası toplum tarafından kabul görmesi halinde müdahale de zorlaşacaktır.Örgüt ve arkasındaki güçler bütün imkanlarını Türkiye üzerine teksif edeceklerdir. Bu da gerilla ağırlıklı mücadeleye düzenli birliklerin de katılacağı anlamına gelir.

Bu enkaz, tek kırmızı çizgimiz olan Erdoğan’ın yanlış politikalarının bir neticesidir.Ülke kaybettikçe neden olanların yerlerini sağlamlaştırması bize ait bir garabettir. Bu da yanlış yapmayı kolaylaştıran hatta teşvik eden bir durumdur. Siyasetçiyi denetlemek yerine ona sürü olan anlayış, bu tip politikaların en büyük destekçisidir. Bütün bunlar, siyasetin merkezine ilke ve ülke menfaatlerini koymak yerine fanileri ve onların bitip tükenmeyen ihtiraslarını koymanın sonucudur. Bile bile lades diyenin şikayete de hakkı yoktur.