Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, yıllar önce “Ben o gömleği çıkardım” dediği Milli Görüş temsilcileri ve bazı cemaat önderleri ile yapmaya başladığı görüşmelere paralel olarak TRT tarafından da bir “Erbakan Belgeseli” ya da “Erbakan Dizisi” hazırladığına dair haberler duyuluyor. Bu program çerçevesinde Erbakan Hoca’yı tanıyan bazı gazeteciler, yazarlar ve siyasilerle konuşulup çekimler yapılıyormuş. Bu haberi duyunca, aklıma birden bire 16 Ocak 1980’de Saddam Hüseyin tarafından idam edilen Türkmen aydınları Albay Abdullah Abdurrahman, Doç. Dr. Necdet Koçak, Rıza Demirci ve Adil Şerif geldi.

Çünkü onların idam edilişlerinden 6,5 ay kadar önce yani 1979 yılının Temmuz ayı sonlarında Saddam’ın Davetlisi olarak Bağdat’a giden MSP Genel Başkan’ı Erbakan’a bir jest yapılarak tutuklu bulunan Türkmen aydınlarının serbest bırakılabileceği söylenmiş ama hafızamızda canlandığı ve o tarihlerde yayınlanan pek çok gazetede yazıldığına göre Erbakan bunu kabul etmeyerek şunları söylemişti:

“Onlar sizin iç meselenizdir bana verilen bilgiye göre zaten onlar teröristtirler ve camiye giden Müslümanlara kezzap atmışlardır!”

Oysa Erbakan bununla da kalmamış, Türkiye’ye döndükten sonra gezisi ile ilgili verdiği beyanatta şunları söylemişti:

“Irak yetkilileri, istismar edilen olayların mahiyetini izah ettiler. Gerek hudut, gerekse Kerkük’te cereyan eden olayların, ırk farkı gözetmekten dolayı olmayıp; terörizme karşı her ülkede tatbik edilen umumî mahiyette muameleler olduğunu belirttiler. Münhasıran Türk oldukları için Türklere yapılan bir zulüm söz konusu değildir.

Irak’ta idam edilen Türklerin, bomba atmak, cinayet işlemek ve camilerde namaz kılanların yüzlerine kezzap atmak gibi suçlar işledikleri bana bildirilmiştir…”

Bu, Türkmenlerin hiç yapmadığı ve yapmayacağı bir işti. Saddam’ın hapishanelerine düşüp tırnakları sökülen, vücutlarının çeşitli yerlerine elektrik verilen, büyükçe bir pervaneye bağlanıp döndürülen ve etleri kesilen, kemikleri kırılan ama bu şartlar altında bile namazlarını düşünenler böyle bir harekette bulunabilirler miydi?

İşte, 17 Ağustos 1980 tarihli Tercüman Gazetesi’nde yayınlanan makalesinde Ahmet Kabaklı Hoca şunları yazıyordu:

“Erbakan, Bağdat’ta idam edilen Albay Abdurrahman Abdullah gibi seçkin Türkler ve hudutta ot toplarken kurşuna dizilen vatandaşlarımız hakkında, (Bayram öncesi, oralara yaptığı bir ziyaret dönüşü) Irak diktatörlerinin bir sözcüsü gibi bile değil, onların bir adamı gibi konuşmuştur.

Bu idam ve katliamları bizim (hükümet ve basın olarak) istismar ettiğimizi söylemekten çekinmemiş… Kerküklü beş Türk liderini şehit eden ve sınırlarına yanlışlıkla giren vatandaşlarımızı kurşuna dizen Irak Hükümeti’nin “Terörizme karşı umumi mahiyette” tedbirler uyguladığını dahi, onları şehit edenlerden beter insafsızlıkla ileri sürmüştür.

Üstelik Albay Abdullah Bey ve Doçent Necdet (Koçak) çapında, Irak’a yıllar boyu hizmet etmiş şehit Kerküklülerin “Bomba atmak, cinayet işlemek, namaz kılanların gözlerine kezzap atmak” gibi suçlar işlediklerini de, hiçbir vicdan ve ahlâka sığmayan katılıkta söylemiştir.

Mensubiyet iddiasında bulunduğu Türk Milleti’ni, herhalde Müslüman saymayan Erbakan, “ırkçılığa karşı” ve İslamiyet adına konuştuğunu belirtiyor. Fakat Irak Türklüğüne karşı bir zulüm makinesi gibi işletilen “Baas ırkçılığı”na niçin karşı olmadığını açıklamıyor. Üstelik Türkiye Cumhuriyeti’ni, Irak petrolleri ile tehdit etme cüretine ne dersiniz:

“Hükümet, Irak’la ilgili bu tutumunda devam ederse, muhtemelen 30 Ağustos’tan sonra petrol ve kredi kesilecektir. Haber veriyoruz…” diyor. Haberi nereden alıyor?

Erbakan’ın esir, mazlum ve şehit Türkler hakkındaki bu zehirli iftiraları, bu Irak Hükümeti sözcülüğü ve Iraklı diktatörler adına devletimizi tehdit etmesi (her millet ve devlette) büyük suçlardır, yanına bırakılamaz. Bu zat, sözlerini tavzih etmeli yahut iftiralarının delillerini göstermelidir. Bu zatın, Müslüman Türk Milleti’nin her kılcal damarını zerre zerre kanatan hakaretlerine katlanamayız. Mutlaka hesap vermesi gerekir.

Bir bahtsız siyasetçinin kendi soydaşları, milleti ve devleti aleyhinde bir başka devlet adına böylesine açık ve acıklı konuşması olayına, komünistlerden sonra ilk defa Erbakan’da rastlıyoruz.

Bu bir tesadüf olamaz. Bunun bir karşılığı, bedeli olması lâzımdır. Bağdat’ta, kapalı kapılar ardında, Kerküklü Türk seçkinlerinin ve sınır şehitlerimizin katilleri, Erbakan’la neler konuşmuşlardır? Ne gibi pazarlıklar yapılmıştır? Erbakan’ın Ecevit’le kuracağı hükümete, acaba külliyetli krediler ve kuyu kuyu petroller mi vaat edilmiştir ki Erbakan, mensup olduğunu iddia ettiği millet ve devlet hakkında böylesine bir hınçla konuşmuş ve canavarları övecek lâflar edebilmiştir?

İster geçici bir cinnet, ister akıl noksanlığı, ister bütün karakterini alt üst eden kin ve iktidar hırsı, isterse Irak Hükümeti’nin pazarlıkları sonucu söylenmiş olsun… Bu sözler yutulamaz ve Erbakan’ın yanına bırakılamaz. Bırakmayacağımızı, büyük milletimize duyuruyoruz.”

29 Temmuz 1980 tarihli ajans haberleri Erbakan’ın Irak’a gittiğini, 31 Temmuz tarihli haberler ise Bağdat’taki temaslarının başladığını yazıyordu. 3 Ağustos 1980 tarihinde konu ile ilgili olarak gazetelerde yer alan haberlerden bir başlık şöyle idi: “Erbakan, Kerkük Türklerinin Görüşme İsteklerini Reddetti!”

Erbakan’ın Türkiye’ye dönüşten sonra verdiği beyanatlar ise bu yarayı iyice kanatıyordu. Ahmet Kabaklı’nın yazısına konu olan haberler 10 Ağustos 1980 tarihli büyük gazetelerin hemen hepsinde yer almıştı. 11 Ağustos tarihli gazetelerde ise Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in Erbakan’a tepkisi vardı. Erbakan’ın beyanatı için, “Bunlar çok talihsiz ve yakışıksız sözlerdir” diyen Türkeş şunları söylüyordu:

“Saddam’ın idam ettiklerinden biri Türkmen Kardeşlik Kulübü Başkanı ve Irak Ordusu’nda uzun yıllar görev yaptıktan sonra emekli olan Albay Abdurrahman Abdullah’tır. İdam edilenlerden bir kısmı tahsillerini Türkiye’de yapmış kişilerdir. Hepsi Müslüman, iman sahibi ve Irak ülkesine hizmet aşkıyla dolu olan kişilerdir. Bunlara karşı bugünkü Irak yönetiminin uyguladığı canavarca politika çok tiksindiricidir. Biz Irak’la Türkiye arasında samimi dostluk ilişkilerinin gelişmesini istiyoruz ama bu dostluğun Altın Köprüsü Irak’ta yaşayan Türklerdir. Oradaki soydaşlarımız kanunlara saygılı, vatanlarına bağlı kişiler olmuşlardır.”

Bütün bunlardan sonra diyoruz ki, TRT tam da Türkmen Şehitleri’nin idam edilişlerinin 41. Yıldönümünde böyle bir işe girişerek şehitlerimizin ruhlarını incitmese ve bizleri de üzmese idi. Ve madem gazeteciler, yazarlar ve siyasilerle konuşuluyor; o halde keşke Ahmet Kabaklı ve Alparslan Türkeş de sağ olsa ve bu program dizisinde konuşup gerçekleri anlatabilselerdi!

Ah siyaset ah; sen nelere kadirsin ve ah TRT ah; bir zamanlar bir okul iken siyasete alet ola ola acemi ocağına döndün; yazık!