Yazımın başlığı Prof. Dr. Cemal Kurnaz’ın son çıkan kitabının adı. Akademik hayatının ilk yıllarında daha çok mesleki makale ve kitaplara imza atarken son yıllarda peş peşe edebi/kültürel kitaplar yayınlayan Cemal Kurnaz’ın, daha önce bana gönderdiği bir mesajda “En çok önem verdiğim kitabım” dediği Türk’ün Mektebi Türkü Mektebi’nin piyasaya çıkması sanırım bazı aksilikler yüzünden gecikmişti. Ben de biraz gecikmeli olarak alıp okuma fırsatı buldum.

Türkü, adı üstünde Türk Milleti’ne has bir müzik türü. Yalnızca Türkiye’de değil Adriyatik’ten Çin’e, Sibirya’dan Afrika çöllerine kadar Türk’ün ayak bastığı her yerde türkü yakılmış ve söylenmiştir. O topraklar elden çıksa da oralardan gidenler, sürgüne gönderilenler türküleri ile yaşatmaktadırlar. Çünkü vatan yalnızca kuru bir toprak parçası değildir. Ruhtur, heyecandır, yaşanmış hatıralardır, bırakılan eserler, mezarlar, oralara has şarkılar, türküler, ağıtlardır.

Kırımlı yazarımız Cengiz Dağcı, memleketinden ayrı kalarak İngiltere’ye yerleşmek zorunda kaldıktan yıllar sonra, yine Amerika’ya yerleşmek zorunda kalan hemşerileri tarafından kendisine gönderilen plaklardaki Kırım türkülerini dinleyerek ağlamış, o türkülerin eşliğinde adeta Gurzuf Çarşısı’nda ve Kızıltaş Köyü’nde gezip dolaşmıştır:

“Umutlarım hep kırıldı/Yarim artık gelmeyecek

Ağlasam da ayrılsam da/Bu aşk menden geçmeyecek…”

“Şu dağlar olmayaydı/Yapraklar solmayaydı

Ölüm hayattan gelir/Ayrılık olmayaydı

Ay dağlar vay dağlar/Menim için kim ağlar?”

Yine Rus vahşetine uğrayan ve 138 Kırgız aydını ile birlikte kurşuna dizilip bir kireç kuyusunda yakılan babası Törekul'un acısını hiç unutmayıp Beyaz Gemi isimli eserinde, "Vatanlarının bir türküsü için canlarını feda eden insanlar varmış" diyen Cengiz Aytmatov da aynı durumdadır. Kerkük türkülerini, Azerbaycan mahnılarını zaten biliyoruz.

Cemal Kurnaz Hoca da, “Türkülerle büyüdüm. Kendimi bildim bileli Türkü dinlerim. El zanneder türkü dinlerim, aslında ben Türk’ü dinlerim. Türküler milletin korosudur, Türk’ün mektebi, türkü mektebi” diyor. Tabii, rahmetli Nevzat Kösoğlu’nun, Fethi Gemuhluoğlu’nun türkülerle ilgili söyledikleri, yazdıkları, yıllar önce okuduğu ressam/şair Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Türküler Dolusu” isimli şiiri de O’nu etkiler. Nitekim kitabının başına da o şiiri almadan edememiş.

Kitapta türküler, Türk’ün Mektebi Türkü Mektebi, Sevgili, Bu Sevda Ne Sevdadır, Yaman Ayrılık, Oğlan Kız Gelin ve Dağlar Dağlar isimli altı Ana Başlık ve bu başlıkların altını dolduran toplam 91 Ara Başlık altında incelenip örnekler veriliyor.

“Öğretici Türküler” ara başlığı altında verilen örnekleri okurken adeta bir Kuran-ı Kerim Meali okuduğunuzu da zannedebilirsiniz: “Kesme ümidini Kadir Mevla’dan türküsünün ‘Lâ takretu min-Rahmetillah’ ayetinin meali olduğunu anlamak için dikkatli dinlemek gerekir.”

“Entarisi aktandır yar yar yar yandım/Ne gelirse Hak’tandır şinanay canım şinanay nay” türküsünün de Amentü’dekiHayrihi ve şerrihi min Allahi Teâla’yı ihtar etmesi de böyledir”

Bu anlatım ya da benzetme bazı softalara ters gelebilir ama dinimizi doğru anlamada yardımcı olacağı açıktır. Nitekim Prof. Dr. Nusret Hoca da, şiir diliyle bir Meal hazırlamış ve ilgi görmüştü.

“Türkülerin Stilize Dünyası” ara başlığı altında verilen örnekleri incelerken sanki bir belgesel seyrediyor hissine kapılabilirsiniz:

“Şu mısralarda kamera, ayağındaki yemeniyle çimenlerin üstünde gelmekte olan bir çift ayağa odaklanmıştır:

Ayağında yemeni/Basıp gelir çimeni

Şu iki türküde bir minyatür havası var. Ay, kaya kayadan aya bakan kişiler:

‘Lofça’nın ardı kaya/Kayadan bakarlar aya.’

‘Evlerinin ardı kaya/Kayadan bakarlar aya’

Belgesel seyretmekten söz edince, başta Belgesel yapımcıları olmak üzere bu kitabın baştan sona bu konuya uygun olduğu mesajını da vermiş olalım ve geçelim kitapta bir başka başlık altında işlenen Felek konusuna…

Malum; özellikle Divan Edebiyatı’nda olmak üzere Halk Edebiyatı’nda ve türkülerimizde en çok yer verilen kelimelerden biri de Felek’tir. Divan edebiyatı şiirlerinde içinde Felek geçen ve daha çok isyanı çağrıştıran mısraları okudukça kendi kendime hep şunu söylemişimdir: “Felek, Allah’a isyan etmeden sakınan şairler için bir paratöner, bir aracı vazifesi görüyor!” Çünkü işi rast gitmeyen, sevgiliden yüz bulamayan her şair suçu feleğin üstüne yükleyerek hem teselli buluyor, hem de Allah’a isyan etmiş olmanın yükümlülüğünden kurtularak rahat ediyor! Bu görüşümü elbette yabana atmamak lazım diye düşünüyorum ve sözü Cemal Kurnaz Hoca’nın Felek konusundaki açıklamasına bırakıyorum:

“Felek, ‘gökyüzü’ demek. Eski bir inanışa göre gökler dokuz kattır. İlk yedi katın her birinde bir gezegen vardır. Sekizinci felek burçlar ve yıldızlara ayrılmıştır. Dokuzuncu felek boştur. Düz, sade ipek kumaşına benzediğinden Atlas Göğü de derler. ‘Mavi Atlas/İğne batmaz’ bilmecesinin cevabı gökyüzüdür.

İnanışa göre dokuzuncu gök, doğudan batıya doğru dönmekte, dönerken diğer gökleri ve dolayısıyla burçları, gezegenleri bu yönde dönmeye zorlamaktadır. Bu hareketin sonucunda, insan hayatında birtakım olaylar meydana gelmektedir. İnsanların felekten şikâyet etmelerinin sebebi budur.

İran üzerinden bizim Divan Edebiyatımıza da girmiş olan bu felek anlayışı, halk şiirinde de kendini gösterir. Aklımıza onunla ilgili birçok türkü gelir:

‘Sana da mı değdi feleğin oku?’

‘Felek baştan başa kimi güldürdü?’

Evet, zor günlerdeyiz… Dünyanın zor günlerinin biteceği de yok. Cemal Kurnaz Hoca’nın da atıfta bulunduğu gibi, büyük dava ve düşünce adamı Nevzat Kösoğlu, “Biz birbirimizi Ahirette bile türkülerimizden tanıyacağız” diyordu. O halde Âşık Veysel’in de dediği gibi “Türküz, türkü çağırırız” diyelim ve çağıramasak da dinlemeyi ihmal etmeyelim. Zaten bu kitabı okuduktan sonra türkülerimizi daha çok sevecek, daha çok ilgi duyacaksınız.

Prof. Dr. Cemal Kurnaz’ın, Muhit Kitap yayınları arasında çıkan Türk’ün Mektebi Türkü Mektebi isimli deneme kitabı kitapçılardan ve internet üzerinden temin edilebilir. Ayrıca, [email protected] adresi ile irtibata geçilebilir.