Son yirmi yıl sadece ekonomiyi, devlet mekanizmasını bozmadı, siyasal ahlakı da bozdu.

Bir millet için gerçek kayıp manevi kayıplardır. Maddi kayıpların telafisi kolaydır, manevi kayıplar kolay kolay telafi edilemez!

Türk milleti –her yolun mübah – olduğu bir siyasi mücadele biçimine alıştırıldı.

Artık hiçbir şeye şaşırmıyoruz. Şaşırmadığımız için de tepki göstermiyoruz.

Bir internet sitesinde bir şirketin Ceo’sunun çirkin görüntüleri yayınlandı. Siyasette ahlak isteyen bir toplumun buna tepki göstermesi gerekirdi. Tepkiler birkaç yazının ötesine geçmedi. Bir kişiyi teşhir ederken o bir kişiyi teşhir etmekle kalmıyorsunuz. Onun eşini, çocuklarını, akrabalarını da cezalandırmış oluyorsunuz. Öyle bir insan eşinin çocuklarının yüzüne bakabilir mi? Öyle bir babanın yüzüne çocukları nasıl baba diye bakacaklar. Bir görüntü onlarca insanın hayatını karartıyor. Yaşarken ölü hale getiriyor. Baykal'ın kaseti internete düştüğünde “ bunlar genel… genel…” diye siyaset malzemesi yapılmasaydı, siyasi rekabet bugün bu kadar seviye kaybetmezdi.

Türkiye’ye yazık oluyor, bir milletin değerleriyle bu kadar oynanmaz. Siyasi mücadele projeler, fikirler, toplumsal sorunlar üzerinden olmalı. Özel hayatların teşhiri sorunların çözümüne katkı sunmaz. Siyasetçiler, –siyasi rolleri, fikirleri, duruşları –ile değerlendirmeli. Ötesi ülkeye de, siyaset kurumuna da haksızlıktır. Siyasete güvenin dip yaptığı yerlerde siyaset dışı kişi ve kurumlara fırsat doğar. Türkiye ilk seçimde bu iktidarla birlikte, bu siyaset tarzını da tasfiye etmelidir.

DURUŞ İSTİKRARI

Siyasette duruş istikrarı çok önemlidir. Bu millet sözünde, sohbetinde sabit kadem olamayana güvenmez. Sık sık konumunu değiştirenleri, sözüyle icraatı çatışanları-kaypak – bulur.

Türkiye, NATO üyeliği için Finlandiya ile İsveç’e koyduğu blokajı kaldırdı. Halbuki sayın CB ne demişti ,”asla evet demeyeceğiz.” Benzer kesinlikte sözleri geçmişte de duymuştuk, rahip Brunson için” bu can bu bedende olduğu müddetçe o teröristi alamazsınız “ demişti. O can o bedende ama rahip Brunson içeride değil. Bir telefonla bırakılarak ülkesi ABD’ye gönderildi. Benzer daha ne kadar örnek var, birkaç ay öncesine kadar Prens Salman eli kanlı bir katildi. Birkaç hafta o katil, dostum, kardeşim Salman oldu. Üstelik Saray’da “Yüksel ki yerin bu değildir” şarkısı eşliğinde ağırlandı.

Siyasetçiler duruşları, kararlılıkları, vakarları ile temsil ettikleri makama itibar kazandırırlar. Sözünün arkasında durmayan, iddialarının icaplarını yerine getirmeyenler hem kendilerine hem de ülkelerinin imajına zarar verirler. Türkiye bu şekilde temsil edilmeyi hak etmiyor. Siyaset esneklik ister ama böyle yüz seksen derecelik dönüşleri de doğru bulmaz.

Onca laftan, nutuktan sonra –sözünü böyle- rahatlıkla yutabilenlere bir daha güvenebilir misiniz.?

Onun için ne zaman,” bu fakir bu makamda oldukça falan iş olmayacak lafını duysam,” hımm demek ki o iş olacak diye düşünüyorum. İsveç, Finlandiya laflarına da kimse inanmamıştı zaten, inanmadıkları gibi de çıktı. Bu kadar zikzaka değer mi? Ya susun, ya da konuştuğunuzda sözünüz gibi hareket edeceğinize dair dünyada bir kanaat uyandıran. Türk siyasetçisine yakışan budur!