Osmanlı devletinde 1908’de İkinci Meşrutiyet ilan edildi yapılan seçimlerde İttihad ve Terakki (Birlik ve İlerleme) partisi iktidara geldi.

Osmanlı siyasi entelejasyonu tüm kurumlarıyla askeriyesi devlet yönetenleri memurları ve eşrafı ile yoğun bir bölünme ve gerginlik içindeydi.

Çünkü yılların yerleşmiş, kalıtsallaşmış, çeteleşmiş koca imparatorluğu bir mirasyedi gibi satıp satıp harcamaya alışmış guruplar vardı.

İttihad ve Terakki’nin ilk iktidarı yaklaşık 4 yıl sürdü.

1912 yılında İttihadın rakibi Hürriyet ve İtilaf Partisi bir saray darbesi ile Kamil Paşanın sadrazamlığını sağlar ve yoğun bir şekilde İttihad ve Terakki Partisi, bakanları milletvekilleri ve üyeleri tutuklanır.

Bu siyasi çalkantıyı fırsat bilen ve Osmanlıdan bağımsızlıklarını daha yeni kazanmış olan Balkan ülkeleri Bulgaristan çarlığı önderliğinde Osmanlıya savaş açar.

Osmanlı devleti İtilaf Partisinin hükümeti ile yönetiliyordu.

Balkan çeteleri Çatalca’ya kadar Osmanlı ordusunun önemli bir direnişi ile karşılaşmadan işgal ettiler, hatta Selanik şehrinin anahtarı törenle Bulgarlara teslim edildi.

Düşmanları başkentinin varoşlarına 20 kilometre yakınlarına gelinen İstanbul’da gerek devlet katında, gerek eşraf kahvelerinde, gerekse ordunun içinde sadece siyaset konuşuluyordu.

O sıralarda İstanbul’da İtilaf partililerinin söylediği bir söz hala kullanılır “Edirne’yi İttihatçılar alacağına Bulgarlarda kalsın”

Fatih Bizansı alacakken Bizans eşrafında söylenen “Katolik serpuşu giyeceğimize Osmanlı kavuğu giyeriz” sözüne ne kadar benziyor değil mi?

Bizansın sonu malum, Osmanlının sonu da malum.

Aslında Osmanlı kendisine bağlı bir ilçe olan Karadağ’a yenilince kendisine bağlı bir valiliğin bir kısmı olan Bulgarların İstanbulun kenar mahallelerine kadar işgal ettiğinde yıkılmıştı.

Sultan Abdülhamit padişahlıktan azledilip Selanik’teki Alatini sarayına giderken “Son padişah benim benden sonra devleti 10 yıl bile idare edemeyecekler” demiş idi ve günümüzün taraflı ve eksik tarihçileri bu sözü bir ileri görüş olarak milletimize yutturmaya çalışırlar.

Hâlbuki Sultan Abdülhamit nasıl bir devlet bıraktığını aslında kendi zamanında devletin sıfırlandığını gücünü kaybettiğini particilik fitnesinin devleti tepeden tırnağa teslim aldığını orduyu pasifize ettiğini gayet iyi biliyordu.

Nitekim balkanları kaybettik, milyonlarca insanımız yollarda açlıktan yoksulluktan telef oldu. Türk devletinin Avrupa ayağı kırıldı, balkanlarda kalan soydaşlarımız azınlık oldu, bir kısmı asimile oldu, şehitler verdik.

Bu gün yüz yıl önce yaşadığımız bir hadiseyi ders alalım diye yazmaya çalıştım.

Birlik olmamız gereken zamanlarda kendi küçük birliklerimizi sağlamaya çalışırsak sonumuz Balkan bozgunu gibi olur.

Tabii kabullenicilik, biatcılık boyutunda değil ama üç gün daha iktidar olacağım veya her ne olursa olsun iktidar olayım düşünceleri topluma millete devlete zarar getirir.

Mustafa Kemal’in gösterdiği yolda birlik olamazsak kapının dışında yeni Bulgarlar var!