Alparslan Türkeş, 1917 yılında Lefkoşe’de doğdu. Ailesi, Kıbrıs’a 1860 yılında, Sultan Abdülaziz’in fermanıyla, Kayseri, Pınarbaşı’ndan sürgün edilen Afşar Türklerindendir. Türkeş doğduğunda Birinci Cihan Harbi devam ediyordu. Kıbrıs, 1878 senesinden beri İngiliz İşgali altındaydı. 1917 senesinde, Türk ordularıyla İngiliz orduları harp halindeydi. Çanakkale’de, Irak’ta ve Suriye-Filistin’de çok kanlı savaşlar olmuştu. Özellikle Çanakkale ve Irak cephelerinde on binlerce İngiliz askeri ölmüştü. Yani Kıbrıs’taki İngilizler için Kıbrıs Türkleri, kardeşlerini öldürenlerin soydaşlarıydı.

Birinci Cihan Harbi İngiltere’nin zaferiyle bitince İngilizler kutlamalar yaptı, Türkler ağıtlar yaktı, yas tuttu. Savaşın ardından imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşmasından sonra Anadolu ve Trakya işgal edilmeye başladı. İşgaller başlayınca doğal olarak Türkler de işgallere karşı örgütlendi. Kıbrıs’taki Rumlar, İzmir’den başlayarak adım adım Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusunu, Türkler işgallere direnen Kuvayı Milliye’ cileri desteklediler. Yunan ordusunun en büyük destekçisi İngiltere’ydi. Yani Kıbrıs, diğer tarafın üzüntüsüne sevinen iki parçaya bölünmüştü. Çoğunluk olan Rumlarla yönetici sınıfı teşkil eden İngilizler bir tarafta, ezilen, dışlanan Türkler diğer tarafta. Yunan ordusunun yenilgiye uğratılarak Anadolu’dan def edilmesi, Kıbrıslı Rumlardaki Türk düşmanlığını zirveye çıkardı. Türkeş’in çocukluğu ve erken gençliği bu ortamda geçti.

Bu ortam, onun hem milliyetçilik fikrine hem de esir Türklerin önce bağımsız olmasını sonra tüm Türklerin birleşmesini savunan Turan idealine yönelmesine yol açtı. 1933 yılında ailesiyle beraber anavatana döndü. Askeri eğitim aldı. 1939 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu. Memleketin farklı yerlerinde görev yaptı. Milliyetçi ve Turancı fikirleriyle, CHP ve İnönü aleyhtarlığıyla tanındı. Çocukluğu ve ilk gençliği İngiliz işgalindeki Kıbrıs’ta, Rum baskı ve zulmü altında geçtiğinden, Türklük şuuru son derece üst seviyedeydi. Fikirleri ve muhalif yaklaşımı nedeniyle 1944 yılında Irkçılık ve Turancılık Davasına dahil edildi. Ağır işkenceler gördü. Uzun süre tutuklu kalan Türkeş ve arkadaşları 1947 yılında beraat etti.

Cezaevinde gördüğü işkencelerden ve 195 Azerbaycan Türkünün, Sovyetlere teslim edilerek katledildiği, Boraltan Köprüsü olayından sonra, Türkeş’in, İnönü ve CHP aleyhtarlığı daha da arttı. Türkeş, kurulduğu andan itibaren, DP’ye sempati duydu. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Sait Bilgiç, Halide Edip Adıvar gibi Türkçüler DP’deydi. Türkeş, 1948 yılında sınavı kazanarak ABD’ye gerilla harbi eğitimi almaya gitti. Memlekete döndüğünde, önce ordu bünyesinde gerilla harbi hocası olarak eğitim verdi. Bilahare Harp Akademisine devam ederek, Binbaşı rütbesiyle mezun oldu.

Mezuniyetini takiben, DP iktidarı tarafından, Pentagon’a gönderildi. 1958 yılına değin, Washington’daki NATO daimi temsilciliğinde görev yaptı. Amerika’da olduğu esnasında, uluslararası ekonomi eğitimi aldı. 1959 yılında, DP hükümeti Türkeş’i, Almanya’ya, Atom ve Nükleer Okuluna eğitim almaya gönderdi.  Almanya’dan dönmesinin ardından, Albay rütbesiyle, Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki NATO Şubesine Müdür olarak atandı. Türkeş, DP iktidarı tarafından desteklendi. Özel eğitimler almasının yanında, hızlı terfi ettirildi.

Türkeş, 1950-1955 yılları arasında, gerilla harbi eğitimi almış ender komutanlardan biri olarak hükümetle yakın çalıştı. Kıbrıs’taki mücahitlerin silahlandırılması ve eğitilmesi sürecini yönetti. Cezayir’deki mücahitlere de benzer destekler verildi. O süreçte ordu adına Türkeş, Dışişleri Bakanlığı adına Fatin Rüştü Zorlu görev aldı. Zorlu, hem Bayar’a hem de Menderes’e yakındı. Onlara Türkeş’in milliyetçi, vatansever, çalışkan ve vizyon sahibi olduğunu defalarca anlattı.

Türkeş, DP Bolu Milletvekili Reşat Akşemsettinoğlu’nun yakın akrabasıydı. Sınırlı sayıda subayın istifade edebildiği üst düzey eğitimlere gönderilen Türkeş, son derece donanımlıydı. Türkeş’in cuntacı olduğu iftiradır. Cuntacı olması fiilen mümkün değildir.  Türkeş cuntaların kurulduğu, darbe hazırlığı yaptığı 1955-1960 yılları arasında yurt dışındaydı. 1960 senesinde Ankara’da görevlendirildi. Ayrıca cuntacılar CHP’liydi. Türkeş CHP tarafından yargılanmış, işkence görmüş, hapse atılmıştı.

Türkeş, Ankara’ da göreve başladıktan sonra, cunta faaliyetlerini tespit etti. Bu faaliyetleri Reşat Akşemsettinoğlu vasıtasıyla, sırasıyla Milli Savunma Bakanı olan Ethem Menderes’e, Başbakan’a ve Cumhurbaşkanı’na duyurdu. Bayar’ın telkinlerine rağmen Menderes, Bakan tarafından sorun olmadığına, iddiaların dedikodu olduğuna inandırıldı. Türkeş, bunun üzerine, tasfiye olmamak ve süreci yönlendirmek maksatlarıyla, önleyemediği darbe faaliyetlerine katıldı.

  Reşat Bey vasıtasıyla, hükümet erkanını defalarca bilgilendirdi. İhtilalden sonra Başbakanlık Müsteşarı olarak atanan Türkeş, DPT, TUBİTAK, Devlet İstatistik Enstitüsü, Atom Enerjisi Kurumu ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kuruluşları ülkeye kazandırdı. Türkeş, darbeyi takip eden altı ayda, darbecilerle beraber hareket etmediği, en temel konularda farklı düşündüğü için tasfiye edildi. Yeni Delhi’ye ataşe olarak atandı. Daha sonra Türk milliyetçilerinin siyasi programı olacak olan Dokuz Işığın taslağını burada hazırladı. Demokrat Partililerin idama mahkûm edildiğini öğrenince, Gürsel’le bu kararların uygulanmamasını talep eden mektuplar yazdı.

Bu mektupları Milli Yol Dergisinde yayınlatarak efkarı umumiye mal etti. Memlekete dönünce fikirlerini seslendirmek amacıyla, Türkiye Huzur ve Yükseliş Derneğini kurdu. Türkeş, Talat Aydemir’in liderlik ettiği 20 Mayıs 1963 darbesini önce engellemeye çalıştı. Engelleyemeyince milletvekili ve senatör dostlarının, darbe yapılacağını duymasını sağladı. Bu sayede gerekli önlemler alındığından, teşebbüs boşa çıkarıldı. Bazı siyasi yorumcular, Türkeş’i, Amerikan çizgisinde olmakla suçlarlar. ‘’NATO’ cu’’ diye yaftalarlar. 27 Mayıs’ta görev almasını ve yurtdışında uzun süre eğitim görmesini buna bağlarlar.

Oysa öyle olsaydı tasfiye edilerek, sürgüne gönderilmezdi. Türkeş, Amerika ve Almanya’da uzun yıllar eğitim aldı, çünkü sınavları kazandı, istikbal vadeden parlak bir subaydı. Ayrıca Türk topraklarının genelinin Sovyetler Birliği ve Çin tarafından işgal edildiği ve Türkiye’nin de SSCB tarafından tehdit edildiği günlerde, NATO’yla iş birliği yapmak aklın gereğiydi.  Türkeş, siyaset yaptığı dönemde, ABD’ye yakın siyaset izlemedi. Amerikan askeri üslerinin kapatılması ve askeri personelin sınır dışı edilmesi kararına başbakan yardımcısı olarak imza attı.

Kıbrıs çıkarmasına, afyon ekiminin devam ettirilmesi siyasetine tam destek verdi. Beyaz Sarayın yönlendirmesiyle yapılan 12 Eylül darbesinin mahkemeleri, Türkeş’i beş yıla yakın süre tutuklu tutarak, idamla yargıladı. MHP ve Ülkü Ocakları, 12 Eylül’de en çok zulüm gören teşkilatların başında geliyordu. (1970’li yıllarda CIA’nin Ankara Şefi olan Paul Henze, 12 Eylül darbesini Başkan Jimmy Carter’a, ’’Bizim çocuklar başardı.’’ ifadesiyle bildirmişti.)

Türkeş cezaevinden çıktıktan sonra, cuntacıların 12 Eylül’den önceki siyasetçilere getirdiği siyaset yapma yasağının kaldırılması için mücadele etti. Türkeş’in görevlendirdiği ülkücüler 1983 senesinde Muhafazakâr Partiyi kurdular. Muhafazakâr Parti, cuntacıların vetosu ve uygulanan baskılar nedeniyle 1983 yılındaki genel seçimlerle, 1984 yılındaki yerel seçimlere katılamadı. Partinin ismi 1985 yılındaki kongrede, Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) olarak değiştirildi. MÇP, 1986 yılında yapılan ara seçimlerde %2,2 nispetinde oy aldı.

1987 yılında siyasi yasaklar referandumla kaldırılınca Türkeş’in genel başkan seçildiği MÇP, 1987 genel seçimlerinde %3, 1989 yerel seçimlerinde %4,2 oranlarında oy aldı, 1991 seçimlerinde RP listesinden yeniden milletvekili seçilen Türkeş, bu tarihten sonra, SSCB’nin dağılması üzerine bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetlerinin kurumsallaşması ve Türkiye ile olan ilişkilerinin geliştirilmesi konularına yoğunlaştı. Kazakistan’ın başkentinin Astana’ya taşınması, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve Zangezur Koridoru gibi onlarca konuyu, Türkeş gündeme getirdi. Demirel’le tesis ettiği yakın ilişkiler sayesinde, Gagavuz Türklerinin özerk cumhuriyet kurmasına ve Kırım Türklerinin anavatanlarına dönmesine önayak oldu. Kırım Milli Meclisinin resmi bir organ olarak teşkili Türkeş’in fikridir. Bu dönemde Türkiye adına farklı çevrelerle çok sayıda dış temasta bulundu. Özellikle Ermenistan’la olan normalleşme ilişkilerini yönetti. 1997 yılında vefat etti.