Popülizm, siyasi bir söylem biçimidir. Onu bir ideoloji,siyasi sendrom veya siyasi hareket olarak tarif edenler olmuşsa da genel eğilim onun -kalbi boş- bir siyasi söylem olduğudur.

Kalbinin boş olması, sorunlara çözüm getirmekten çok, -sorunları köpürten- onlar üzerinden iktidar devşirme özelliği yüzündendir. Sorun kışkırtıcılığı en bariz vasfıdır. Onun için popülist söylem, daha çok şikayet eden, yanlışları gösteren ama doğrular hakkında somut öneriler ortaya koyamayan bir mahiyet taşır.

Son yıllarda birçok ülkede popülist liderlerin iş başına gelmesi kavrama yönelik akademik ilgiyi de artırdı. Benjamin Moffıtt'in "Popülizmin Küresel Yükselişi" isimli kitabı bu çalışmalardan biri.  

Moffıtt kitabında, önce popülizmle ilgili çalışma ve tanımlardan örnekler sunuyor. Mesela Shils'e göre popülizm, uzun süredir iktidarda bulunan yönetici sınıfa karşı halkın bir hınç ideolojisidir. Yönetici sınıfın dayatmaları ve ayrıştırıcı politikaları halkın damarlarına hınç zerk ederek onu karşıt bir ideoloji haline getirmiştir.

Weyland ise popülizmi, "lider bir kişiliğin hükümetin gücünü,doğrudan,aracısız,kurumsallaşmamış biçimde aldığı destekle, örgütsüz yığınlar üzerinde  kullandığı  siyasi  bir strateji olarak görür.Bu tanım popülizm için lider bir kişilik, kuralsız güç kullanımını esas alır. Popülist liderlerin bir çoğunun karakteristik özelliklerinden biri kuralsızlıktır.

Kavramı, kısaca siyasi bir mantık olarak gören yazarlar da vardır. Ancak kabul etmek gerekir ki bu tanımların her biri popülizmin başka bir yönüne dikkat çekmiş, onun kullanılış biçimlerinden hareketle teorik bir çerçeve oluşturmaya çalışmıştır.

Bütün popülizm tariflerinin ortak noktası, "onlar ve biz" zihniyetiyle yola çıkmalarıdır. Onlar yoksa biz de yoktur. Onun içi popülistler önce bir onlar inşa eder, ardından onlara karşı bizin savunusunu yapan bir dil oluştururlar. Biz kimdir? Biz her zaman halktır."Halk popülistlerin esas izleyicisi ve popülistlerin performanslarıyla -hazır kıta- haline sokmaya çalıştığı öznedir. Popülistler,  belirli Ötekileri, (bunlar bazen sığınmacılar, bazen muhalefet, bazen iktidardakiler bazen de diğer farklı gruplardır) halk düşmanları olarak hedef tahtasına oturturlar." Kendileri hep halk ve onun adına konuşanlar, ötekiler ise tuzu kuru elitlerdir.

Moffıtt popülizmin, lider, halk, medya ve kriz ayakları üzerinden yükseldiğini "çağdaş popülizmin "elit" karşısında " halka" başvurma,"kaba tavırlar", kriz, çöküş ve tehdit performansları gibi  özelliklerden oluştuğunu " söyler.Ona göre popülizmde -liderler- merkezi bir role sahiptirler. Çünkü onlar popülizmin icracısı oldukları kadar,halkı hazır kıta kılanlardır.Rakiplerden nefret edilmesini, onlarla alay edilmesini liderler sağlar. Onun için bu tip liderlerin marka değeri genellikle partilerinin önündedir.

Popülist liderlerin ikilemi, hem halktan biri gibi olmak hem de özel ve yetenekli olduklarını göstermektir.Moffıtt bu gibi durumlarda sıradan görünmenin önemine dikkat çeker. Peki bu nasıl olacaktır? Moffıtt'a göre" kaba tavır ve davranışlarla." Sokak dili kullanımı,kılık kıyafet tercihi,  "saygın" siyasetin genel geçer pratiklerini aşağılama -kaba davranışın- görünümleridir. Bu tür ifadeler lideri halktan biri yaparken,kurallara meydan okuyan tavrı da onu yiğit, cesur, farklı, üstün bir mevkie oturtur.  Popülist liderlerin sıkça başvurdukları kaba dil ve davranış böyle bir sonuç yaratmayı amaçlar. Ancak tek amaç bu değildir, sıra dışı, kaba bir dil kullanmak onların medyada yer bulabilmesine de hizmet eder.

Medya, çağdaş popülizmin icra edildiği sahnedir. Onsuz bir popülizm düşünülemez.Popülist liderler ancak medya sayesinde tiyatrolarını sahneleyebilirler. Çünkü ancak bu sayede mesajlarını kitlelere ulaştırabilir, hedef kitleyi hazır kıta haline getirebilirler. Basitleştirme, kutuplaştırma, duygusallaştırma, kurulu düzene tavır ancak medya sayesinde sağlanır.

Popülist liderler hem medyayı etkiler hem de medya mantığı tarafından etkilenirler.Medyasız popülizm kanatsız kuş gibidir.  "Popülizmin en başarılı örneklerinin, kitle medyasına sahip olma yahut belli bir kısmını kontrol etme kapasitesine sahip liderlerden çıkması" boşuna değildir. Venezuela'da Chavez'in,Tayland'a Thaksin'in, İtalya'da Berlusconi'nin kendilerine ait TV programları veya medyalarının olması bu gerçekle ilgilidir. Zira birçok araştırma, televizyon izleme alışkanlıklarıyla oy verme davranışları arasında güçlü bir bağ olduğunu ortaya koymuştur. Arditi'nin günümüz demokrasilerini "izleyici demokrasisi" olarak adlandırması bundandır.

Popülist liderlerin başarısında, krizlerin büyük önemi vardır. Krizler olmadan popülizm var olamaz. Krizler, popülistlere etkili olabilecekleri sahneyi sunarken, "sahnenin kurulum aşamasında da" popülist liderler önemli roller üstlenirler. Esas olan krizin "gerçekten" olup olmadığı değil, popülist aktörlerin kriz algısı yaratma yetenekleridir.Öyle bir felaket algısı oluşturulur ki, toplum, sanki bir adım daha ileri giderse dönüşü olmayan bir yola gireceğini düşünmeye başlar."Uçurumun kenarındayız, kıyamet günlerinden geçiyoruz,felaketin eşiğindeyiz, beka sorunu ile karşı karşıyayız" gibi sözler  popülist söylemin tipik örnekleridir. Bu tip çerçeveleme ifadeleri ortak tehdit karşısında güvenlik endişesi taşıyan kurbanları bir araya toplar,onları popülist liderlerin askeri haline getirir.

Popülist söylemin vazgeçilmezlerinden biri de  daha önce ifade edildiği gibi kutuplaştırmadır. Biz, "onlar" üzerinden var edilir. Biz olmak için önce "onlar" inşa edilir.Popülistlerin kim olmadıklarını kim olduklarından daha iyi bilmeleri,  popülist söylemin nefret edilecek bir düşman sunmayı "biz"den öne almalarıyla ilgilidir.Popülist kendinden çok onları tanır. Onlar elitlerdir, onlar ülkenin kaymağını yiyenlerdir, onlar hainlerdir, muhaliflerdir,dış güçlerle iş birliği edenlerdir. Onlarla asla bir araya gelinemez. Chavez'in ifadesiyle; " hem şeytanın hem Tanrı'nın yanında olmak diye bir şey yoktur." Popülistler, belli kimlikleri gayrimeşrulaştırarak ve topluluğun bir parçası olmadıklarını ilan ederek halkın dışına atarlar. Çünkü ona muhalif olan bir öteki olmadan popülist söylemin hiç bir karşılığı olmayacaktır.

Benjamin Moffıtt, esas sözünü kitabın sonunda söyler: "Popülizm, halkın arzularının,sesinin, umutlarının cisimleştiği tek lider figürüne yaslanma eğiliminde olduğu için siyasal alanın dikotomikleşmesine ve bir liderde tekelleşen tehlikeli bir iktidara yol açar."

Kitap -popülist aktörleri tanımak için daha birçok çarpıcı örnekle dolu. Günümüz siyasetini anlamak isteyenler için okunması gereken bir kitap