
Serpil Güleçyüz
Küresel eşitsizlik ve ekonomik zorbalığın yükselişi
Tarihsel süreçte farklı biçimlerde tezahür eden despotluk ve zorbalığın günümüzde yeni bir biçim altında ekonomik eşitsizlikler ve dışlayıcı küresel sistemler aracılığıyla ile yeniden şekillendiğini görmekteyiz.
Kaynakların adaletsiz dağılımı, sistematik dışlama ve ekonomik güç yoğunlaşması, sadece yoksul halklar için değil, insanlığın ortak geleceği için de ciddi tehditler oluşturmaktadır.
Bu durumun ahlaki, sosyolojik ve teolojik sonuçları göz önüne alınarak daha adil bir dünya düzeni ihtiyacı olduğu da bir gerçektir.
Evet! Tarih boyunca insanlık; despotluk, zulüm ve zorbalığın farklı biçimlerini yaşamıştır. Firavunlar, krallar, diktatörler...
Her dönemde baskının adı ve yüzü değişmiştir.
Ancak günümüzde tüm dünyada yükselen yeni bir despotluk türü ile karşı karşıyayız:
Ekonomik zorbalık.
Bu yeni despotluk, yalnızca baskı araçlarıyla değil; ekonomik sistemler, küresel piyasa dinamikleri ve tüketim kültürü aracılığıyla işlerlik kazanmaktadır.
21. yüzyılda zorbalık artık sadece siyasi otoritelerle sınırlı değil. Dünya nüfusunun yalnızca %20’si, gezegenin doğal kaynaklarının %80’ine erişim sağlarken; milyarlarca insan temiz su, gıda, barınma ve eğitim gibi temel haklardan mahrum bırakılmaktadır (UNDP, 2023).
Bu durum, klasik anlamda bir diktatörlük değilse de, eşitlik ilkesine karşı bir “yapısal şiddet” biçimidir (Galtung, 1969)
Küresel ekonomideki finansal elitler, sermayeyi ve dolayısıyla gücü elinde tutmakta; bunun sonucunda geri kalan çoğunluk sistem dışına itilmektedir.
Bu durum sadece ekonomik değil; sosyal dışlanma, siyasal temsil eksikliği ve kültürel yabancılaşma gibi çok boyutlu krizlere neden olmaktadır (Piketty, 2014).
İnsan, birçok inanç sisteminde kutsal bir varlık olarak tanımlanır.
İslam düşüncesinde insan, “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” olarak görülür (Bakara, Suresi Ayet 3)
Dolayısıyla insan yaşamını tehdit eden bu sistemsel adaletsizlikler, sadece toplumsal değil, aynı zamanda ahlaki ve dini bir sorundur. Ekonomik dışlanma, Tanrı’nın yarattığı varlığın kutsallığını hiçe saymak anlamına da gelir.
Günümüzde yaygınlaşan kayıtsızlık kültürü, “bireysel başarı” mitolojisinin de etkisiyle, başkalarının acılarına karşı duyarsızlık geliştirmemize neden oluyor.
Oysa modern çağın trajedilerinden biri, suçun failini gizleyebilecek kadar karmaşık yapılar üretmesidir. "Suçlu kim?" sorusunun cevabı çoğu zaman belirsiz kalır. Ancak şunu unutmamak gerekir: “Suçlanacak kimse yoksa, aslında hepimiz suçluyuz."
Demem o ki;
Ekonomik despotluk, günümüzün en sinsi ve yaygın zorbalık biçimidir. Bu yapı sadece yoksulları değil, ortak insanlık değerlerimizi ve geleceğimizi tehdit etmektedir.
Bu nedenle toplumların ve bireylerin; paylaşmayı, adaleti ve sorumluluğu kutsal bir görev gibi görmesi gerekmektedir.
Yaşam hakkı, her insanın en temel hakkıdır ve bu hakka saygı göstermek, sadece bir insani sorumluluk değil, aynı zamanda ahlaki ve ilahi bir emir olarak kabul edilmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.