Bu günde biraz kendi kulaklarımızı çekelim mi?

Bizler önce kadınız ya,

Hem çocuk yapar hem çalışır kariyer yapar hem de her şeye yetişiriz diyoruz ya.

Her şeye yetişme çabasında, bütünleşen tembihlerle birlikte zamana sıkışan hayatımız oluveriyor.

Geçmişe daldığımızda da ne çok gereksiz şeye zaman harcamışım diye dalga, dalga pişmanlık çalkalanıyor beynimizde.

Yaptıklarımız, yapamadıklarımız en çok da bilmediklerimiz, savaş meydanında talim ediveriyor.

Öyle çok çabalıyoruz ki çocuklarımızın nasıl büyüdüğünü anlayamıyoruz.

Anılarımızın izlerini bir araya getirip toparlayamıyoruz, hatta çocuklarımızın geçmişteki yüzünü gözümüzün önüne getiremiyoruz. Anımsayamıyoruz.

Öyle çabalıyoruz ki, her işe yetişmenin telaşında hafızamıza yer ettiremiyoruz, belki de.

Güya onlar için çabalıyoruz onlara güzel gelecek sağlayalım diye kendimizi parçalıyoruz ama onları ıskalıyoruz.

Onlarla, onları yaşamaya zaman ayıramadığımızın farkına varmıyoruz. Çocuklarımızla paylaşabileceğimiz güzellikleri kaçırıyoruz, çabanın içinde farkına bile varamıyoruz.

Hele kadın her işe yetişeyim kafasında ve kendim yapacağım algısı ile yetişmişse evde robot gibi dönmeye başlıyor.

Evde dağılan bir şey olunca da patlıyor. Yetişememesini, yorgunluğunu belki bağırarak yansıtıyoruz.

Çabayı olması gereken eğitimi birazda disiplinle ekleyince, ÖCÜ anne olup çıkıyoruz.

Her dediğine evet diyen babalar da (geneli, ilgili babalar hariç) tercih edilen ebeveyn oluyor, farkında mısınız kadınlar?

Oysa çocuklar, nasıl anlasın annesinin hayata yetişme gayretinde yorulan bedenimin ruhuna yansımasını.

Bırak kalan kalsın ya, önemli olan insan, kırılan kırılsın, dağılan dağılsın, oynayıver çocuklarınla diyemedik ki.

Şimdi aklım başıma geldi diyorum da çocuklar yok ki ortada.

Ama diyorum ki;

Çocuklarınızla zaman geçirin,

Dağınık olsun, toz kalsın bir parça bir yerde, ütüsüz giysin evin beyi kıyafetini.

Bırakın her an ne yemek yapayım diye bunalıma girmeyi, ne varsa evde güler yüzle sevgi ile koyun sofraya, varsa olanağınız söyleyin dışarıdan getirsinler.

Çocuklarınıza doyasıya sarılın, abartmadan yerinde sevginizi göstermekten çekinmeyin.

Hele de bizim nesil.

Kendinden hep vazgeçerken çocuğuna da yetişemeyeceğim korkusuyla birazda toplumsal faktörün etkisiyle her konuda onlara basamak olduk farkına varmadan. Çıkarmaya çalıştık.

Ama onlar sırtımıza basarken belki de kendi ayakları üzerinde durmayı kaçırdılar. Öğretmede eksik kaldık. Sanki.

Yani hayatımız gençken, evlenmeden önce evde işlere yetişip anamızı memnun etmeye alıştık.

Evlendik kocaya hizmet.

Çocuklar oldu onlara adadık kendimizi.

Şimdide aman anamız, babamıza nasıl yardımcı olabiliriz diye çırpınıyoruz.

Bizim nesil kayıp nesil oldu. Kendimizi hep unuttuk gitti.

Hiç kendimizi yaşayamadık. Hep gönüllü hizmet etmeye güdümlendik.

İyi mi oldu? Oda belirsiz.

***

Oysa çocuklarımıza ayakları üzerinde duracak yolu gösterip sevgi dolu ortamda büyütüp, her zaman saygıya yer vererek hayata hazırlasak gözümüz hiç bir zaman arkada kalmaz ki.

Kucak dolusu paralar dökerek isim yapmış okullarda okutmak için çabalarımızın bir işe yaramaz ki.

Ona en iyi temeli evde biz atarız. Analar atar.

Çok da yorulmaya, servet harcamaya gerek kalmaz. Çocuklarımızla anılar biriktirir, geleceğin tuğlalarını pişiririz.

Vereceğimiz her sorumluluk kendileri için başarı yolunda tuğla olacaktır.

En büyük ve etkili eğitim, evdeki huzurlu ve kişiliğini geliştiren aile ocağıdır, okuludur.

En güçlü temel ailenin verdiği asalettir, kişiliktir.

Gerektiğinde takdiri gerektiğinde tekdiri zamanında alkışlamayı bellesinler ki adil olmayı bilsinler.

Bunlar ancak ve ancak aile ocağında kişiliğine yer eder.

Gözlerimiz sevgi ile parlasın onlara bakarken ki kendilerini güvende hissetsinler.

Kurduğumuz cümleler çocuklarının yüreğine dokunsun, sarsın kucaklasın ki hayata sevgi ile bağlansınlar.

Güler yüzünüzle evinizin içinde güneş doğdurun ki bir gülüşün açmayacağı kapı yoktur.

Çocuklarımıza kıyalım bırakın yorulsunlar biraz odasını toplattıralım ki hayatını toparlamayı becerebilsinler.

Onların hesabına para yatıracağına önce, hafızasına güzel anılar biriktirin, kişilik işleyin ki hayatla baş etmenin yolunu kendileri bulabilsinler.

Misafir kabul edip sizler de gidin ki değişik aile yapılarından kendilerine pay çıkarıp, toplumsal hayatta görüş sahibi olsunlar.

Onlara kentler arası yalnız dolaşmasına izin verelim ki hayatın basamaklarını çıkabilsin, başının çaresine bakıp yeme ve yatma sorunu ile baş edebilsinler. Hayatlarını çevirebilsinler.

Yanlışı varsa doğrudan yüzüne uygun dille anlatmalı ki yalana dolana başvurmasınlar.

Dışarıdan alış veriş yaptıralım ki doğru seçim yapmayı öğrensinler.

Her zaman onun istediğini veya sevdiğini önüne sermeyelim ki hayatın kendi için hazır sofra olmadığını öğrensin, kıymet bilsinler.

Gerektiğinde mutfağa girmeli bulaşık yıkamalı ki kendi çözümünü kendileri bulsunlar.

Bütçenin nasıl işlediğini, kazancın kutsal olduğunu bellesin.

Çocuklarımızı okullara yollamadan önce evlerimizde iyi derecede hayatın gerçeklerini belletelim ki, akademik kariyerine hayatta kalma becerilerine, ayakları üzerinde durabilmeyi kendileri kolaylıkla ekleyecektir. Emin olun.

Hatalarından ders çıkararak hayatına yön vermenin sorumluluğunu da almayı çok iyi becerecektir.

Zaman varken çocuklarınızla zaman geçirin emek verin, onları onlarla yaşayın.

Keşke demeden çocuklarınızı yaşayın.

Sonra giden yılların arkasından bakakalırsınız, ben gibi.

***

Şimdi ise çocuklar ellerinde telefon veya tabletle doğuyor, anneler oyalamak için kolaya kaçıp çocuğun ilgisini çekecek zehirli ışıklarla oyalamanın kolaylığına kaçıveriyorlar.

Gelecek nesillerin nasıl olacağını hayal bile edemiyorum.

Hayatı tuşlara veya ekrana dokunarak yaşarken sokakta yürümeyi unutmuş olabilirler.

Kalın Sağlıcakla__Çocuk Olun Çocuk__Meyrem’ce