Türkiye’deki sanki bir milletin adıymış gibi addedilen Osmanlılık, Özbekistan’da da Özbeklik olarak tezahür etmiş.

Dünyada Türklerden başka mensubiyet kimliklerini herhangi bir insan ismi ile izah eden millet var mıdır bilmiyorum. Ruslar kendilerini Romanof veya Avusturyalılar kendilerini Hapsburglar olarak ifade etmiyorlar ama maalesef bizler kendimizi bir ailenin tebaası olarak kabul edebiliyoruz. Bu hastalıklı yapı Özbek Türklerinde de var.

Bu çarpık tanımlama, dünya Türk birliğinin, dünya Türklerinin zenginleşmesinin, güvende yaşayabilmesinin ve geleceğinin en önemli engellerinden biridir.

Halbuki dünya üzerinde yaşayan Türkler için dilde, işte, fikirde bir olmak, aynı millete mensubiyet hissetmek aynı zamanda bir kişisel menfaattir de.

Özbekistan’da çok üzüldüğümüz bir konu var ki içimiz burkuldu, içimiz ezildi, gittiğimiz her otelin ön kabulündeki çalışan gençlerimizin hepsi Türk iken çat pat İngilizce, çok az Türkçe üzerinden anlaştık. Alışveriş yaptığımız tüm esnaf Türk olmasına rağmen Türkiye’nin para birimi TL olmasına rağmen Özbekistan’ın para biriminin Som olmasına rağmen ABD doları üzerinden hesaplaşmak zorunda kaldık. Özbek Türkçesi, Anadolu Türkçesine çok yakın olmasına rağmen genelde çat pat İngilizce dilinde anlaşabildik.

Semerkant ve Buharada bir Tacik varlığından ve ekonomik hakimiyet bakımından Yahudi varlığından söz edildi. Yahudi tüccarların Semerkant’ı merkez olarak kullanıp Orta Asya ekonomisini buradan yönettikleri söyleniyor.

Özbekistan’da tam bağımsızlıktan halen söz edemeyiz. Rus etkisi her türlü olarak halen devam ediyor ama millet olma bilinci yavaş yavaş da olsa başladı diyebiliriz.

Özbekistan Latin alfabesine geçmiş olmasına rağmen Rusça tabelalar, reklam afişleri var. Navigasyonlarda Rus programı kullanılıyor. Rusya’ya çalışmaya giden çok insan var tabii, Türkiye’ye de.

Çünkü tarımsal üretimin kıymetinin farkında değiller.

Özbekistan’da Emir Timur etkisi çok büyük. Özbek Türklerinin bir kısmı da bunun bilincinde. “Emir Timur olmasaydı şimdi Türk coğrafyası olarak gördüğümüz yerlerin bir çoğu İran Farsilerin yönetiminde olacaktı” diyorlar. Zaten Semerkant’taki en göz alıcı, en değerli, en çarpıcı, en etkileyici mezar Emir Timur’un mezarı.

Özbekistan’da kötü harab olmuş bina görmedim. Köylerdekiler dahil binalarında, evlerinde bir kalite, bir zerafet var. Evlerine para harcamayı seviyorlar.

Trafikte çok lüks araç yok. Chevrolet üretimi Özbekistan’da yapıldığı için trafikteki 10 araçtan 8’i Chevrolet.

Özbekistan’da düğünü olan aile, evinin önündeki yola bir kırmızı bant çekiyor. Bunun anlamı “düğünümüz var, buyurun gelin” demek. Davet yabancılar için de geçerli.

Türkiye, 1990’lı yılların başlarında bağımsızlıklarını kazanan Orta Asya’daki Türk devletleriyle ilişkilerine sanki yanlış bir yerden başlamış. Veya Türk cumhuriyetleriyle olması gereken asıl ilişki olan eğitim birliğini FETÖ’ye, dolayısı ile ABD’ye bırakmış. 1947’de ABD, Türkiye ile önce eğitim anlaşması yapmış idi. Bir türlü milletleşme sürecimizi tamamlayamayışımızın en önemli sebeplerinden biri de eğitim sistemimizdir. Biz, Türkiye’nin Orta Asya Türk devletleriyle milletleşebilmelerini sağlayacak eğitim anlaşmalarını 40 yıl evvel yapması gerektiğini biliyoruz ama gayesi Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği milletleşme safhasını tamamlama fikrindeki bir yönetim anlayışının olması gerekiyordu. Maalesef Türkiye’de bu gerek halen de yoktur. Tabii bizler olması gereken mükemmeli istiyoruz.

Özbekistan, milletleşme bilinci yönünden çok geri. Ama tamamı Türk kardeşliğinin bilincinde. Bizim Türkiye’den geldiğimizi anlayan her Özbek Türkü bize “Gardaş” diye hitap etti.

Özbekistan Türkleri için Türkiye bir tarafa, bütün Dünya bir tarafa durumu var.

Özbekistan’ın en önemli şehirlerinden olan Harezm bölgesindeki Hive’ye ayrı bir yer ayırmak lazım.

Hive hanlığı, Safevi devletinin başı Şah İsmail’in Şeybani hanı yenmesi ve öldürmesi sonucunda 1512 yılında kurulmuş ve 1920 yılında Sovyet işgaline kadar 400 yıl hüküm sürmüş. Tam Hindistan’daki kast sistemi ile yönetilmiş. Han ve yakın çevresi çok zengin, her şeyin sahibi ama halk çok yoksul ve edilgen. Bu çarpık ve adaletsiz yönetim şeklinin doğalı olarak Hive içinde saltanatı ifade eden bir iç kale üretilmiş ve han saltanatı 400 yıl iç kalede büyük bir zenginlik içinde sürmüş. 1850’de yapılan iç kale ve doğal uzantısı dış kalede kullanılan mimari, tarihte bir yolculuk gibi. Dünyada Türkiye’deki Mardin’deki eski yapıları andıran bugün yaklaşık 10 bin kişinin yaşadığı bir şehir olmuş. Bu mimarisi, yaşamı ve doğası çok özel olan yer Unesco korumasına alınmış. Akabinde de tüm iç kale mahallesi tadilatla yenilenmiş. Çok büyük bir turistik mahalle oluşturulmuş.

Özbekistan’daki işletmeler, devlet ile Unesco’nun ortaklığında çalışıyor ve önemli bir turizm geliri elde ediyorlar.

Hive’deki hanların saltanatı, Osmanlı sultanlarında yokmuş.

Tüm Özbekistan’ın şehirlerinde, bazıları mermerden, bazıları dökümden büyük su süzgeçleri var. Tüm yağmur ve atık sular bu büyük süzgeçlerden yeraltına gidiyor ama giden suyun nereye gittiğini kimse bilmiyor.

Özbekistan, üzerinde oturduğu su kaynağını değerlendirmeli, araştırmalı ve altındaki su kaynağını mutlaka paraya çevirmelidir.

Küresel ısınma ile yüzeyin derinlerine inecek olan su kaynakları etkili bir şekilde kullanılırsa ve değerlendirilebilirse, Özbekistan ekonomik olarak Asya’nın yeni Japonyası olabilir.

Bugünkü Özbekistan topraklarından batıya göç etmiş atalarımızın göç etme sebebi ekonomik değildir çünkü Özbekistan coğrafyası tam olarak bir tarım coğrafyasıdır. Tabii ki, hayvancılık için Karadeniz’in kuzeyindeki Urallar ve Ukrayna, Orta Avrupa gibi büyük devasa otlaklar yok. Dolayısıyla bir tarım ülkesi ama bir hayvancılık ülkesi değil.

Yemeklerde yağ ve et vazgeçilmez. Özbek pilavı her şehirde ayrı yapılıyor, pilavdaki yağ oranı ve içine katılan malzemeler değişiyor. Örneğin, Taşkent’te yediğiniz Özbek pilavı çok yağlı, üzerinde içinde at eti de olan çeşitli yiyecekler de varken, Buhara’daki Özbek pilavı biraz daha az yağlı, Hive’deki Özbek pilavı ise Anadolu damak tadına uygun ama Hive’de kesinlikle at eti kullanmıyorlar. Samsa diye yerden yukarıya doğru yaptıkları bir tandırda yaptıkları içinde parça et bulunan börekleri var, o da illere göre büyüklüğü değişiyor. Örneğin, Taşkent’teki samsa tam porsiyon ve büyük ama Semerkant’taki samsalar küçük ve çeyrek porsiyon. Ekmek kültürü de sıradışı, ekmek çok önemli, asla atılmaz, atan kafir olarak addedilir. Yine her şehirde ekmek yapımı değişik, bazı şehirlerde ince ve küçük, bazılarında normal büyüklükte ama hiçbir yerde Trabzon Vakfıkebir ekmeği büyüklüğünde ekmek yok.

Türk dizileri izleniyor ama Türkiye’deki yaşam algısı deforme oluyor. Tabii ki, Özbek Türklerinin Türkiye’yi diziler üzerinden tanımlaması gerçek hayatla örtüşmediğinden bazı hayal kırıklıklarına da sebep olabiliyor. Ancak Türk dizilerinin çok izlenmesi dil birliğinin gelişmesi açısından fayda getirmektedir.

Türkiye’den inşaat malzemesi çok geliyor. Ahşap oymalı kapı imalatı ve ahşap oyma sanatı çok ileri. Türkiye’de kapı ve ahşap işleri yapan firmalar Özbekistan’daki bütün sanayiyi değerlendirebilir. Kereste, Sibirya’dan geliyor ve Türkiye’den ucuza mal ediliyor.

Türkiye, vakit geçirmeden kurulmuş olan ama sanki göstermelik duran Türk devletleri teşkilatını Avrupa Birliği veya Şanghay Beşlisi kıstasında işlevleştirmeli ve muhataplarına samimiyetini göstermelidir.

İlla ağabey olmak zorunda değil, olaya kardeşlikten başlamalıdır.