Yazar Erol Mütercimler “İsyanlar İhtilallar Darbeler” adlı kitabında ülkemizdeki bu güne kadar kurulmuş olan partilerden sadece 3’ünün kuruluşunda bir dış el olmadığı bunların İttihad ve Terakki, Kuvva-i Milliye (CHP) ve 1960’larda kurulan TİP ( Türkiye İşçi Partisi) olduğunu iddia eder.

İttihad ve Terakki’yi 1926 İzmir suikastı davası gerçek anlamda bitirdi TİP’i 1970 askeri ihtilali bitirdi.

Kuvva-i Milliye (CHP) siyasal hayatına devam ediyor.

Kısaca CHP diyelim doğru kuruluşunda bir dış parmak yok tüm ilgililerin araştırmacıların tespiti bu.

Fakat sonrasında CHP ye zaman zaman dış eller değdi mi?

1945 den sonra ABD ile yapılan ikili ticaret (aslında ABD’ye verilen kapitülasyonlardır) anlaşmaları (burada Emin Değer’in “Oltadaki balık Türkiye” kitabı tavsiye ediliyor) bir dış el olarak kabul edilir.

Belki üzerinde çok durulup araştırılmadı ama çok partili hayata geçişteki ABD baskısı ve rolü de bir dış el değmesi olarak kabul edilebilir.

1950’den sonra CHP ye bir dış elin değmesine gerek kalmamıştı çünkü Türkiye siyasetinde ABD işbirlikçisi partiler hep iktidardaydı.

Bülent Ecevit’in CHP Genel Başkanlığı dönemi CHP açısından bir yüz akı dönemidir ki Ecevit’in genel başkanlığında toplumumuz ferasetini göstermiş, CHP’ye yüzde 42 rey vermiş Kıbrıs Harekâtımızın şerefini CHP’ye vermiştir.

80’li yıllardan sonra CHP’yi bölünmüş etkisiz ve savrulan bir kimlikte görebiliyoruz.

2000’li yıllardan sonra 20 yıldır CHP ana muhalefet partisidir.

Deniz Baykal’la başlayan süreç 2010 tarihinden beri Kemal Kılıçtaroğlu’nun genel başkanlığında sürmektedir ve toplumumuzdan sürekli olarak aşağı yukarı yüzde 25’ler civarında rey alıyor.

Hâlbuki ülkemizde bir partinin iktidar olabilmesi için yüzde 40 ile 50 arasında bir rey alması gerekmektedir.

Deniz Baykal bir FETÖ (yani CİA) kaset i ile genel başkanlık koltuğundan istifa etti ve kaset kumpasının sonunda Kemal Kılıçtaroğlu CHP genel başkanı oldu.

Parlatılarak büyük umutlarla genel başkanlığa getirilen Kılıçtaroğlu parti tabanının beklentilerini karşılayamamış partinin toplumsal karşılığı aşağı yukarı aynı seviyede seyretmiştir.

Kemal Kılıçtaroğlu’nun genel başkanlığında CHP’nin girdiği hiç bir seçimde bir başarı sağlanamamış, parti günlük politikalar dışında ülkemizin temel sorunları hakkında bir fikir ve çare geliştirememiş, dolayısı ile de toplumda bir güven tesis edememiştir.

Kılıçraroğlu’nun genel başkanlığı döneminde parti çizgisinde belirgin olarak Atatürk fikir ve düşüncesinden uzaklaşılmış parti yönetim ve karar mekanizmalarına genellikle marjinal yaşam ve fikirleri olan insanlar tercih edilmiştir (partisinin kurduğu devlete seri katil diyebilen bir kişiye İstanbul teslim edilmiş karışık ilişkileri olan kişiler PM’ye seçilmiş son PM’ye seçilen bir eski gazeteci milletvekilinin adı değiştirilmiş bir çözüm süreci hazırlığı yapmak ile görevlendirildiği konuşuluyor)

Bu gün için CHP Atatürk’ün koyduğu 6 ok ilkesinden çok uzaklarda siyaset yapmaya çalışmaktadır.

CHP’nin yönetimsel durumunu biraz daha incelersek genel başkanı kemal Kılıçtaroğlu’nun partiye kişisel bir katkısının olmadığını Kemal beyi genel başkanlıktan alıp herhangi bir kişiyi genel başkan seçseniz partinin aldığı reyin zerre kadar azalmayacağını belki de artacağını görebiliriz.

Hatta Kemal Beyin milletvekili olduğu İzmir’den bağımsız aday olsa seçilebileceği de şüphelidir.

Ülkemizi yöneten iktidar partisi 2023 veya daha önce olabilecek bir seçime CHP’nin başında Kemal Kılıçtaroğlu ile girmek istiyor.

Çünkü yenile yenile yenmenin nasıl olacağını hiç bilmeyen sürekli aynı politikaları izleyen halkın güvenini kazanamayan bir prototip ile karşı karşıyayız.

CHP’nin üstünden Kemal Beyi alın hiçbir şey değişmez.

Muharrem İnce’nin yeni bir parti kuracağından söz ediliyor.

6 oku içselleştirmiş Kuvva-i Milliye ruhunu taşıyan gerçekten antiemperyalist milleti merkezine alan Atatürk’ün ışığıyla aydınlanan bir parti toplumumuz için ekmek su gibi bir ihtiyaçtır.

Konu günlük siyasetten öte zaten elzem bir durumdur.