Bir 15 Temmuz klasiği daha geride kaldı. Yine nutuklar atıldı, yazılar yazıldı.

Darbe karşıtı bir bilinç oluşturmak doğru bir tutumdur. Toplum, kendi iradesine sahip çıkarsa kimse darbe yapma cesaretini kendinde bulamaz!

Bu yeter mi? Yetmez! Ülkeyi yönetenlerin de -darbelere zemin hazırlayacak- halkı demokrasiden soğutacak davranışlara girmemeleri gerekir. Mesela asayişin sağlanamaması insanları demokrasi dışı arayışlara sokabilir. Mesela yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, savurganlık, kayırmacılık, adaletsizlik gibi toplumu çürüten olumsuzluklar siyasete olan güveni sarsarak başka alternatiflere yöneltebilir. Onun için darbelerden sadece darbeciler sorumlu değildir, vatandaşı siyasetten soğutarak farklı yollara iten siyasetçiler de sorumludur.

Darbe karşıtı bir bilinç oluşturmak doğrudur, lakin bunu yaparken camileri parti borazanı gibi kullanmak yanlıştır. Bu Cuma hutbesinde de öyle oldu.  Darbe üzerinden iktidar yancılığı yapıldı. İktidar karşıtlığı, neredeyse din karşıtlığı olarak takdim edildi.

Oysa bu iktidarın İslam'la alakası yok. Herhangi bir iktidarı İslam'la özdeşleştirmek onun hatalarını, cürümlerini de İslam'a mal etmek demektir.  Şu veya bu partiye giydirilen İslam gömleği, en çok İslam'a zarar verir. Zira artık çalan, soyan, yağmalayan bir parti değil, ona cevaz veren İslam'dır.

Hutbede, gece bütün camilerde salâ okutulacağı duyuruldu.

Bugüne kadar sayısız darbe yaşadık. Diyanet İşleri Başkanlığı hangisinde camilere salâ okuma emri verdi?  

Darbe karşıtlığı ile salâ arasında ne gibi bir münasebet olabilir? 

Sonra aradan bu kadar yıl geçtikten sonra niçin bu canlandırma?

15 Temmuz'a kadar yapılan tüm darbe ve muhtıralar bir iki yıl içinde tarih oldu. 15 Temmuz hala inatla yaşatılıyor. Niçin?

Çünkü, darbe korkusu sürdükçe hem otoriterleşme, hem karşıtları susturma, hem de kitleleri AKP'ye yöneltmek mümkün oluyor. Biz gidersek ya kafirler ya darbeciler gelir!  Halbuki ikisi de yalan;  ne o, ne öteki gelir. Başka bir kadro, başka bir parti gelir. O kadar.

 Parti, cemaat, aşiret, aile veya kişi devleti olmaz. Böyle bir yönetim biçimi demokrasiden vazgeçmektir. Darbeler, sadece silahla, zorla, cebirle yapılmaz. Bir de demokrasinin imkanlarını kullanarak -örtülü- darbe yapanlar var. İster silah, ister demokrasi kisvesi ile olsun, demokrasiden her uzaklaşma bir darbedir. Türk milleti 15 Temmuz darbesine, ülke tek adam devletine  dönüşsün diye karşı çıkmadı. Milletin devleti olarak kalsın, söz hakkı elinden alınmasın diye karşı çıktı.

Bugün o söz hakkı ve o milletin devletine ne kadar sahibiz? Silahlı darbe durduruldu ama silahsız olanı demokrasiyi kemirmeye devam ediyor.

Diyanet insanlara darbe karşıtı bir şuur vermek istiyorsa, önce demokrasi ile sorununu halletmelidir. Darbelere ne adına karşı çıkacağız, demokrasi adına mı, iktidardaki parti adına mı? Bazı İslam alimlerinin (mesela Gazali) “zorla iktidarı ele geçirenin yönetimi meşrudur” gibi fetvaları ortada dururken darbe karşıtlığı yapıyormuş gibi görünmek çok inandırıcı değil. Bu fetvaya göre 15 Temmuz ihaneti başarılı olsaydı, dinen de meşru olacaktı. Onun için ilkin günümüz idraki açısından hangi yönetim biçiminin İslam'ın ideallerine, mantığına daha yakın olduğuna karar verilmeli, sonra darbe karşıtlığı yapılmalıdır. Zira bu olmadan yapılan bir karşıtlık demokrasiye sahip çıkmak değil, bir partinin yancılığını yapmaktır.