Devlet kendi çalışanı ve yıllarca prim ödeyen emeklisine yapacağı zam miktarını açıkladı.

Memurlar için 2024 başında yüzde 15, ikinci yarısında ise yüzde 10 emekliler için ise yüzde 35 olarak belirlendi.

Tüm devlet kurumları gibi burada da bir “hakem heyeti" belirlenmiş. Tabi ki çoğunluk tayin edilmişler, birkaç köksüz çiçek.

Karar önlerine geliyor ve onlarda önlerine gelen karara spikerlik yapıyorlar.

Açıklanan zam oranı tabi ki olması gerekenin çok altında.

Fakat son saniyede eski Türk filmlerindeki gibi ortaya bir jön çıkıyor ve “şu kadar da benden” diyerek adını da “seyyanen zam” koyarak iyi bir zam beklentisi içinde olanlara sanki kendi cebinden para veriyormuş gibi, karlı dağdan kar bağışlıyormuş gibi kişiye bağlı bir sistem oluşturuluyor.

İşçinin, memurun, emeklinin bir zam eğer hakkı ise bunu adam gibi belirleyip hak teslimi olarak teslim edilmesi gerekirken,

Bir zamandır Ağanın marabaya bağışı gibi bir uygulama içindeyiz ki;

Bu durum toplumu zavallılaştırıp kişiye bağımlı hale getirir.

Önce toplumu bireyselleştirmeyle başladı.

Bireyselleşen toplumlarda kurallar değişir.

İnsanlar yaşamlarını toplumsallıktan uzaklaşıp kendi ihtiyaçlarını önceleyerek sürdürürler.

Seçim propagandalarında evlere, kişilere Çay, Kahve, yemek kişisel ihtiyaçların dağıtılması Ak parti döneminde başladı.

Birkaç kişilik bir ekip evinizin kapısını çalıyor ve size yarım kilo paketlenmiş kahve, çeşitli paketlenmiş yiyecekler veriyor.

Tabii çok seviniyorsunuz.

Ama kaynağını hiç merak etmiyorsunuz.

Bunların bir seçim rüşveti olduğunu, bu paketli ürünleri sizin kapınıza gönderenlerin harcadıkları paraları misli ile toplumdan dolayısı ile sizden tahsil edileceğini hiç düşünmediniz.

Kapısına karşılıksız rüşvet yiyeceği, içeceği getirenlere kapısını kapatanlar, sorgulayanlar pek duyulmadı.

Ak Parti idaresi baktı ki dilencileştirme yöntemi tuttu. Genel başkanları parti mitinglerinde parti otobüsünün üstünden yarım kiloluk çayları mitingine gelen vatandaşların kafalarına fırlatması ve vatandaşların kendilerine saçılan çay paketlerini kapışması ve genel başkanın milletin çay paketlerini kapışmasını keyifle seyretmesini tüm Türkiye TV’lerden izledi.

İşte dilencileştirme politikasının son noktasına gelmiştik.

Mustafa Kemal Atatürk İstiklal savaşı sırasında arkadaşlarıyla başarı sonunda nasıl bir devlet yapılanması olacağını konuşurken padişahlığın kaldırılabileceğini ve bir Cumhuriyet idaresine geçilebileceğini söylemiş ve arkadaşlarına fikirlerini sormuştu.

Son Osmanlı meclis başkanı Rauf Bey (Rauf Orbay) 150liklerden olmasına rağmen, Bekirağa koğuşunda İngilizlere esir olmasına rağmen Mustafa Kemal’e şöyle diyor;

“Mustafa dedemin, babamın ve benim kursağımda padişahımız efendimizin lokmaları vardır. Tüm ailemi Padişahımızın lütfu ile bugüne kadar geçindirdim. Padişahlığın kaldırılmasına ben onay veremem.”

Antropologlar köleliğin en fazla 3 nesilden sonra kanıksandığını, kabullenildiğini söylerler.

Memurlarınıza, emeklilerinize bir maaş zammı yapacaksanız adam gibi hak temelinde yapın.

Asil Türk milletini köleleştirmeye, tebalaştırmaya, dilencileştirmeye meylettirmeyin.

Gelir geçersiniz.

Hani Abdülhamit’iniz

Hani Vahdettin’iniz

Sizde 20 sene sonra aynıları söylenecek.

Bir sözümüzde millete olsun…

Biraz Atatürk okuyun, İstiklal marşını, gençliğe hitabeyi okuyun,

Biraz Atsız şiirlerinden okuyun,

Kendinize gelin,

Kafanıza atılan 250 gram kötü çayı kapışmayın, yerde kalsın.

Atan utanır belki…