“Din elden gidiyor” lafı Osmanlı’nın son dönemlerinden beri milletimizin başına bela olmuştur. Ancak geçen zaman içinde anlaşılmıştır ve anlaşılmaya devam etmektedir ki, din elden giderse “Din adamı”, “Tarikat Şeyhi”, “Cemaat Lideri” kisvesi altında bulunan birtakım zevatın hal, hareket ve söylemleri ile elden gidecektir. Değilse sade vatandaşlarla dini vecibelerini yerine getirmeyenlerin dine verdikleri bir zarar yok. Herkesin vebali, günahı kendi boynuna.

Şu ifadelere bakar mısınız?

"Söyleyin bana İslam'ın merkezi neresi? İslam'ın söz sahibi, makamı kim? Anladınız mı şimdi niye kaldırdılar, niye lağvettiler o makamı yüz yıl önce? Çıksın bir şarkıcı parçası Âdem Aleyhisselam'a 'cahil' diyebilsin diye bu makamı kaldırdılar.

Eğer o makam bugün kaim olsaydı bir kimse bile bugün konuşup Allah'ın indinde imam bile olsa söz sahibi olamazdı. Allah o makamı geri getirsin bize. Bunun için çalışacağız. Ah İslam kaim olsaydı, ah bu dinin bir başı bir sahibi olsaydı... Bu dini sahipsiz bıraktılar, kafalarına göre at koşturmaya başladılar.

İşte o sahip olsaydı çıkıp da ne Hz. Meryem'e, ne Âdem’e ne Havva'ya, ne Resullullah Aleyhisselam'a, ne şeriata, ne Kuran'a, ne başörtüsüne, ne çarşafa, ne sarığa, ne minareye kimse konuşamazdı. Biz o makamı geri istiyoruz arkadaş. İslam adına istiyoruz."

Bu konuşmayı, görevli olduğu Ankara Melike Hatun Camii’nde değil de Bursa’da bir cami kürsüsünde Diyanet’e bağlı bir imam yapmış. Videosunu dinlerken irkildim doğrusu. “Allah o makamı (Halifeliği) geri getirsin bize” diyor. Emriniz olur beyefendi, Allah sizin –haşa- emir kulunuz mu? Yaptığınız dua desek dua değil, dilek desek dilek değil. Küplere binmiş, hiddetlenmiş bir vaziyette “Allah o makamı geri getirsin bize” diyorsunuz. Galiba A’raf Suresi 55. Ayet’ten haberiniz yok!

“Rabbinize yalvararak ve gönülden gelen hafif bir sesle (Alçakgönüllü olarak) dua edin. Çünkü O aşırı gidenleri sevmez.”

Oysa sizde ne gönülden gelen bir ses, ne alçakgönüllülük var. Öfke tavan yapmış, konuşurken damarlarınız nerede ise patladı patlayacak!

Üzerine vazife olmayan konularda ahkâm kestikten sonra istifa eden Ayasofya Baş İmamı'nın ardından şimdi de bu genç İmam Efendi ucuz kahramanlık peşinde. Sezen Aksu'nun şarkı sözlerinden yola çıkarak konuyu Halifeliğe bağlamak cehalet örneğidir. Üstelik söz konusu şarkı 2017 yılında yapılmış. Hani bir Hristiyan, durup dururken bir Yahudi’ye tokat atmış. Yahudi anlam veremediği bu hareketin sebebini sorunca Hristiyan, “Hz. İsa’yı siz öldürmüşsünüz. Onun için vurdum” demiş. Yahudi, “İyi de, o iş 2000 sene önce olmuş. Benim kabahatim ne” deyince de Hristiyan, “Olsun, ben yeni duydum” demiş ya, tam da onun gibi bir şey! Bu durumda aklıma gelen tek şey, “İpteki cambaza bak” misali dikkati başka tarafa çekip gündem değiştirmek. Ne günlere kaldık Ya Rabbi?

Kur'an-ı Kerim'le alenen dalga geçtiği halde Büyükelçi atanan biri var mesela. Liyakatsiz atamalar var, üç beş yerden maaş bağlanıp sefa sürenler var, aile boyu devlet kadrolarına getirilenler var, yolsuzluk söylentileri bitmek tükenmek bilmiyor. “Genel Başkanımız Allah’ın bütün sıfatlarını taşıyor” diyen bir milletvekili de vardı. Buna benzer daha neler neler vardı da onlar karşısında süt dökmüş kediye dönmüştünüz değil mi? Bazı cemaat yurtları ile vakıflarında, hatta Kur’an kurslarında tavizler, tecavüzler ayyuka çıkınca da sesiniz çıkmamıştı. Allah’ı, kitabı, Kur’an’ı, Peygamber’i asıl o durumlarda hatırlamanız gerekmez mi idi? Onlara ses çıkarmayıp bir şarkı sözünün ne ifade ettiğini de tam anlamadan nerelere götürüyorsunuz? Bu durum tam bir ikiyüzlülük, mürailik ve münafıklık değil de nedir?

Haydi, çok istiyorsanız birini "Halife" ilan edin bakalım, biat edecek tek bir İslam ülkesi bulabilecek misiniz? Hele de içlerinden birilerini “Halife” ilan eden “IŞİD”lilerle Afganistan’da olup bitenleri gördükten sonra Müslümanlar ya da “Ümmet” hilafet falan istemez, boşuna kendinizi yorup durmayın.

Birkaç hafta önce de cami bahçesinde sonuna rastladığım Cuma Vaazı’nda Ankara Müftüsü bir İlahiyat hocasına ateş püskürüyordu. Doğrusu meseleyi bilmediğim için İlahiyat Fakültesi’ndeki profesör arkadaşlarıma sorup öğrendim, sonra da ilgili kaydı dinledim. Meğer İzmir’de bir İlahiyat Doçenti Hz. Meryem’le ilgili kıssayı konu etmiş, birileri de derste bu konuşmayı kaydedip yayınlayınca önünü sonunu düşünmeden, ne demiş, nasıl söylemiş, ne kastetmiş bilmeden Müftü bile galeyana gelmiş ki imam ne yapsın cemaat ne yapsın değil mi?

Velhasıl işimiz zor, durum vahim. Din, birilerinin elinde sermaye olmaya devam ettikçe milletimiz huzura kavuşamaz. Yıllarca başörtüsü meselesi kullanıldı ama çözülmesine rağmen siyaseten kullanılmaya devam ediyor. Ayasofya kullanıldı, şu oldu bu oldu derken şimdi de Halifelik meselesi yüksek sesle dillendirilmeye başlandı.

Artık şunu kabul ediniz ki Halifelik en son Hz. Ali ile sona ermiş, sonra tamamen siyasallaşarak babadan oğula geçen bir diktatörlük haline gelmiştir. Muaviye’den itibaren cami minberlerinden ve kürsülerinden Hz. Ali ve ailesine, Ehl-i Beyt’e küfürler edildiğini İslam Tarihi sayfalarından okuyabilirsiniz. Yine, Emevi ve Abbasi dönemlerini merak ediyorsanız ilgili İslam Tarihi kitaplarının yalnızca İçindekiler bölümlerine göz atınca hep kesmelerle, öldürmelerle dolu olduğunu göreceksiniz; tıpkı IŞID, Taliban ve benzerlerinin yaptığı gibi. Oysa Allah’ın bir şefkat ve merhamet dini olarak gönderdiği İslamiyet bu değil.

Siyasiler “Tarikat, cemaat vb.” grupları oy deposu olarak gördüğü için onlara dokunmuyor, frenlemiyor ve bazı atamalarda da görüldüğü gibi talepleri de yerine getiriliyor. Ancak Diyanet’e bağlı olup devletten maaş alan bazı Hoca Efendiler de cemaat imamlarını aratmıyor hatta verilen örneklerde olduğu gibi daha ileri gidebiliyorlar. Bu doğru değildir. Güzel dinimize bundan daha büyük zarar verilemez. Bir iki örnek daha vereyim:

Ankara’da bir camide, vaaz sırasında “Demokrasi küfürdür”, “Kız çocuklarınızı okula göndermeyin” diyen bir imama rastlamış ve konuyu Diyanet’e de iletmiştim. Şu anda bana en yakın cami olmasına ve aradan kaç yıl geçmesine rağmen o imam hala orada tutulduğu için her gün önünden geçtiğim o camiye girmiyorum. Bir başka camide bir başka imam, şu salgın döneminde sıkışık saf düzeni almaktan kaçınan cemaati azarlamış, “İmamı bile TAKMIYORLAR, saflar sıklaştırılmayınca namaza durmuyorum” diye bağırmıştı. O camiye de gitmiyorum artık. Hele önünü sonunu düşünmeden Halifelik gelince bütün dertler bitecekmiş gibi vaaz veren ve adeta Allah’a emir verircesine, “Allah o makamı geri getirsin bize” diye kükreyen imamın görev yaptığı camiye de gitmem.

Bilenler bilir, dini vecibelerimi yerine getiren ve asıl kaynaklarından öğrenebilen biriyim. Çocukluğumdaki, gençliğimdeki ibadet günlerini, siyasallaşmayan samimi, içten dini sohbetleri özlüyorum. 1960’lı yıllarda devrin Başbakanı rahmetli Demirel ilçemize geldiği zaman dayıoğluyla birlikte “İmam Hatip Okulu istiyoruz” diye pankart tuttuğumuz günleri hatırlıyorum. Geçmişte yaşadıklarıma pişman olmadım ama şimdiki halden hiç memnun değilim, üzülüyor, kahroluyorum ve elbette benim gibileri bile bu hale düşürenleri affetmiyor, hakkımı helal etmiyorum.

İstatistikler gösteriyor, bizler de şahit oluyoruz ki Türkiye’de ve bütün İslam coğrafyasında insanlar dinden uzaklaşıyor ey Diyanet, ey siyasi otorite? Suçu bir sanatçıya, onun söylediği şarkıya, ne dediğini, ne demek istediğini anlayıp dinlemeden bir İlahiyat hocasına, şuna ya da buna atacak yerde önce kendinize bakın. İnsanlar dinden soğuyorlar ve o klasik tabiri ile “din elden giderse” işte bu yüzden gidecek.. “Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?” (Mü’minun Suresi, Ayet 85)