İnternette rastladığım ibret verici bir paylaşımla gazetelere de konu olan enteresan bir haber bu yazıma ilham kaynağı oldular. “Oo, ne ibret verici haberler, ne enteresan haberler var daha” diyebilirsiniz ama bu ikisi özellikle dindar görünümlü olup da dinden habersiz yaşayan dini darlarla ilgili olduğu için -olur ya- muhataplarını utandırır da bir hayır işlemiş oluruz diye onları seçtim…

Önce, “İnsanlığın Öldüğü Gün” başlığı altında yapılan paylaşımı özetleyelim:

Basmacı Yusuf olarak da bilinen Yosef Hobe isimli Musevi bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı İzmir Konak’ta 50 (elli) yıllık esnaftır. Hisar Camii’nin hemen yanında bulunan dükkanının adı da Yusuf Tuhafiye’dir. Yosef Hobe herkesle iyi geçinir, sevip sayanı çoktur. Sabah erkenden dükkânını açar, “Selamün Aleyküm” diye selam verenlere “Aleyküm Selam” diye karşılık verir. TC vatandaşı olduğu için bu vatan için askerlik görevini de yapmıştır. Musevidir ama Cuma günleri, cami yanındaki dükkanının önünü temizler, camiye sığmayan cemaatin namaz kılabilmesi için mukavvalar serer, namazdan sonra da özenle toplayarak bir sonraki Cuma namazı için dükkanının bir köşesine koyar. Serdiği kartonlar üzerinde namaz kılanlar O’na “Allah razı olsun” derler, O da onlara “Allah kabul etsin” diye karşılık verir. Yani O, “Müslüman mahallesinde salyangoz satan” biri değildir!

Gelin görün ki bu duyarlı insan, 79 yaşında iken 14 Nisan 2016 günü vefat eder. Çevresindeki esnaf dostları, müşterileri, serdiği kartonlar üzerinde namaz kılan cami cemaati çok üzülürler ve duymayanlara duyurulsun diye, "Çarşımızın esnaflarından Yosef Hoba vefat etmiştir. Cenazesi saat 16.00'da Altındağ Musevi mezarlığında defnedilecektir" ifadelerinin yer aldığı bir anons metni hazırlayarak cami imamına verirler. Bu metni cami mikrofonlarına okuyup hoparlörlerden duyurulmasına cesaret edemeyen İmam Efendi Konak İlçe Müftülüğü’ne, ilçe Müftülüğü İzmir İl Müftülüğü’ne, onlar da Diyanet İşleri Başkanlığı’na sorarlar ve silsile-i meratibden gelen bütün cevaplar aynıdır: “Hayır, Olmaz!..”

Dolayısıyla, haberleri olmadığı için o duyarlı insanı son yolculuğuna uğurlayamayan insanlar üzülürler ama çare yoktur. Tesadüfe bakın ki o sıralarda İstanbul’da İslam Ülkeleri Zirve Toplantısı vardır ve yayınlanan sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verilmiştir: “İslam bir hoşgörü, sevgi ve saygı dini olup ayrıştırıcı değil birleştiricidir!..”

Evet, öyledir… İslam gerçekten bir sevgi, saygı ve hoşgörü dini olup ayrıştırıcı değil birleştiricidir ama dindar görünümlü dini darlar, Maide Suresi 3. Ayette Cenab-ı Allah’ın buyurduğu, “Bugün dininizi olgunluğa erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım” hitabına rağmen kendileri tamamlamaya çalıştıkları için pek çok konuda “sağır, dilsiz ve kördürler!” Mesela, Peygamber Efendimizin, Sahabeleri ile sohbet ederken yakınlarından geçen bir Yahudi cenazesini görünce ayağa kalkıp saygı gösterdiğini, “Ya Resulallah, o bir Yahudidir” diyenlere “Ama insan değil mi” diye cevap verdiğini okumuşlardır ama bilmezden gelip hayatlarında uygulamazlar.

Onlar, Peygamber Efendimizin, Müslüman olmadığı halde el-Haris bin Kelde isimli kişinin Müslümanlar içinde doktorluk yapmasına izin verdiğini de bilmezden gelirler.

Onlar, Mümtehine Suresi’nin şu sekizinci ayetini de görmezden gelirler: “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adâlet yapanları sever.”

Maksat hâsıl olmuştur sanırım ama şu can alıcı soruyu da sormadan geçmek olmaz: “Bir siyasi liderin bir beldeye gelip konuşma yapacağını cami hoparlörlerinden ilan edip miting meydanına davet etmek mubahtır da toplum içerisinde sevilip sayılan ama Müslüman olmayan birinin ölüm haberini duyurmak günah mıdır?”

Siz cevaplarınızı düşünürken ben “Enteresan haber” dediğim konuya geçtim bile…

Gerçi “Cuma saltanatı”, “Aşı saltanatı”, “Makam aracı konvoyları”, “Esnafı Fırçalayan Vali” ve benzeri pek çok haberden sonra bu tür haberler sıradanlaşmış olsa da ilk defa “Valiyi ağırlamayan İmam” haberine rastladığım için bana çok enteresan geldi doğrusu. Duyan var duymayan var; ne olur olmaz biz de yazalım ki başka imamların, muhtarların, köy korucularının ve hatta dağdaki çobanların da başına iş gelmesin! Olur ya valilerden bir vali bir beldeye giderken keçilerini otlatan bir çobanı görüp durur, çoban da keçilerden birini kurban edip gerektiği gibi saygı ve hürmet etmeyebilirse bir genelge, bir talimat da onlar için çıkarılıverir! Şakası bile kötü de gelelim aynıyla vaki olup bizzat yaşanmış olan olaya…

Efendim Cumalardan bir Cuma, Yozgat Valisi Ziya Polat Sarıhacılı Köyü Camii’nde Cuma Namazı kılmak istemiş. Gelin görün ki köydeki gariban Vekil İmam Efendi Vali Bey’i tanıyamamış. İmam Efendi, İmamlık imtihanlarında kendisine protokol işleri, adab-ı muaşeret kuralları ile ilgili yol yordam da öğretilmediği için kusur işlemiş!

Haliyle, Vali Bey de bu kusuru Yozgat Müftülüğü’ne aktarınca, Müftülük hemen bir “Vali Karşılama ve Uğurlama Talimatı” hazırlayarak whatsapp hattından bütün imamlara göndermiş. Talimat şu:

“Selamun Aleyküm değerli hocalarım!

Sayın Valimizin bir köyümüzde camimize yapmış olduğu ziyarette bazı aksaklıklar yaşandığı görülmüştür.

Bundan böyle Sayın Valimizin herhangi bir camimizi ziyareti esnasında;

1-Eğer ezan öncesi ise Valimizi dışarıda karşılayıp “Sayın Valim köyümüze camimize hoş geldiniz” diyerek ilgilenilmesi ve kendinizi caminizi tanıtarak misafir edilmesi,

2-Eğer ezandan sonra gelmişse kürsüde vaaz ediyor iseniz kürsüden “Sayın Valimiz şahsım ve cemaatin adına hoş geldiniz sefa geldiniz” şeklinde Valimizi cemaatimize takdim ederek namazdan sonra eğer konuşmak isterlerse “Buyurun Sayın Valim mikrofona arz ediyorum” diyerek konuşma imkânı verilmesi,

3-Eğer hutbede iken gelmişse namazdan sonra cemaate dönüp yine aynı şekilde “Muhterem cemaatimiz Sayın Valimiz camimize teşrif etmişlerdir. Şahsım ve cemaatim adını hoş geldiniz. Sayın valim mikrofona arz ediyorum” diyerek yine cemaate konuşma fırsatı verilmesi şeklinde Valimizle iyi bir diyalog ve iletişimle ilgilenilmesi hususunda ve camiamızın temsili noktasında dikkatli olunmasını diliyorum.

Selam ve dua ile hayırlı çalışmalar…”

Söylenecek söz, yazılacak laf çok da yine Peygamber Efendimize başvurarak o dönemde olup bitenlere şöyle bir göz atmamız gerekiyor:

1-“Peygamberimiz ile birlikte oturduğumuz sırada biri gelip ‘Hanginiz Muhammed`dir?’

diye sordu. Allah’ın Resulü ashabı arasında dayanmış oturuyordu. ‘İşte dayanmış olan şu beyaz kimsedir.’ dedik. (Buhari; Kitabu’l-ilm, 57).

2- “Peygamberimiz bir gün sahabelere verdiği bir ziyafet sırasında, onlara hizmet ederken, uzaklardan geldiği anlaşılan bir atlı, Peygamberimizin meclisine yaklaşıp: ‘Bu kavmin efendisi kimdir?’ diye sordu. Allah’ın Resulü ‘Benim’ demedi. O sırada sahabelerine su dağıtmakta olduğundan, atlıya şöyle cevap verdi: ‘Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir!” (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:463).

3- Meşhur bir rivayete göre; O’nun Peygamber olduğunu öğrendikten sonra yanına gelen ve heyecanlanan bir yabancıya hitaben şöyle demiştir : “Heyecanlanma; ben bir kral ve hükümdar değilim. Tıpkı sizler gibi Kureyş’ten kuru ekmek (ya da kurutulmuş et) yiyen bir kadının oğluyum. Sizden tek farkım bana peygamberlik verilmiş olmasıdır!”

Başka söze ve yoruma gerek var mı bilmiyorum. Yalnızca, “O ve onlar öyleydi, bunlar böyle” desem maksat hâsıl olur ve herhalde dindar olanlarla dini dar olanlar anlaşılır. Ne dersiniz?