Seçime çok az kaldı. İlkleri yaşıyoruz, birbirini hainlikle(!) suçlamak sıradanlaştı. Aynı taş medresenin soğuk duvarlarında canlarını ve haysiyetlerini yıllarca birbirine emanet edenlere durun siz kardeşsiniz diyen yok, diyen olsa da dinleyen yok.

Ebu Müslim Horasani…

"Onlar zararlarından emin oldukları için; dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu” sözünü ilk olarak merhum Erbakan’ın Başbakanlığında kurulan Refah-Yol hükümetinin sonlarına doğru, hayatlarının bütün dönemlerinde Millî Görüşçü olan bazı arkadaşların odalarında duvara asılı olarak görmüştük.

Bazıları hükümetten umduğunu bulamamanın, bazıları da kendilerine tercih edilen adamların mazileriyle ilgisiz olmaları yanında liyakatle, ehliyetle ilgisizliğinin hazımsızlığını yaşıyordu.

Şimdi yeni bir seçimin arifesinde, “durun siz kardeşsiniz” sözü umursanmasa da bari Ebu Müslim Horasanin yaklaşık 1250 sene önce söyledikleri dikkate alınsa. 

Oysa Biz Yönetmek İçin Kendimizi Hazırlamıştık…

“Devletin dini adalettir” (Hz. Ali), sözü ne kadar anlamlı. Zira adalet olmazsa ehliyet olmaz, liyakat aranmaz, hak-hukuk yiter. Kurdu tilkiye boğdururlar. Bir zamanlar üst yönetiminde bulunduğumuz kurum Hazine Müsteşarlığı ve Dünya Bankası kriterlerine göre 2002 yılında Türkiye’de en başarılı kuruluşlardan seçilmişti. Karar imzadan çıkmasına (19.06.2003, 37974) rağmen sırf biz olduğumuz için ödüllerimiz verilmedi. Maddi ödülden vazgeçelim ama belgeler hakkımızdı, alabilmeliydik. Zamanın Başbakanı şimdi Cumhur İttifakının Cumhurbaşkanı adayı, Bakanı da Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı… Ötekileştirilenlere seslenmek gerek, durun siz kardeşsiniz…

Bilen Çözer…   

Biliyoruz ki sorunlar çok ama eminiz ki çözümsüz değil. Örneğin tarımsal destekleme politikaları tepeden tırnağa değişmelidir. Öngörüsüz çözüm geliştirilemez. Önce; ne, nerede, nasıl, kiminle, ne zaman projeksiyonu yapılmalıdır. Programlar yayınlanıyor, okuyunca Diyarbakır ifadesiyle, “gülmağım geliyor.” Reform güzel bir ifade ama nasıl? Küreselleşme kaçınılmaz ama nereye kadar? Türkiye dünyanın neresindedir, yalnız yaşamak mümkün mü? Bütün bu sorulara cevap verecek hazırlıklar yapılmalıdır.

Bunlar olacak bilelim:

  • Gıda daha, daha ve daha da önemli olacak.
  • Genetiği değiştirilmiş ürünlerin üretimi ve ticareti birçok alanda egemen kılınacak.
  • Ekosistem maalesef çok fazla dikkate alınmayacak.
  • Daha çok kimyasal kullanılacak.
  • Yapay hormon kullanımı beklenenden de fazla artacak.
  • Yerel çiftçiler ürettiklerini, küresel şirketlere onların istediği fiyattan satacak.
  • Yarı işlenmiş ve işlenmiş ürünler belli tekellerin kontrolünde olacak.

Reform yapmak ama nerede, nasıl?

  • Yapısal paketler…
  • Uygulanabilir, israftan ari ekonomik paketler….
  • Ülkenin kaynakları nasıl daha verimli değerlendirilir sorusu….
  • Kaynakların yatırıma yönlendirilebilecek kısmının gerçekçi tespiti…
  • Kamu varlıklarından ve hizmetlerinden özelleştirilebilecekler…
  • Ulusal ekonominin küresel ekonomiden etkileşimi….

Kaçınılmaz olan küreselleşmeden nasıl daha az etkilenilir?

  • Gençliğin eğitilmesi ve yarınlara hazırlanması…
  • Medya tekelciliğinin önlenerek ticaret ile medya sektörünün bağlantısızlaştırılması…
  • Parası olan kuralı koyar, gücü olan kuralı bozar ikileminin ulusal yapının lehine işletilmesi…

Umutsuzluk neyi besler

  • Ucuz siyaseti…
  • Onursuzluğu…
  • Başkaldırıyı…
  • İstismarı…

Hep diyoruz ya Türkiye zor bir coğrafyadadır. Umutsuzluk bizi yıkar, umutvar olmalıyız. Zira istisnasız her konuda yeterince dinamik, bilgili, vizyonu olan ve misyon sahibi insan kaynağına sahibiz, yeter ki iş ehline verilsin ve israf önlensin.

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, “durun siz kardeşsiniz” deyince dinleyeceklere ve “devletin dini adalettir” sözünü her dem hatırlayacaklara.