Milletimizin bölünmelerle uğraşması bin yıllarla ifade edilmesi gerekir.

Orta Asya Türk toplumlarında gördüğümüz çeşitli bölünmeler, orada halen devam etmekle beraber, göç yolu ile batı coğrafyalarında yer yurt bulan Türk toplumlarında da görülmüş, halen de görülmektedir.

Türk milletinin içini kemiren en önemli hastalıklardan biri bu galiba.

Türk-Moğol imparatoru Cengiz’in (Türklerin batıya büyük göçlerinin bir sebebi de olduğu iddia edilir) Orta Asya ve Ön Asya’da yaşayan Türk toplumlarının hayatlarında yaşattığı tedhiş ve anarşi ortamı, ürettiği yağma düzeninin getirdiği ve yıllarca mücadele edilen fakirlik. Cengiz imparatorluğunun bayrağı altında toplanmayı getirdi ise de sonuçta milletimize bölünme olarak yansımıştır.

Orta Asya’da yaşayan Türk toplumları çeşitli bağımsız, özerk, yarı özerk, azınlık olarak hayatlarını sürdürmekte, ama bağlandıkları büyük organizasyonlara ya bir kişi adıyla (Özbek v.s) tıpkı “Osman”da olduğu gibi ya coğrafi adlarla ya da kabile adlarıyla adlandırmışlar, büyük organizasyonlarına mensubiyet bağı ile bağlı oldukları milletlerinin yani Türk adını verememişlerdir.

Tarihte de bu durum böyle yaşanmış.

Türklük, Timur ile Osmanlı arasında bölünmeseydi, Safevi ile Osmanlı diye bölünmeseydi, bu günler böyle ayrık yaşanmazdı.

Orta Asya, Kafkasya, Urallar, Doğu Avrupa Rusların, Azerbaycan, Tebriz, İran’ın yönetiminde kalmaz, Türkler bağımsız yaşar, evlerinden barklarından mallarından olmaz, yerleşik ve daha zengin ve mutlu bir hayat yaşarlardı.

Sürekli bölünmüşüz, bölününce yem olmuşuz, göçmen olmuşuz, fakir ve sürekli ihtiyaçlı olmuşuz.

Son bin yıllık tarihimizi incelediğimizde, tarihimizin bir göç ve savaş tarihi olduğunu görüyoruz.

Göç ediyorsanız, göç ettiğiniz yerde yurt tutmak için sizden önceki yerleşiklerle de savaşmak zorundasınız.

Olan da bu olmuş zaten.

Türkiye coğrafyasında yaşadığımız iç bölünme, devlet ve toplum yaşamımızı kurumsallaştıramadığımız, birlikteliğin getirilerini ve gücünü tercih etmeyip kliklerin, hanedanların, şahısların iradesiyle yaşadığımız, millet olma vasıflarını kaybettiğimiz gibi etkenleri bünyemize aldığımızdan gerçekleşmiştir.

Türk coğrafyasında yaşanan Alevi- Sünni, Şii- Sünni, Türk- Bulgar, Türk- Kürt ve küçük küçük gurupların ayrışması ya içteki menfaat guruplarının ya da emperyalist güçlerin menfaat gruplarını kullanmak suretiyle sağladığı ayrılıkçılıklardır.

Bugün gerek dini yönden gerek etnisite yönünden bölünmeleri destekleyen, emperyalizmin yerli işbirlikçilerinin milli birliğimize ne kadar zarar verdiği, milletimizin bölünerek sürekli yem olmasına ve fakirleşmesine, sürekli sorunlu, ihtiyaçlı, güvensizlik içinde yaşamak zorunda kalmasına sebep olduklarının görülmesi ve bu millet düşmanlarının ifşa edilmesi gerekmektedir.

Basit bir anlatımla;

Birkaç ayet, birkaç hadis okudu diye kendisini din alimi, fetvacı olarak milletimize yutturmaya çalışan bir din simsarının, “Bir Sünni kızla bir alevi erkeğin evlilik yapması doğru değildir” diye bir görüş belirtmesi, yazması, din kullanılarak bölücülük yapılmasıdır ve daha kötüsü bu tip söylem peşinde olan meczuplar tamamen emperyalizmin hizmetkarı, Türk milletinin düşmanlarıdır.

Mezhebi bölücülüğün yanında etnik iç bölücülüğe de dikkat etmek gerekmektedir.

Son yıllarda rastladığımız Türklerde, Kürt, Kürtlerde, Türk düşmanlığı üretim çalışmaları var. Zaman zaman bu etnisite düşmanlıkları Türk- Arap, Türk- Fars vs. olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Birlikte yaşadığımız bu toprakları birlikte vatan kabul ettiğimiz ve birlikte bir gelecek inşa etmeye çalışacağımız insanlarla düşman olmamız, aramızda fitne olması ancak bizi bölmeye yarar.

Bizim bölünmemiz fakirleşmemize, bağımsızlığımızın elimizden gitmesine, millet vasfımızın yok olup gitmesine, köleleşmemize sebebiyet verir.

Kim kazanır?

Tabi ki emperyalizm.

Türk coğrafyasında yaşıyorsanız; ya Mustafa Kemal’in anti emperyalist ordusunun askeri olursunuz, ya da bölücülüğe hizmet eden millet düşmanı, emperyalizmin hizmetçisi olursunuz.

Bilim, Birlik ve Barış yolundan ayrılmayalım…