14 Mayıs 2023’te yapılan Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin propaganda dönemi haksızlık ve hukuksuzluklar içinde, bağırıp çağırmalarla, hakaretlerin, yalan ve iftiraların havalarda uçuşmasıyla gelip geçti ama gümbürtüsü devam ediyor. Açtığı yaralar ise kapanacak gibi değil. Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda kurulan dev ekranlara aksettirilen ve kendisinin “Bakın, bakın” diye keyifle sunduğu bir video vardı. O videoda Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’nun faaliyetleri üzerine giydirilmiş teröristler vardı ve adeta Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarına alkış tutuyorlardı! Az çok bu işleri bilenler ve adeta birer dijital canavarı olan gençler acemice yapılmış bir montajcılık olduğunu hemen anladılar. Ancak ortada ahlaken, dinen affedilmez bir yalan ve iftira durumu vardı. Gelin görün ki kesin inançlı ve lidere sadakatte din iman kitap Kur’an bile tanımayan kitleler mal bulmuş mağribi gibi bu sahte videoyu kullanmaya başladılar. Hadi onu da geçtik başta TRT olmak üzere hazır kıta olarak iktidarın emrinde olan TV kanalları montaj olduğunu bile bile bu videoyu defalarca gösterdiler.

Milletvekilliği seçimi 14 Mayıs’ta bitti ama Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalmıştı. TRT’de katıldığı bir programda Sayın Erdoğan, konu ile ilgili olarak hazır kıta elemanlarından Abdülkadir Selvi’nin sorusu üzerine, Hani “Allah söyletti” denir ya; “Ama montaj ama şu ama bu, anladın mı” diyerek o videonun bir montaj ürünü daha açık bir ifade ile yalan ve iftira olduğunu itiraf etmiş oldu. “Anladın mı” diye sorulunca Abdülkadir Selvi’nin düştüğü durum ve korku dolu bir sesle “Anladım” dediği an gözlerimin önünden gitmiyor. “Yandaş gazeteci” olmanın da böyle bir sıkıntısı var işte. Allah kimseyi o duruma düşürmesin! Haliyle bu itiraf gündem olup dalga dalga konuşulmaya başlanınca özür dilenecek yerde Cumhurbaşkanı Sivas’ta şöyle konuştu:

“…Gençlerimizin kıvrak zekasının ürünü beş saniyelik bir video üzerinde arsızca tepiniyorlar, hakaretler savuruyorlar.”

 Bu ifade videonun montaj olduğunu yani yalan, hakaret ve iftira barındırdığının bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ikinci defa itiraf edilmesi idi. O halde sözlüğümüzü açalım ve iftira ne demekmiş görelim, anlayalım:

 “Yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak…”

Sözlük böyle yazıyor, söylüyor. Peki bu konuda asıl kaynak olan dinimiz, yüce kitabımız ne diyor? Gelin kitabımızı açalım ve bakalım:

“İftirayı ortaya atanlar, içinizden bir topluluktur. Onu hakkınızda şer saymayın; aslında o sizin için bir hayırdır. Onlardan her birinin bu günahtan kazandığı bir pay vardır. Günahın büyüğünü üstlenen kimsenin hakkı ise büyük bir azaptır.” (Nur Suresi, ayet 11

Şimdi de Nisa Suresi 11 ve 12. Ayetlerde buyurulanları okuyalım:

“Günah işleyen kimse, onu ancak kendi aleyhine işlemiş olur. Allah, her şeyi hakkiyle bilen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır.  Kim de bir hata yapar veya günah işler de sonra onu suçsuz birinin üzerine atarsa, muhakkak ki büyük bir iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.”

“Kesin inançlı” ya da “Lidere sadakatte din iman kitap Kur’an bile tanımayan kitleler” olarak tanımladığım kişiler ve gruplar hala ikna olmamışlarsa buraya bir de Hadis-i Şerif alalım:

 “İnsanı helake sürükleyen yedi günahtan sakınınız!”

Bu yedi günahtan biri de yalan ve iftira. Ondan sakınılmıyor ve sakınılmamakta da kalınmayıp ısrar ederek, savunarak günah katmerleniyorsa bu yolda yürüyenlere bizim diyeceğimiz bir şey olmaz, olamaz. Biz, Al-i İmran Suresi 104. Ayet gereğince “İyiliği emredip kötülükten sakındırma” ikazımızı, hatırlatmamızı yapar geçeriz. Ceza vermek Allah’ın işidir. Madem Kur’an-ı Kerim’den misal verdik, kesin inançlılar ya da kayıtsız şartsız lidere sadakat gösterip günaha ortak olmaktan kaçınmayanlar belki İbrahim Suresi 21. Ayette geçen şu Allah buyruğunu okuyunca kendilerine gelebilirler:

“İnsanların hepsi Allah'ın huzuruna çıkacak ve güçsüzler büyüklük taslayanlara -Lidere, şeyhe, büyük kabul ettikleri kişiye- diyecek ki: ‘Şüphesiz bizler size uymuştuk; şimdi siz az da olsa Allah'ın azabından bizi koruyabilecek misiniz?’ Onlar da ‘Eğer Allah bizi doğru yola eriştirseydi, sizi doğru yola eriştirirdik. Şimdi sızlansak da sabretsek de birdir. Artık bizim için hiçbir kurtuluş yoktur’ derler.”  

O halde ey dini bütün kardeşim! Oy namustur. Namusunu koru ve siyasilerin narına kendini yakma. Hadi kendini düşünmüyorsun bari çocuklarını, onları da düşünmüyorsan “cevizimin içi” diye sevdiğin torunlarını düşün. Artık gerginlikten, nefret söylemlerinden bıktık usandık. Millet olarak nefes almaya ihtiyacımız var. Meclis çoğunluğunun başka Cumhurbaşkanlığı’nın başka ittifakta olması aslında Allah’ın bir lütfudur. Çünkü devlet yönetiminde denge unsuru çok önemlidir. ABD, Almanya, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin yönetiminde keyfilik yok denge unsurları var. Dengemizi sağlayamazsak bir noktaya gelince düşmek kaçınılmaz olur. 

Cumhurbaşkanı için 28 Mayıs’ta yapılacak olan ikinci tur seçimde bir bakıma milletimizin, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini oylayacağımızı unutmayalım. İslam ülkelerine örnek olan demokrasimizi yaşatıp geliştirmek elimizde. Büyük Atatürk’ün işaret ettiği gibi “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı belirleyecektir.” Bunu unutur ve yanlışa düşersek torunlarımız bizi hayırla anmayacaklardır.