Herkes hak ettiğini bulur. Belki de son seçim sonuçlarına böyle bakmak gerekir. Toplumun büyük kesimi seçimden sonra neler olacağını tahmin ediyordu. Bu ölçüde olmasa da bir zam yağmuru ile karşılaşılacağı belliydi. Kimse bilmiyorduk, beklemiyorduk diyemez. Muhalefet, hemen her gün bu iktidarın devam etmesi halinde olacakları açıklamış, toplumu uyarmıştı. Ama kimse dikkate almadı. Yüzde 52 bile bile lades dedi. Şimdi sağda solda biraz utanarak da olsa sızlanma, yakınma sesleri geliyor. Emekliler “açız” diye feryat ediyor. Hükümete en çok da onlar destek vermişti. Yarın seçim olsa bu yakınmalar tercih değiştirmeye neden olur mu? Hiç sanmıyorum, bir toplumun terazisi bozulunca kolay kolay düzelmez. Terazimiz bozuldu, eşya ve olayları doğru değerlendiremiyoruz. Reklamın, propagandanın esiri olduk. Olaylara, gözlerimize, iktidar medyasının taktığı gözlüklerle bakıyoruz. Gözlüklerimiz sadece bize onların gösterdiğini görüyor, kulaklarımız sadece onların duyurmak istediğini işitiyor. Başka bir dünyanın, başka gerçeklerin, hakikatlerin olabileceğine inanmıyoruz. Onun için muhalefetten önce bu toplumun değişmesi gerekir. Kuran öyle demiyor mu? “Siz halinizi değiştirmeden Allah halinizi değiştirmez.” Aynayı kendine tutmayan bir toplum aldanmaya, aldatılmaya mahkumdur. Bunu anlamak için iktidarın seçim öncesi vaatleri ile seçim sonrası yaptıklarına bakmak kafi.

Her şey düzelecekti değil mi?

Personel alımlarında mülakat kalkacaktı, emekli enflasyona ezdirilmeyecekti, faizler düşecekti, TL değerlenecekti, her şey güllük gülistanlık olacaktı. Ne dedilerse tersi oldu, çünkü böyle olacağını biliyorlardı, bile bile yalan söylediler.

Bundan sonra düzelir mi?

Düzelmesi şart, aksi takdirde hepimizi büyük bir felaket bekliyor demektir. Ama bu kafa ile değil. Ekonomi hukuktan bağımsız ele alınamaz. Para hukukun olduğu yere gider. Dünyanın en yetkin, en mahir kadroları bile bir ülkede hukuk siyasetin üstünde ve ondan bağımsız değilse başarılı olamaz.

Seçimin üzerinden 2.5 ay geçti, tek bir hukuki düzenleme yapılmadı. Verilen sözler tutulmadı. Kamu İhale Kanunu rekabete müsait hale getirilmedi. İstisnalar, sınırlandırılmadı. Devlette liyakati esas alan değişiklikler yapılmadı. Yargıçlar yine siyasetin baskısı altında, hoşa gitmeyen kararlar veren hakimler kendini ya yargının karşısında yahut kapı önünde buluyor. Ekonomik tedbirler hukuki düzenlemelerle birlikte ele alınmadığı müddetçe devletin bozulan çarklarını düzeltmek mümkün değildir. Belki de bu enkazla boğuşmak zorunda kalmadığı için muhalefet şükretmelidir. Muhalefet iktidar olup, bu zamları yapsaydı şimdi muhtemelen kıyamet kopuyor olur, Erdoğan –milli kahraman- ilan edilirdi. Onun için geçmişe takılmak yerine geleceğe bakmak lazım. Bu kadar kötü yönetim ve zamma rağmen muhalefet yerel seçimlerde beklediği sıçramayı yapmazsa artık bilmem ki ne demek gerekir.

KİM GİTMELİ?

Genel Seçimler bittiğinden beri Kılıçdaroğlu’nun liderliği tartışılıyor. Parti içinde onun gitmesini isteyen ciddi bir muhalefet var.

Kılıçdaroğlu 2010 yılından beri 13 yıldır CHP’nin başında. Parti içi muhalefet  kaybettiği seçimleri gerekçe olarak göstererek gitmesini istiyor. Gider mi gitmez mi, bu mücadeleyi kim kazanır, önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak Kılıçdaroğlu’nun 13 yıllık genel başkanlığına karşılık Devlet Bahçeli 1997 yılından beri tam 26 yıldır MHP’nin başında. Bugüne kadar tek bir seçim kazanmadığı gibi, kazanmak için bir çabası da olmadı. CHP muhalefeti 13 yıllık genel başkanına başarısız oldu gitsin derken, MHP’de tek bir muhalif ses çıkıp 26 yılda ne yaptınız diye soramıyor. Çünkü “lider, teşkilat, doktrin eleştirilmez” sloganıyla akıllar iğdiş ediliyor. Bu ülkenin bekasına kanlarını sebil edenler bu susturma politikasına teslim olmayı bir davaya hizmet sanıyor. Ne ala memleket değil mi? 13 yıl genel başkanlık yapan Kılıçdaroğlu gitsin, 26 yıl genel başkanlık  yapıp, tek başarısı Türk Milliyetçilerini bölmek olan  Bahçeli kalsın. Bir de buna dava adamlığı demiyorlar mı?