Son zamanlarda bazı devşirilmiş çocuklar sık sık tv lerde her konunun uzmanıymış gibi her gün konuşturuluyor.

Yüksek hukukçu, yüksek mühendis, yüksek stratejist, yüksek doktor, yüksek gazeteci, yüksek politikacı her şey var.

Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı.

Hepsinin bir ortak özelliği var kesinlikle güç ve iktidar yalakalığı borazanlığı.

Bazıları özel yetiştirilmiş galiba zaman zaman toplumun sinir uçlarına dokunacak toplumsal yarılmalara sebep olacak gerginlik çıkaracak konuları ortaya atıyorlar.

Bu davranışların planlı olduğunu düşünüyorum.

Dün gece Habertürk tv’deki devşirme Atatürkçülerin ülkede ezanın Türkçe okutulmasıyla topluma zulüm yaptığını iddia etti.

Tabii gerek programda gerekse sosyal medyada cevabını aldı.

Ama aslında amacına ulaştı.

Anlaşılan toplumumuzda inançların gerektirdiği ibadet şekillerinin ve ritüellerinin nasıl yapılacağı konusunda bir mutabakat yok.

Toplumumuzda bir kısım insanın zulüm olarak gördüğü bir davranışın tam tersinden diğer bir kısmımız zulüm olarak bahsediyoruz ve duyarlılık gösteriyoruz.

Tabiî ki tüm duyarlılıklara saygı göstermeliyiz.

Ben kişi olarak ülkemde bir dine inanan insanların inançlarının gereğini anlayabildikleri dilden yapmalarına taraftarım.

Bizler çocukken evimizde Kuran okunurdu evimizin hanımefendi büyükleri, teyzelerim, halalarım, iki güzü iki çeşme ağlarlardı. Bende şaşırırdım, çünkü onların Arapça bilmediklerini biliyordum neye ağladıklarına şaşırıyordum. Sonra anladım ki hepsi ancak kafasında canlandırdıklarına hayal ettiklerine duyduklarından dinlediklerinden anladıklarına ağlıyorlardı.

Belki de ağladıklarn da okunan ayet veya sure zamanın günlük bir davranışını anlatıyordu.

Toplumun inandığı veya inanmak istediği dini anlamasını zorlaştırmak diye bir durumla karşı karşıyayız yüzyıllardır.

Tabii bu durumdan menfsatlenen din baronları var ve onlar ruhban sınıfı olmanın ayrıcalıklarından ve kazançlarından vazgeçemiyorlar geçmeyecekler de, çünkü geçim yolları toplumun bilgisizliğinden geçiyor, bilgiye ulaşmayı zorlaştırırlarsa kazançları o derece artacaktır.

İbadet mekânına insanların davet edilme ritüelinin, makam olarak dünyanın her yerinde aynı okunması doğaldır. Çünkü dinin olduğu gibi dini mekâna çağrının da bir enternasyonalitesi vardır, olmalıdır da…

Adı ezan olan çağrının okunduğu yerde okunduğu yerin diliyle fakat enternasyonal makamla okunması demek buradan dünyanın neresine gidilirse gidilsin anlaşılabilirdir.

İbadetin anlaşılabilir olmaması inanılan din için çok gerileme demektir, mealini bilmediğiniz bir söz diziliminden ne anlayabilirsiniz üstelik inandığınız dinin “zorlaştırmayın kolaylaştırın“ diye emri varken, toplumumuzda ibadete çağrı olan ezanın Türkçesinin bilinme oranı çok azdır.

Hele ibadet esnasında, okunan surelerin Türkçesini ancak ilgilileri veya profesyonelleri bilebilecek durumdadır.

İbadete çağrı ve ibadetin kendisi ülkemizde Türkçe yapılsa bu durumdan ancak ve yalnız dinin kendisi kazançlı çıkar. Çünkü ülkemiz sathında insanlar ne okuduklarını ne dendiğini anlayabilir öğrenir daha da çok inanır.

Dinin Arapça tatbik edilmesini isteyen Türkçe ibadetten zulüm duyanlar yoksa dinin daha etkinleşmesini, Türkçe konuşan yazan insanlar tarafından tam olarak öğrenilmesini daha da sevilmesini uygulanmasını istemiyorlar mı?

Din düşmanımı bunlar?