Mustafa Denizli’nin kulakları çınlasın; Teknik Direktörlüğü zamanında A Milli Futbol Takımımızın İrlanda mağlubiyeti sonrası aleyhte yorumlar yapanlara karşı “İçimizdeki İrlandalılar” tabirini kullanmıştı. İçimizde, Ermenilerden çok Ermeni yalanlarının peşinde koşanlar için biz de “İçimizdeki Ermeniler” desek yeridir. Her yıl, devlet tarihimizin en önemli dönüm noktalarından biri olduğu için Atatürk tarafından geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza bayram olarak armağan edilen 23 Nisan günü sevinir ve şairin, “Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan” diye çok güzel ifade ettiği üzere neşeleniriz. Gelin görün ki hemen ertesi gün içeriden ve dışarıdan çatlak sesler yükselmeye başlar ve sevincimiz kursağımızda kalır. Çünkü tarihçilerle bilim adamları tersini söyleseler de ABD ve Fransa başta olmak üzere dış kaynaklı siyasiler ve onların dümen suyuna göre hareket eden “İçimizdeki Ermeniler” Osmanlı’nın son döneminde ülkemizde yaşayan Ermeni vatandaşlara “Soykırım” uygulandığını ima eden demeçler patlatır, yazılar döşenir, tweetler atarlar!

Hadi düşman düşmanlığını yapacaktır. ABD, Fransa gibi Ermeni koruyuculuğuna soyunan devletler uzaktan “maval” okusun dursunlar, zaten yıllardan beri bunu yapıyorlar. Yalnız içimizde yaşayıp Türkiyemizin nimetlerinden faydalanarak siyasetçi, yazar, sanatçı, gazeteci vs. olup da ekmek yedikleri tekneye pisletenlere ne demeli?

Garo Paylan diye bir HDP Milletvekili… Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde “Milletvekili” olmuş. Dolayısıyla, devletimizin milletimizin nimetlerinden en çok faydalanıp tepe tepe kullananlardan biri. Utanmadan üyesi bulunduğu TBMM’ne “Soykırım kabul edilsin” diye önerge verebiliyor.

Sezgin Tanrıkulu diye bir CHP Milletvekili… O da önergeden beter açıklama yapıyor. Paylan’la Tanrıkulu’nun ortak özelliklerinden biri de PKK sevicisi olmaları. Bu yıl bir açıklaması oldu mu bilmiyorum ama CHP’nin İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu da her yıl benzer bir teweet atıyordu. “Ne şiş yansın ne kebap” babında olsa da AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da birer açıklama yaptılar.

Oysa tarihen sabit, belgeler ortada, Ermeni – Rus işbirliği ile hunharca katledilen Türklere ait toplu mezarlar var, tarafsız gözle ve bilim adamı ahlak ve titizliği ile değerlendirmeler yapan Batılı tarihçilerin tespitleri biliniyor ama “Soykırım” yalanlarının ardı arkası kesilmiyor. Böyle olunca da durumdan vazife çıkaran siyasetçiler, sanatçı, yazar, gazeteci etiketi taşıyanlar demeç veriyor ya da teweet “sallayıp” geçiyor. Orhan Pamuk ve Elif Şafak gibi dışarıdan güdümlü yazarlar da utanmadan kitaplarına bile konu ederek Ermeni vahşetini görmezden gelip kendi devletimizi karalayabildiler. Sözde soykırımın muhatabı olan Osmanlı Devleti bile dış baskılara direnmek yerine suçsuz günahsız Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i idam sehpasına gönderme acizliğini göstermişti.

2022 yılının Nisan ayında özellikle Garo Paylan ve Sezgin Tanrıkulu’nun hezeyanlarından sonra siyasilerin salvolarını dinledik, sosyal medyada pek çok şey yazıldı çizildi. HDP milletvekilleri hem PKK/Terör konusunda hem de Ermeni meselesinde başından beri pervasızca davranıyorlar. Yani adları sanları belli. Şimdiye kadar gereği yapılmamışsa TBMM’nin, yargı kurumlarının ve elbette siyasi otoritenin ayıbıdır. Yalnız, “Atatürk’ün Partisi” diye geçinen CHP içinde bir Milletvekili’nin HDP çizgisinde hareket etmesi ve CHP Genel Merkezi ve disiplin kurullarının buna göz yumması akıl işi değildir.

Peki, bu konuda AKP sütten çıkmış ak kaşık mı? Değil! Onu da anlatacağım ama önce Atatürk’ün kurduğu/kurdurduğu CHP’nin Ermeni meselesi konusunda nasıl bir ihanet içinde olduğunu belgeleyelim, sonra AKP’li Hilal Kaplan’ın hezeyanlarını ve buna rağmen baş üstünde tutulup devlet nimetlerinden de faydalandırıldığını anlatırız. Yani “Tencere dibin kara, seninki benden kara” misali ile karşı karşıyayız.

Ey Ce Ha Pe Genel Başkanı, Genel Merkez yöneticileri ve bilumum CHP’liler! Atatürk’ü tanıyor ve seviyorsanız O’nun 20-25 Ekim 1927 tarihlerinde yapılan CHP İkinci Kurultayı’nda yaptığı konuşmada söylediklerini iyi dinleyin, iyi okuyun, hatta ezberleyin de, içinizdeki “Ermeni sevicileri” unutmayın ve affetmeyin, olur mu?

Atatürk, o konuşmasında şunları söylüyordu:

“Şüphe etmemek gerekirdi ki, Ermeni kıtali konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildir. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cesaret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmaktaydılar. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekteydiler. Maraş’taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetlerle birleşen Ermeniler, top ve ağır makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş soykırımında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul’daki temsilciliklerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymaktaydı.

Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlıklarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etme politikası, uygar dünyanın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikteyken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi?”

Başka söze gerek var mı?

Ya AKP’nin tutum ve davranışlarına ne demeli?

Hilal Kaplan adında bir ablaları ya da baş tacı ettikleri bir bacıları var. Bir zamanlar FETÖ kumpaslarının yayın organı durumunda olan Taraf Gazetesi’nde ahkâm kesiyordu. Şimdi iktidara yön veren, söylendiğine göre Bakan tayin ettirip Bakan düşüren Pelikan Grubu’nun ablası ve Sabah Gazetesi’nde köşe yazıları yazıyor. Bir ara “Türk Bayrağı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin adının değiştirilmesini” bile teklif edecek cesareti gösterebilmişti. Meziyetleri o kadarla da sınırlı değil tabii, “Gazeteci” kimliği ile Cumhurbaşkanı’nın uçağına binebilen seçilmişlerden biri. Hatta ABD’nin önceki Başkanı Trump’a beyanat verir gibi bir soru sormaya kalkınca “Hanımefendi, siz gazeteci olduğunuzdan emin misiniz” mealinde terslenmişti. Neyse, “Geçelim” diyecektim ama geçemiyorum ki, bu hanımefendinin bir de TRT Yönetim Kurulu üyeliği var. Belgelere dayalı olarak yazacaklarımdan sonra bu duruma gülüp ya da ağlayacağınıza karar verirsiniz artık. Hilal Kaplan Sabah’ta siyasi yazılar yazar TRT’ye Yönetim Kurulu Üyesi olarak atanır, Ersoy Dede Star’da siyasi yazılar yazar, TRT’de Ana Haber Bülteni sunar. Her şey çığırından çıkmış, çıkarılmış durumda.

Hilal Kaplan, Taraf’taki “Hasıraltı” köşesinde 4 Ağustos 2010’da “Başka bir PKK mümkün” başlığını taşıyan yazısında “Devlet PKK’ya zulm etti” diye başlayıp daha neler neler diyor ama “Gazeteci” ve “Yazar” geçinmesine rağmen imlası son derece bozuk. Büyük harf küçük harf kavramı yok; özel isim cins isim fark etmiyor. Noktalama işaretleri ile arası hiç yok. Bozuk imlalı, Türkçe kurallarına uyulmadan yazılan yazılardan gıcık kaptığım için alıntılarımı imla kurallarına uydurmak zorunda kaldım. İşte o yazıdan bir özet:

“Devlet zulmüne karşı ayaklanmış, kendisi de pek çok zulme imza atmış bir örgüt var. Örgütü yok etmek için devlet, zulmünü daha arttırmış ve sistematikleştirmiş. Örgüt daha da palazlanmış. (…) denklemden PKK’nın taleplerini çıkardığınızda geriye ne kalıyor: hınç, intikam, gurur. Eğer bu savaşın anlamsızlığını haykırmanıza engel bu bencil duygularsa, bilin ki ölen bunca insanımızın vebali sizin de boynunuzadır.”

………………………….

“PKK’ya bölücü terör örgütü demeyin!’ “PKK’nın taleplerine gelelim. Bazılarının ısrarla ‘bölücü terör örgütü’ diye yazdığına bakmayın; PKK 1999’dan beri Türkiye’nin bölünmesini istemiyor. Öcalan bile (…) ‘tek devlet, tek bayrak’ önerisinde bulunmuşken bu bölücülük söylemini artık bir kenara bırakalım. (…) nokta.

‘Öcalan liderimizdir’ diyenleri cezalandırmanın bedelini daha kaç yıl ve kaç gencin hayatı pahasına ödeyeceğiz?

Nasıl Kürt gençleri ‘Kürt vicdani ret insiyatifi’ni kurup hem ordunun hem PKK’nın askeri olmayı reddettiyse, biz de ‘Türk vicdani ret inisiyatifini kurmalıyız.”

Farkındasınız değil mi ey okuyucular? “Türk vicdani ret inisiyatifini kurmalıyız” diyor. Yani Türk genci askerlik görevini reddetmeli/edebilmeli imiş!

Vatandaş bununla da kalmamış tabii, 30 Haziran 2010’da yayınlanan yazısında da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK’ya karşı operasyonları durdurması için yapılacak eyleme çağrı yapmış ve galiba gidip o eyleme de katılmış.

PKK aşkı üzerine pek çok güzellemesi var da, geçelim asıl konumuz olan Ermeni meselesine.

28 Nisan 2010 tarihinde yayınlanan “Ermeniler Müslümanlardan Ne İster” başlıklı yazısında söyledikleri yenilir yutulur cinsten değil: “Ermenilerin bu topraklarda çok büyük bir zulme maruz kaldığını” ifade ettikten sonra aksi görüşte olanlara ateş püskürüyor: “Ya değişimden yanasınız ya da inkârcıların kafilesinde Talat Paşacıların yanındasınız!” (İmla düzeltmesi yaptığımı yine not ediyorum!)

Yazıdaki şu ifadelere bakar mısınız?

“Çok şükür ki artık kim olursa olsun zalime zalim, mazluma mazlum diyebilen ve bunu yüksek sesle söyleyenler var. Bu 24 Nisan günü böylesi ahlâklı bir duruşun ete kemiğe büründüğü bir gün olacak. Türkiye tarihi için küçük ama ‘bizim’ tarihimiz için büyük bir gün bu 24 Nisan.”

Bukalemun bile bu kadar net, bu kadar hızlı renk değiştirir mi bilmiyorum ama meşhur 17/25 öncesi Fethullah Güven savunuculuğu, ona ve cemaate sövgü, Açılım rezaleti günlerinde PKK aşkı, sonrasında yergi… TSK’yı “Darbeci” ilan edip PKK’ya benzetmeler, 15 Temmuz sonunda da övgüler düzmeler… Bir de Ermeni Açılımı günlerinde Ermeni güzellemeleri yaparken Karabağ için Azerbaycan’ın başlattığı Vatan Muharebesi sırasında da mezalimlerini anlatmalar… “Bu kadar da olmaz” denecek o kadar saçmalıkları var ki Kaplan’ın… Silmeye, örtmeye kalksa da Arşiv Unutmuyor. İşte Ermeni aşkını depreştiren teweeteri:

13 Ağustos 2010 tarihli teweeti:

“Ermeni malları üzerine bina edilmiş bir devletimiz var. Bu kadar haramdan helali hoş bir hayat devşirmek imkânsız.”

30 Aralık 2011 tarihli teweeti:

Soykırım olup olmamasından çok devletin aklanma çabasına karşıyım. 1915’te DEVLETİN SUÇ İŞLEDİĞİ gün gibi açıktır.”

FETÖ güzellemesi yapan teweetleri de var ama konuyu dağıtmadan eğri oturup doğru konuşarak iktidara, AKP’ye gönül ve oy verenlere ve tabii ki, iktidara kayıtsız şartsız destek verip bütün kararlarını onaylarken bu tür konular gündeme getirildiğinde “Biz icraatlara ortak değiliz” diye yan çizen MHP yönetimine soralım:

Ey ve ey, ey ve eyler!.. Garo Paylan ve Sezgin Tanrıkulu konusunda sizlerle hemfikirim. Her ikisinin de TBMM’de olmaması gerektiğine inanıyor ve özellikle CHP’nin Sezgin Tanrıkulu hakkında gereğini yapmasını umuyor ve bekliyorum. Peki, ey AKP yetkilileri! Her şartta destekleyip baş tacı ettiğiniz, üstüne üstlük devletimizin en hassas kurumlarından biri olan TRT’ye Yönetim Kurulu Üyesi yaparak ödüllendirdiğiniz Hilal Kaplan’ın bütün bu eylem ve söylemleri ile o kişilerinkileri karşılaştırdığınızda ne görüyorsunuz? Bu işte gözlerden kaçması mümkün olmayan bir çifte standartlık ve hatta riyakârlık yok mu? Ne dersiniz?