"Kazak" kelimesi,  bağımsız, hür, inatçı, dediğim dedik kimse gibi anlamlara gelir. Kazakça, Tatar, Başkurt, Nogay, Kırgız, Yakut, Karakalpak ve Çuvaş lehçeleriyle beraber Türkçe’nin Kıpçak grubunda yer alır. Asya ile Avrupa arasında geçiş ülkesi olan Kazakistan, doğuda Çin,  güneyde Kırgızistan ile Özbekistan, batıda Hazar deniziyle Türkmenistan ve kuzeyde Rusya’yla komşudur.

Rusya’yla komşu olan tek Orta Asya devletidir. BDT ülkeleri arasında, yüzölçümü bakımından ikinci,  nüfus bakımından dördüncü olan Kazakistan, bağımsız Türk Cumhuriyetleri içerisinde en geniş yüzölçümüne sahiptir.

Kazakistan’ın nüfusu 2023 yılı itibariyle 20 milyonu aşmıştır. Bu nüfusun %68 kadarını Kazaklar,  %  19’unu Ruslar, %2’sini Ukraynalılar,  %3’ünü Özbekler, %2’sini Almanlar,  %  2’sini Uygurlar ve %4 kadarını da diğer halklar oluşturmaktadır. 

 Bağımsızlık öncesi nüfusun %39’u Kazak,  %41’i Rus,  %8’i Alman, %5’i Ukraynalı,  %3’ü Özbek’ti. Ayrıca nüfus ülke topraklarına dengeli dağılmamıştı. Kuzeyde Slavların %80’i geçtiği şehirler vardı.  

Sadece güneyde Kazaklar çoğunluk durumundaydı. Nüfusun bu yapısı Kazakistan için majör tehditti. Bağımsızlık kazanıldığında nüfus 18 milyondu. İlk iki yılda Rusların ve Almanların çoğu anavatanlarına göç etti. Bu göç, daha çok ekonomik durumun bozulmasından ve gelecekle ilgili olumsuz beklentilerden kaynaklanıyordu. Ayrıca Almanya’nın göçmenlere vatandaşlık vermesi göçü cazip kıldı.

1998 yılında başkentin Astana’ya taşınması,  bu şehirde gayrimenkul fiyatlarının artmasına yol açtı. Ahalinin baskın çoğunluğunu oluşturan Ruslar bu nedenle Rusya’ya göç ettiler.  Astana’daki bir ev fiyatına Güney Sibirya şehirlerinde 4-5 ev alınabiliyor; bu da yüksek tutarda kira geliri elde etme olanağı doğuruyordu.

Nazarbayev iki bakanlığın merkezinin Kökçetav’da olacağını açıkladıktan sonra aynı göç o şehirden de oldu. Yurtdışındaki Kazaklara cazip şartlarla vatandaşlık verilerek ülkeye gelmelerini sağlandı.

Kazak’ım diyen Türkler Kazak kabul edildi. Zaten Kazak asıllı nüfus hızlı artarken, Rus nüfus, göç, evlilik oranının düşüklüğü, çocuk sahibi olmama gibi nedenlerle azalmaktaydı. Sadece Kazakistan’daki Rusların değil, Rusya’nın da hatta dünyanın her yerindeki Slavların en temel sorunu nüfuslarının hızlı azalmasıdır.

Daha sonraki devirler de Kazak halkını oluşturacak olan Türk boyları,  Altın Orda devletini kuran boylardandır. Bu boylar, Özbek Han’ın torunlarından Kerey ve Canıbek Hanların idaresinde Aral gölünün etrafındaki geniş stepte yaşıyorlardı. 1429 senesinde, Batı Sibirya’nın Tara şehrinde Özbek Han’ın torunlarından Ebul Hayır,  Han ilan edilerek Özbek Hanlığı kuruldu. Kerey ve Canıbek Han, Ebul Hayır Hanın hakimiyetini tanımadılar, Hana meydan okudular, savaştılar ve yenildiler.

Ebul Hayır Han tarafından vatanlarından sürülen boylar, Tanrı dağları ve Çu nehrinin civarına gelerek, Çağatay Hanının izniyle bu bölgeyi yurt tuttular. Ebul Hayır Han’ın hakimiyetini tanıyan boylara, dedesine nispetle Özbek, tanımayanlara ise ‘step atlısı’ ve ‘otorite tanımayan’ anlamlarında Kazak dendi.

Ebul Hayır Han’ın vefatından sonra iç çatışma ve kargaşa yaşayan Özbeklerin bu durumundan istifade eden Kazaklar, 1465 senesinde Kerey ve Canıbek han önderliğinde Kazak Hanlığını kurdular. doğusu ile Aral Gölü’nün kuzeyinde kalan topraklardan İrtiş Irmağı’nın yukarı kesimlerine ve Altay Dağları’nın batısına kadar uzanan bölgeye Kazak Hanlığı hâkim oldu. İmparatorluk çok geniş topraklar üzerinde kurulmuş olduğundan üç parçaya bölünerek yönetildi.

Kazak Hanlığının batısındaki boylar Küçük Cüzü ya da Ordayı, Hanlığın merkez ve kuzey topraklarındaki Kazak boyları Orta Cüz ya da Ordayı, Hanın olduğu güneydeki ve doğudaki Kazak boylarıysa,  Büyük (Ulu) Cüz ya da Ordayı oluşturdular. Cüzler iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde ve savaş esnasında Han’a bağlıydı.

18. yüzyılın sonlarında, hanlık zayıflayınca birlik bozuldu ve cüzler bağımsız hareket etmeye başladı. 19. yüzyıldan itibaren Rus Çarlığı bölgeyi işgal etmeye başladı. Beraber hareket edemeyen boylar, Rus ordusu karşısında direnemediler. Kazak toprakları önce Çarlık sonra Sovyet işgali yaşadı. 

Bugün hâlâ Kazakistan’da cüz takibi vardır. Herkes kendisinin hangi cüzden ve hangi kabileden olduğunu bilir. Herkesin elinde şeceresi vardır. Kazaklar yedi göbek öncesine kadar soyunu isim isim sayabilir. Yedi atadan önceki soylarını kayıtlı olarak takip ederler. Yedi göbek dahilinde akraba olan Kazaklar, birbirleriyle evlenemezler. Komünistler, aristokratları yok ettiklerinden,   cüzlerin formel bir yapısı yok.

Yani bir lideri, reisi ya da başkanı yok. Bu nedenle beraber hareket ederek güç merkezi oluşturma kabiliyetleri yok. Fakat Türkiye’deki hemşeriliğe benzer şekilde aynı cüzden gelenlerbirbirlerini tutar, destekler. 1822 yılına gelindiğinde Ruslar, tüm cüzleri egemenlikleri alarak bütün Kazakistan’ı ele geçirmişlerdi.

Çarlık işgalden hemen sonra, Kazak topraklarında Rus yerleşim birimleri oluşturmaya başladı. Çarlık, 1917 Ekim Devrimiyle yıkılınca, Kazaklar ve Kırgızlar hep birlikte, tam bağımsızlık hedefleyerek Alaş Orda Cumhuriyetini ilan ettiler.  İç savaş biter bitmez Kızıl Ordu Kazakistan’ı işgal ederek Alaş Orda’ yı yıktı.

1936 yılında Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu.  Sovyet dönemi Kazak halkı için çok sıkıntılı geçti. Hayvancılıkla uğraşan Kazaklar mecburi iskana tabi tutuldular. Hiç bilmedikleri işleri yapmaya zorlandılar. Bu yanlış politika neticesinde milyonlarca Kazak açlıktan öldü. Kazak ekonomisinin temeli olan hayvancılık çöktü.

İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında da milyonlarca Kazak hem savaştan hem de kıtlıktan ve açlıktan öldü. Kazakların her şeylerine el konularak, kolhoz denilen devlet çiftliklerinde yaşamaya mecbur edildiler.  Türkiye kurulduğunda Anadolu’nun nüfusu on iki milyonken, Kazakların nüfusu dokuz milyondu. Bugün Türkiye’nin seksen beş milyon Kazakların on altı milyon kadar olduğu düşünülürse kıyımın boyutu daha iyi anlaşılır.

Sovyetler Birliğinde rejime karşı ilk gösteriler, 1986 yılında, Kazakistan’da düzenlendi. Gösteriler, Kunayev’in yerine atanan Kolbin’i protesto etmek amaçlıydı. Tarihe ‘ Jeltoksal Olayları’ olarak geçen gösterilerde onlarca Kazak genci şehit oldu. Kolbin, Kazakistan’la hiç ilgisi olmayan bir Rus’tu.

Rusya’da bir şehrin valisi iken Kazakistan’a devlet başkanı olarak atanmıştı. SSCB yönetimi, gösterilerin önünü alamayınca, kısa süre sonra, Kolbin’i geri çekerek yerine Nazarbayev’i atadı. Böylece Kazak halkı sonuç aldı. Bu durum komünist rejim altında yaşayan diğer halklara da örnek oldu. 

 1989 yılında Berlin duvarını yıkması ile başlayan olaylar, 1991 yılında SSCB’nin kendini lağvetmesi ile sonuçlandı. 16 Aralık 1991 yılında da Kazaklar bağımsızlıklarını ilan ettiler.   

Kazakistan, Orta Asya ve Kafkasya’daki cumhuriyetler içinde bağımsızlığını en geç ilan edendir.

Bunun nedenleri ;

-  Çok kalabalık Rus nüfusu olması,

-  Rusya’yla arasında çok uzun sınır olması, ( Diğer Orta Asya ülkelerinin Rusya’yla sınırı yoktur.)

- Topraklarında Rusya’nın nükleer tesislerinin ve uzay üssünün olması,

- Rus dil ve kültürünün diğer ülkelerle karşılaştırılmayacak kadar baskın olmasıdır.

1 Aralık 1991’de yapılan referandumla başkanlık sistemine geçildi. Akabinde yapılan seçimlerde ilk devlet başkanı olarak Nazarbayev seçildi.  28 Ocak 1993’te Parlamento, ilk anayasayı kabul etti.

Bu anayasaya göre, devlet başkanı, devletin ve yürütmenin başıdır. Anayasayla devlet başkanına, devletin idaresi, bağımsızlığın korunması, insan haklarının ve toprak bütünlüğünün sağlanması ve kanunların onaylanması gibi görevler verilmiştir.   Devlet Başkanı, devletin en üst düzey görevlisi olarak, iç ve dış politikanın başlıca esaslarını belirler, Kazakistan’ı yurt içinde ve dışında temsil eder.  

Nazarbayev, göreve geldikten sonra milli devlet inşa sürecini devreye soktu. 2030 yılında tamamlanması hedeflenen bir kalkınma ve gelişme planını ortaya koydu.  Yatırımlar bu plan dahilinde yapıldı.  Nazarbayev yönetimi, ekonomik büyüme ve kalkınma konusunda hızlı mesafe aldı. Bağımsızlığına kavuştuğunda birbirinden çetrefilli birçok sorunla karşı karşıya kalan Kazakistan’da,  milli devlet inşası diğer Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyetlerinden daha zor olmuştur. “Milli devletin inşa edilme dönemi” olarak adlandırılan ilk dönemde, aynı zamanda başkanlık sistemi oturtulmuş ve devlet başkanının yetkileri genişletilmiştir.   

Kazakistan’ın çözmesi ve yapılandırması gereken önemli hususların başında uluslararası ilişkiler sisteminde yerini alma, jeopolitik strateji ve ulusal güvenlik konseptinin belirlenmesi gelmekteydi. Sovyetlerden çökmüş, hantal ve verimli olmayan ekonomik yapı devralınmıştı. İşsizlik, fakirlik had safhadaydı. Tarlalar ekilemiyordu. Akaryakıt yoktu. Market rafları boştu. Bu sorunlar halkı direk etkileyen belli başlı sorunlardı.

Kazakistan’ın,  nükleer silah sahibi iki devletle, Rusya ve Çin’le, çok uzun sınırları var. Her iki devletinde Kazakistan’la ilgili uzun vadeli hesapları var. Bu nedenle, Çinli ve Rus şirketlerinin yanında çok sayıda Avrupalı, Amerikan, Japon, Koreli ve Hindistanlı şirketin ülkeye yatırım yapması sağlandı.  

Böylece Kazakistan’ın istikrarlı olması, büyük ve bölgesel güçlerin hepsi için ehemmiyetli hale getirildi.    Kazakistan,  en önemli jeostratejik ürünleri olan petrol ve gazın farklı güzergahlardan piyasalara ulaşmasını hedefledi. Bu tutumunu sürdürmeye devam etmektedir.  

Nazarbayev, savaş yıllarının ve baskıcı Sovyet rejiminin sıkıntılarını, her türlü imkânsızlığı, milletiyle birlikte yaşayarak büyümüş, en alttan en üste çıkma başarısını göstermiş bir köy çocuğudur. Nazarbayev’in “Benim halkım 20. yüzyıl boyunca milletlerin kâbus sayacağı korkunç olaylar yaşamıştır. Ben, öz halkımın katlanılmaz olana katlanıp, dayanılmaza dayanan sabrına hayranım” dediği Kazak halkının sabrı 1986’da Kolbin’in başkan olarak atanmasıyla taşmıştı. İşte bu taşma SSCB’nin dağılma sürecini başlattığı gibi, bağımsızlığı kazanmanın da ilk adımı oldu.  

 Örnek bir lider imajı çizen Nazarbayev aynı zamanda Kazakçayı en iyi konuşan Kazak olarak kabul ediliyor.