a) Kazakistan’ın Ekonomik Jeopolitiği

Kazakistan’da 20 milyar tondan fazla petrol rezervleri tespit edilmiştir.  Hazar denizindeki rezervler de eklenirse, bu rakam 40 milyar tonun üzerine çıkmaktadır. Tahmini petrol rezervi ise 500 milyar varil olarak hesaplanmıştır. Sadece Tengiz yatağındaki rezervlerin 10 milyar varil civarında olduğu tahmin edilmektedir.  Kazakistan, petrolün yanında doğalgaz ve maden zenginidir.  Demir, magnezyum, krom, nikel, uranyum, bakır, çinko, altın, boksit gibi madenlerde zengin rezervleri vardır. 2005 yılında 66 milyon ton petrol üretimi, 2017 yılında 86 milyon tonu, 2018 yılında 90 milyon tonu aştı. 2025 senesinde petrol üretiminin 105 milyon tonu aşacağını düşünürsek orta ve uzun vadede çok daha müreffeh bir Kazakistan görebileceğiz. Petrol sahaları, batıda Hazar kıyılarında bulunmaktadır. En zengin petrol yatakları, Tengiz Havzası ve Karacaganak bölgesindedir. Bunlar kadar olmasa da Güney Mangışlak, Murgep Bölgesi, Kızılkum Çölü, Uzen, Çetibay ve Emba bölgeleri de zengin rezervlere sahiptir. Doğalgaz rezervleri 2,7 trilyon metre küp civarındadır. Bu rakama Hazar’daki sahaları da katacak olursak toplam rezerv 7 trilyon metre küpü aşmaktadır. Yıllık doğalgaz üretimi 50 milyar metreküpün, ihracatı 30 milyar metreküpün üzerindedir.

Son yirmi yılda, artan petrol ve gaz ihracatı, enerji ve maden sektörlerine gelen yabancı yatırımlar sayesinde yüksek büyüme oranları yakalandı. Hazar Denizi'nin kuzeyinde bulunan Kaşagan petrol sahasının aktif hale getirilmesi için, ExxonMobil ve ConocoPhillips (ABD), ENI (İtalya), Total (Fransa), Shell (İngiltere-Hollanda) ve Inpex Corp (Japonya) ile Kazakistan'ın kamu şirketi KazMunayGaz’ın oluşturduğu konsorsiyumla, 25 Şubat 2004 tarihinde imzalanan anlaşma, 30 yıl süreli ve 30 milyar dolar tutarındadır.   Kazakistan’ın yalnızca ABD’ye, AB’ye veya Rusya’ya bağımlı olması doğru değildir. Ülkeye yatırım yapmak isteyen şirketlerin hepsine fırsat tanımak doğru politikadır. Bu politika doğrultusunda ülkedeki petrol ve doğalgaz sahalarına ve nakil hatlarına, AB ve ABD şirketlerinin yanında Çin, Rus, Arap ve Türk şirketleri de ortaktır. İlke,  KazMunayGaz’ın tüm projelere ortak olması ve fırsat buldukça hisselerini arttırmasıdır. Bu sayede KazMunayGaz, petrol arama, çıkarma, bulma, sondaj gibi alanlarda tecrübe kazanmıştır.

Büyümeye katkıda bulunan diğer belli başlı sektörler, madencilik, sanayi, tarım, inşaat ve telekomünikasyondur. İnşaat sektöründeki büyüme, batıda yoğunlaşan petrol tesisi ve boru hattı inşa çalışmaları ve başkent Astana’ya yapılan yatırımlardan kaynaklanmaktadır. Ayrıca çok geniş olan ve birbirlerine uzak kentleri olan ülke, modern otoyollarla donatıldı. Telekomünikasyon sektörü, özellikle 2000’li yıllarda yüksek tutarda yabancı sermaye yatırımı aldı.  Bugün de yatırımların aralıksız devam ettiği Astana, "dev bir şantiye" görünümündedir. Gelecek yılların petrol devi olması beklenen Kazakistan, sadece yeni başkenti Astana'nın imarı için 500 milyar dolar civarında harcama yapmıştır. Kazak yönetiminin başlıca hatası, devasa kaynakları verimsiz alanlara yöneltmesidir. Astana’ya bu kadar kısa sürede bu kadar muazzam tutarda yatırım yapılması diğer şehir halklarının ve alt gelir gruplarının tepkisini çekti. Ekonomik yapılanmada, özellikle inşaat, perakende, telekomünikasyon ve hizmet sektörlerinde Türk firmalarının payı gittikçe artmaktadır. Astana'da    Türk firmalarının yaptığı inşaatları hemen her tarafta görmek mümkündür. Sembol İnşaat, Okan Holding, Alarko, Ahsel, Ceylan, Enka, Üçgen, YDA, Yüksel ve Turkuaz gibi Türk firmaları bunlardan birkaçı. İnşaat firmalarının yanı sıra diğer sektörlerde de Türk yatırımcıları bulunmaktadır. Anadolu Grubu; Ramstore süper marketleri, Efes Pilsen ve Coca Cola markalarıyla faaliyet göstermektedir. 2023 yılı itibariyle yabancı sermaye yatırımları 100 milyar doları aşmış durumda. Japonlar Türk firmalarının aldığı ihalelerde konsorsiyum ortağı olarak faaliyet gösteriyor. Japonya’nın yaklaşımı hep ekonomik olmuştur, siyasi beklentileri olmamıştır. Japonya en büyük enerji ithalatçılarından biridir. Bu alanda da iş birliği arzuları vardır.

Kazakistan, bağımsızlığını kazandığında Türk şirketlerini bölgeye yatırım için davet etti. Türk şirketleri bölgedeki şartları ve fırsatları değerlendirerek bölgeye uygun proje üretmek yoluna gitmediler. Büyük şirketler, riskli gördükleri için, ticaret dışında bölgeden uzak durdular. Bir kısmı Türkiye’deki iştigal alanları cazipse sınırlı ve mütevazi yatırımlar yaptı. Oysa, Kore’nin dev şirketlerinden Samsung farklı bir yol izledi. Elektronik ve beyaz eşya üretimi cazip ve rekabetçi değildi. Enerji sektöründe Shell, Exxon, Eni, Mobil gibi dev şirketler vardı. Samsung yabancı olduğu enerji sektöründe bu şirketlerle rekabet edemezdi. Madencilik sektörünü seçti. İlgi alanı olmadığı hâlde bakır madenlerine yatırım yaptı. Samsung, yirmi beş yıldır sadece Kazakistan’ın değil bölgenin en büyük bakır üreticisi. Peki bunu nasıl başardı? Kore Devlet Başkanı, Nazarbayev’le görüştü. “Ülkenizin bakır madenlerinin işletimini Samsung şirketimiz vasıtasıyla üstlenmek istiyoruz.’’ dedi . Kore, Samsung’a büyük destek verdi. Yeryüzünün en zenginlerinden biri olan Kazakistan’ın bakır madenlerini Samsung işletiyor.  Her yıl ortalama 4-5 milyar dolar dolayında ihracat yapıyor. Bu tutar, Kazakistan’da faaliyet gösteren tüm Türk şirketlerinin yaptığı ihracatın on katı kadardır. Bu tutarın ciddi kısmı kârdır. Bu ticaretten Kazakistan da kâr ediyor ama burada asıl başarı Samsung’u bu sektöre yönlendiren, destekleyen ve Kazakistan’la bu yatırımın pazarlığını yapan Kore’ye aittir. Samsung ta ortaya ciddi bir vizyon koydu, yabancısı olduğu bir sektöre, yine yabancı olduğu bir coğrafya da yüksek tutarda yatırım yaptı. Devlet-Özel Sektör iş birliğine çok güzel bir örnek olan bu modeli emsal almalıyız. ( Kazakistan’da yüz bin kadar Koreli yaşıyor. Stalin döneminde zorunlu iskana tabi tutulan bu azınlık dışında, Kore ile herhangi bir yakınlık yoktur. Bu azınlığın önderleri bu yatırımın gerçekleşmesi için yol gösterici oldu, ara buluculuk yaptı.) Bir diğer örnek, Hint kökenli Mittal şirketinin demir çelik madenlerinin ve tesislerinin özelleştirmesini kazanmasıdır. Oğul Mittal, babasının yönetimindeki aile şirketinden ayrılarak bu özelleştirmeyi aldı. Uzun süre, bu maden ve tesisler Mittal’in tek yatırımıydı. Bugün Mittal dünyanın en büyük demir çelik şirketlerinin sahibi. Maalesef Türk devleti ve şirketleri, iyi niyetlerine,  arzularına ve tüm davetlere, desteklere ve teşviklere rağmen bunlara benzer bir örnek gerçekleştiremediler. Radikal Gazetesi yazarlarından Funda Özkan bu durumu çok güzel özetlemektedir : “Cumhurbaşkanı Nazarbayev'in birkaç yıl önce Türk iş adamlarına söylediklerini hiç unutmam.  Sovyetlerin yıkıldığı ilk günlerde insanların yarı aç dolaştığını anlatıyor, "Zor durumdayken ben size geldim yardım istedim" diyor, ardından da ekliyordu: "Şu an, sizin borçlarınız bizden yüksek. Biz şimdi bambaşka bir ülke yarattık. Biz artık kredi almıyoruz, kendi paramızı nasıl harcayacağımızı düşünüyoruz. En iyisi siz söyleyin biz gelelim Türkiye’ye yatırım yapalım, fabrika alalım” .  Kazak yatırımcıları Türkiye’ye çekecek yatırım politikaları uygulanmalıdır.

b) Kazakistan- Rusya İlişkileri

Kazakistan, bağımsızlığını ilan ettikten sonra Rusya’yla sıkı iş birliğine girmeyi tercih etti. 1994’te iki ülke arasınd dostluk ve iş birliği anlaşması imzalandı. Daha sonraki dönemlerde iki ülke 250’den fazla anlaşmaya imza attılar.  Bu anlaşmaların en önemlisi olan 21. Yüzyıla Doğru Daimî Dostluk ve Müttefiklik Anlaşması,  Çin tehdidine karşı imzalanan en önemli jeostratejik anlaşmadır. Bir diğer önemli anlaşma, dört nükleer poligonun kiralanması ve Baykonur Uzay Üssü’nün kullanımı anlaşmalarıdır.  Ayrıca çok sayıda iş birliği anlaşmaları imzalanarak, Rusya’yla olan yakın ilişkiler muhafaza edildi. Bu ilişkiler on ana başlıkta ele alınabilir.

Kazakistan-Rusya arasında kurumsal ilişkiler:

Rusya, Kazakistan’ı ve Orta Asya’yı yanına almadan büyük güç statüsünü kazanamayacağının ve etkin bir bölgesel güç olamayacağının farkındadır. Bu sebeple Kazakistan, Rusya için stratejik önemini sürdürmektedir. Dolayısıyla bölgesel güç pozisyonunu devam ettirmek isteyen Rusya, kendi rotası üzerinde, Kazakistan’ı bir mihenk taşı olarak görmektedir.

Kazakistan-Rusya arasında demografik ilişkiler:

Rusya dışında, Rusların en çok yaşadığı ülkeler, Ukrayna ve Kazakistan’dır. Kazakistan’a Rus göçü, Rus Çarlığının işgaliyle başladı. II. Dünya savaşı sırasında, muhtemel Alman işgaline karşı, sanayi komplekslerinin doğu bölgelerine taşınması esnasında da Kazakistan yoğun Slav göçü aldı. Fabrikalar, doğal olarak, işçileri, ustaları, ustabaşıları ve mühendisleriyle beraber geldi.  Savaştan sonra, sınır bölgelerindeki ve Volga nehri dolaylarındaki Almanlar, sınır bölgelerindeki Lehler, Koreliler, Ahıska Türkleri, Çeçenler, Tatarlar savaşta Almanlarla iş birliği yaptıkları iddiasıyla ya da sınırlarda yaşamaları riskli olduğu için Kazakistan’a sürüldü. Kruşçev zamanında, Beyaz Rus, Ukraynalı ve Rus çiftçiler  “bakir toprakların ” ihyası planı çerçevesinde, tarımın geliştirilmesi amacıyla bölgede iskân edildi. Bu göçler ve iskanlar sonucunda 1970’li yıllarda Kazaklar kendi ülkelerinde azınlık durumuna düştüler.  Bağımsızlığın ilk yıllarında Rusya ile sınır olan bazı eyaletlerde nüfusun %85’ini Ruslar oluşturuyordu. Diğer yandan tarım ve hayvancılık yaptıkları topraklarından sürülmeleri, gerekli ön hazırlıklar yapılmadan şehirde ya da devlet çiftliklerinde yasamaya mecbur bırakılmaları gibi uygulamalar, Kazakların hayatlarını sürdürememelerine sebep oldu. Sadece 1930’lu yıllarda iki milyon dolayında Kazak açlıktan öldü. Karnını doyuramayan, açlık ve yokluk çeken Kazaklar evlenmedi, evlenenler çocuk yapamadı. Neticede Ruslar Kazakları, Slav ve Avrupa kökenliler, Türkleri geçti. SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte, süreç tersine döndü. 1988-1998 yılları arasında, eski SSCB coğrafyasından anavatanlarına göç eden Rusların toplamı 2 milyon 910 bindir. Bölge ülkeleri arasında en radikal demografik değişim Kazakistan’da yaşanmıştır. II. Dünya savaşı esnasında ve sonrasında Kazakistan bozkırlarına sürülen ve SSCB döneminde Kazakistan’ın iki eyaletinde Alman Özerk Bölgesi kurulmasını isteyen Almanların ekseriyeti Almanya’ya göç etti. 1989 nüfus sayımına göre 985 bin olan Almanların 200 binin altına düştüğü tahmin edilmektedir.  Leh, Yunan, Ermeni, Beyaz Rus ve Ukraynalıların da çoğu ülkelerine döndü.

Nazarbayev, ülkede Ruslar oldukça kalabalık olduğundan Rusya ile ilişkilerinde dikkatli hareket etti. Bu sorunu ülke sınırları içerisinde çözebilmek için üç boyutlu bir siyaset izledi.  Sorunu zamana yayarak Rus siyasi elitlerinin, Kazaklarla yer değiştirmesi gerçekleştirildi. İkinci olarak kimsenin burnu dahi kanamadan yukarıda özetlediğimiz nüfus politikası izlendi. Üçüncü olarak da Kazak dili ve kültürü popülerleştirildi.  Nazarbayev uyguladığı akıllı ve dengeli politikalarla bu konuda oldukça mesafe kat etti. Rus diasporasının ve Rusya’nın baskısına rağmen çifte vatandaşlık isteklerine, Rusçaya devlet dili statüsü verilmesi isteğine, ülkedeki Slav-Rus azınlığa kültürel otonomi tanınması taleplerine direndi. Bu konuda asla taviz vermeyeceğini ve ileride yaşanabilecek ayrılıkçı sürece karşı müsamaha göstermeyeceğini açıkça ortaya koydu. Parlamentonun 6 Temmuz 1994’te aldığı kararla başkenti Almatı’dan Astana’ya (Akmola) taşıması, aslında parçalanma kaygısına karşı alınmış bir tedbirdir.   Aynı anda komşu ülkelerde yaşayan Kazaklara, anavatanlarına göç etmeleri için cazip teşvikler sunuldu. Bağımsızlığın ilanından bu yana yurtdışından gelen Kazakların sayısı yarım milyonu aştı. Evlenme ve doğumlarla bir milyonu aşan bu nüfus, demografik yapının düzelmesine katkı sağladı.

Göç eden Rusların büyük çoğunluğu ekonomik kaygılar sebebiyle ve kendi istekleriyle Kazakistan’ı terk etti.  Kazak kültürüne alıştıkları için Rusya’da yabancılık çeken, hatta bu sebeple geri dönen Ruslar oldu. Hangi kökenden olursa olsun herhangi bir vatandaşa ayrımcılık yapılmaması, Kazakistan’ın hanesine artı olarak kaydedilecek medeni ve Türk kültürüne uygun bir tavırdır.  Bu tavır sayesinde Kazakistan’dan göç eden eski Kazak vatandaşları gittikleri ülkede Kazakistan’ın temsilcileri haline geldiler. Birçok ülkeyle ticari ilişkiler bu sayede gelişti. Yaşanan göçlerden ve alınan başarılı tedbirlerden sonra Rusların toplam nüfusa oranı %20’nin altına düştü. Kazakistan’ın nüfusu sürekli artmaktadır. Nüfus içindeki Türk ve Müslüman oranı da artmaktadır. Bağımsız olduğunda nüfusun yaklaşık %40’ı Kazakken 2023 itibariyle bu oran %70’e yaklaştı.  Kadın başına çocuk oranı 2020 yılı itibariyle 3.13’tür. Bu oran Türk ülkelerinin tamamından yüksektir.

Kazakistan-Rusya arasında “dil” konusu:

Kazakistan, Rusya dışında, ana dil olmamasına rağmen, Rusçanın en çok konuşulduğu ikinci ülkedir. Bağımsızlık elde edildiğinde ülkede yazışma, konuşma ve anlaşma dili Rusçaydı. Çok kıyıda, köşede kalmış köylerdeki yaşlılar dışında herkes Rusça biliyordu. Rusçayı aksansız konuşmak statü sebebiydi. Şehirlerdeki Kazak gençlerin çoğu Kazakçayı ya hiç bilmez ya da anlar ama konuşamazdı.  Nazarbayev’in ısrarcı politikası sayesinde, 11 Haziran 1997’de “Kazakistan’ın Dili Hakkında” ki kanunla Kazakça ülkede resmi dil olarak ilan edildi. Bu husus Anayasada güvence altına alındı.  Kazakçayı çok iyi konuşup, yazamayan bir adayın Başkan olamayacağı yasal teminat altına alındı. Kazakça eğitim veren okulların sayısı arttırıldı. Kazakça bilenlerin devlette görev alabilmesi, hızla yükselmesi, Kazaklık bilincinin oluşması ve yaygınlaşması gibi nedenlerle Kazakça popüler hale geldi. Rusça eğitim yapan okulların oranı Rusların sayısı gibi hızla azalarak %30’ların altına düştü. 2023 yılı itibariyle, nerdeyse Kazakların tamamı Kazakça biliyor ve ana dil olarak konuşuyor. Kazak olmayan Türk azınlıklarda Kazakça öğreniyor ve konuşuyor. Rusların ise bir kısmı Kazakça konuşabiliyor.  Kazakça yaygınlaştırılırken Rus azınlığın ana dil hakkına saygı gösterildi.  Rusça eğitim yapan ilk, orta okul ve liselerin yanında, Slav Üniversitesi adında Rusça eğitim veren ve Rusya’nın desteğiyle kurulan bir üniversite de mevcut.  Latin Alfabesi kabul edilerek Türk dünyasının entegrasyonu konusunda stratejik bir adım atıldı.

Kazakistan-Rusya güvenlik ve askeri iş birliği:

SSCB’nin dağılmasından sonra askeri tesislerin çoğu Kazakistan’da kaldı. Bu tesislerden en önemlileri iki ülkenin askeri ilişkilerini de temellendiren nükleer tesisler ve askeri poligonlardır. Bu poligon ve tesislerin işletilmesi veya kapatılması konusunda iki ülke arasında hayli gergin dönemler yaşansa da Sarı-Şagan anlaşmasıyla, tesislerin kiralama usulüyle Rusya’nın kullanımında kalması kararlaştırıldı.   Rusya, Kazakistan’a, savunma ilişkileri açısından, diğer BDT üyeleriyle kıyaslanmayacak derecede bağımlıdır. Rusya, Kazakistan topraklarında Baykonur Uzay Üssü’nü ve dört tane askeri poligonu kullanmaktadır. Ayrıca savunma sanayine ait on üç tesisin ürünlerinin %70’i Rusya için üretilmektedir. Bu bakımdan Rusya da Kazakistan ile ilişkilerini geliştirmeye özen göstermektedir. Öte yandan Kazakistan, eski Sovyet ülkeleri içerisinde Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya’yla beraber nükleer silahlara sahip dört memleketten birisiydi.  Hem nükleer silahların tehlikeli ellere geçme riski endişesiyle hem bölgede kendi dışında güç istemeyen Rusya’nın baskısıyla hem de ABD’nin bu fikre verdiği destek sonucunda, 30 Aralık 1991 tarihinde Ukrayna, Beyaz Rusya ve Kazakistan arasında “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması” imzalanmıştır.   Bu anlaşma sonucunda nükleer silahlar yok edildi.

Kazakistan’ın Rusya ve Çin ile birlikte güvenlik endişesiyle kurduğu başlıca örgüt Şanghay İş birliği Örgütü’dür. ( ŞİÖ ) Bu örgüt Özbekistan, İran , Hindistan ve Pakistan’ın katılımıyla çok güçlendi, NATO’nun alternatifi haline geldi. Kazakistan ve Rusya Kolektif İş birliği Anlaşması Örgütü ( KİAÖ ) üyesi. Tokayev, 2022 yılı ocak ayında, fiyat artışlarını protesto etmek için başlayan gösterilerin, terör örgütlerinin inisiyatifi ele geçirmesiyle, kalkışma ve yağmaya dönüşmesi üzerine, bu örgütü göreve çağırdı. ŞİÖ’ de Çin ve Rusya eşit ağırlığa sahipken, KİAÖ’ de Rusya belirleyici ülke. Hazar’daki en uzun kıyı şeridine sahip olan Kazakistan, Sovyet askeri mirasından kendi rızasıyla feragat etmesi sebebiyle askeri güce sahip değildi. Ancak Hazar’da gerginleşen ortam sebebiyle özellikle Rusya ve Türkiye’den aldığı hücumbotlarla “Bars” ismi verilen özel deniz muhafız birliğini kurdu.   Türkiye ile iş birliği yaparak askeri gücünü hem arttırdı hem de modernleştirdi. Kazak subayları, askeri öğrencileri ve kurmayları Türk askeri okullarında eğitim aldılar ve alıyorlar. Kazak ordusu kısa sürede, Sovyet ordusundan Türk ordusuna dönüştü.

Kazakistan-Rusya ekonomik ilişkileri:

Kazakistan’la ilk dönemde siyaset ve güvenlik eksenli ilişkilere giren Rusya, Putin’in akıllı stratejileriyle yön değiştirerek, iki ülke arasında ekonomik ilişkiler yoğunlaşmıştır. Rusya, Kazakistan’ın, majör ticaret ortağıdır. İthalat yapılan ülkeler içerisinde Rusya ilk sıradadır. İki ülke arasında her geçen gün artan ticaret hacmi Rusya lehine gelişmektedir. İthalatta Rusya’nın payı %68 oranındadır.  Rusya, Beyaz Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan 2000 senesinde ’’Avrasya Ekonomik Birliğini” kurdular. Bu birlik, Nazarbayev’in, Orta Asya’nın Rusya’yla ekonomik entegrasyona girmesi fikrinin hayata geçirilmesidir.  Rusya için bu birlik, eskiden işgal etmiş olduğu topraklarda kontrolü elinde tutabilmesi için bir vasıtadır.  Bu birlik en kalabalık üye olan Rusya’nın lehine çalışmaktadır. Birliğin kurulması ve gümrüksüz geçişlerin başlaması üzerine, Rusya ciddi yatırım alırken, Türk ülkeleri Rus menşeili ürünlerin pazarı haline dönüştü.

Kazakistan Rusya enerji iş birliği ve boru hatları :

Kazakistan’ın Rusya açısından stratejik önemi, barındırdığı Rus nüfusun ötesinde zengin enerji ve hammadde deposu olmasından kaynaklanmaktadır. Kazakistan, SSCB üyeleri içinde petrol rezervleri bakımından Rusya’dan sonra ikincidir. İktidara geldikten sonra enerji ağırlıklı dış politika izlemeye başlayan Putin, bu çerçevede Kazakistan’la olan ilişkilerini geliştirmeye çalıştı. 2001 yılında işletmeye alınan Tengiz Novorosisk petrol nakil hattı en çok ihracat yapılan hat oldu. Bu hatla Rusya’ya daha bağımlı hale gelindi. Aktöbe- Çin petrol nakil hattı inşa edilene kadar, tüm petrol ve doğalgaz boru hatları Rusya’dan geçiyordu. Bu durum Rusya’ya Kazakistan’a ihracat fiyatı, miktarı ve yönü konusunda baskı yapma ve süreci kontrol etme imkânı veriyordu. Çin hattının inşası Kazakistan’ı bağımsızlaştırdı ve hareket alanını genişletti. Kazaklar, Bakü- Ceyhan Hattına tankerlerle petrol vererek, İran’la Swap anlaşmaları yaparak Rusya’ya olan bağımlılıklarını daha da azalttılar. Petrol nakil hattından sonra, Türkmenistan’dan başlayan, Özbekistan ve Kazakistan’dan geçerek Çin’e ulaşan doğalgaz nakil hattı yapıldı. Dünyanın en uzun ve yüksek kapasiteli hatlarından olan bu hatta üç Türk devleti de gaz vermektedir. Bu hat, hem üç ülkeyi de Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtardığı, hem de aralarında iş birliği ve ticari ilişkileri arttırdığı için stratejik önemdedir. Hazar’ın statüsü konusunda 1998’de yapılan anlaşma, Rusya’yla ilişkilerinin en önemli halkalarından biri olmuştur. Bu anlaşmayla, iki ülke kendi aralarındaki durumu netleştirdiler. Ama Hazar’ın statüsü, 2018 yılında beş kıyıdaş ülkenin mutabakatıyla kesinleşti. Bu anlaşma, Hazar’da en çok kıyısı, suyu ve enerji rezervi olan Kazakistan açısından önemliydi. Bu nedenle, Nazarbayev ve ekibi mekik diplomasisi yürüterek, tüm anlaşmazlıkları çözdüler. Hazar’ın statüsü netleşince, çok zengin olan petrol ve gaz rezervleri kullanılabilir hale geldi. Yine statü sorunu nedeniyle yapılamayan Hazar geçişli petrol ve doğalgaz hatlarının inşası mümkün hale geldi. Hazar’ın kaynaklarına Çin’de taliptir. Çin dünyanın majör enerji ithalatçısıdır. Enerji ihtiyacı hızla artmaktadır. Hazar geçişli hat en kısa sürede hayata geçirilmezse, Çin alternatifi, Türk devletlerine cazip gelecektir. Çin, yatırımın büyük kısmını üstlenen, ödemelerini zamanında ve piyasa fiyatlarıyla yapan iyi bir müşteridir. Bu ihtimal, Rusya bağımlılığından kurtulan Türk dünyasının Çin’e bağımlı hale gelmesi anlamına geldiğinden çok tehlikelidir.

Kazakistan-Rusya Yakın çevre stratejisi:

Kremlin, 1993’e kadar Batı yanlısı politikalar izledi. Batı ile planladığı gelişmeler gerçekleşmeyince 1993 sonrasında, yakın çevre doktrinini ileri sürerek, eski SSCB topraklarını “arka bahçe” olarak kabul ettiğini ilan etti. Bu ülkelere müdahale etmenin kendisinin meşru hakkı olduğunu ileri sürdü. Bu bağlamda, eski SSCB topaklarında kalan Rus azınlıklarla daha sıkı bağlar kurulmasına yönelik politikalar izlemeye başladı. Rus dış politikasındaki bu değişiklikten en çok etkilenen ülke Kazakistan oldu. Çünkü Kazakistan Orta Asya’da en çok Rus nüfus barındıran ülkedir.  İki memleket arasında çok uzun sınır olması, Kazakistan’ı Rusya açısından daha ehemmiyetli kılmaktadır.  Rusya’ya göre Kazakistan, zayıf ve kargaşa içinde olursa, Afganistan kaynaklı radikal İslami akımların Rusya’ya sızmasına engel olamaz. Bu durum 30 milyonu aşan Müslüman ve Türk azınlığa sahip olan   Rusya için tehdit oluşturacaktır.

Kazak halkının kendini Türkiye ve Avrupa’ya yakın hissetmesi, dindar kesimlerde geleneksel İslam anlayışının egemen olması, Müslüman halkın radikal akımlara kapalı olmasına neden olmakta ve bu yönüyle Rusya’ya tehdit oluşturmamaktadır.  Türk Cumhuriyetleri içinde en kalabalık Rus azınlığın yaşadığı Kazakistan, Ortodoks inanış ve kiliselerin en yaygın olduğu ülkedir.   Kazaklar, çok farklı inançlara sahip topluluklarla barış içinde yaşayan, inançlara ve hayat tarzlarına saygılı bir halktır.