Birinci gündemimiz kısır siyaset, takım tutar gibi bakışın boyunduruğunda debelenip duruyoruz. Ciddi yazıları, raporları, kitapları okuyan yok.

“Disponibilite” nedir sorusunu bilmeyen ekonomi tartışmacıları,

“Tritikale” kelimesinden bihaber tarım sektör yöneticileri,

“Adalet” nedir sorusuna bizim mahallede bir kızdı gelin oldu gitti diyen hukukçular,

“Prospektüs” ifadesiyle “perspektif” ifadesini karıştıran sağlıkçılar,

Dün vardı bugün de var lakin bugün dün değil…

AÇLIK İLE TERBİYE

Anadolu’da kullanılan her sözün bir derinliği vardır. “Allah kimseyi açlık ile terbiye etmesin” sözü de öyle… Dünyada olduğu gibi ülkemizde de artan nüfusu beslemek gerek.

G-20 Tarım Bakanlarının İtalya’daki toplantısı sonrası açıklanan bildiriyi özetlersek;

“Dünyanın 1/4'ünün gıda güvenliği yok”, “sürdürülebilir büyüme, sürdürülebilir tarımla olur”, “yoksulluk giderilmelidir”, “ekosistemler korunmalı, iklim değişikliği minimize edilmelidir”, “gıda kaybı ve israfı azaltılmalıdır”, “biyolojik tehditler ve riskler var.”

Yani sorun belli, çözüm belli ancak uyum, kararlılık ve uygulama yetersiz…

İKLİM ANLAŞMASI

Birleşmiş Milletler (BM) İklim Raporu “imdat” sinyali veriyor ama kimin umuru? Deniliyor ki “sera gazlarının atmosfere salımının devam etmesi sonucu felakete sürüklenebiliriz…”

2015 yılında Türkiye dahil 195 ülkenin imzaladığı Paris İklim Anlaşması, TBMM Genel Kurulunda 6 Ekim’de onaylandı. Ülkelerin küresel ısınmayla mücadele kararlılığına yasal boyut sağlayan bu anlaşma ile küresel sıcaklık artışının 2 derecenin altında tutulması, karbon emisyonunun 2050'ye kadar sıfıra indirilmesi hedefleniyor.

İki soruluk bir beyin fırtınası sonrası meselenin gıda boyutuna değinmek istiyorum.

Soru 1. ABD, Trump döneminde 2020'de anlaşmadan çekilmişti. Acaba neden?

Soru 2. Joe Biden'ın 2021'de başkan seçilmesiyle anlaşmaya tekrar katıldı. Acaba neden?

DÜNYA VE TÜRKİYE

Çok seneler evveldi, üretime dikkat çekmek üzere bir yazıma, “Bill Gates de Elma Yer” başlığını atmıştım. %95’i yoksul olan Nijer’li ademoğlunun bir midesi varken Dünyanın en zenginlerinden Bill Gates’in kaç midesi olabilir ki!?..

Yani kalitesi, fiyatı, miktarı değişmekle birlikte sadece insanoğlu değil her canlı beslenme, nefeslenme ihtiyacındadır.

Bu tablo herkesin kendince düşünmesi, yorum yapması ve çözümlemesi için verilmiştir.

TÜRKİYE ÖZELİNDE BİRKAÇ ADIM

Kuraklık sendromunun en fazla etkilediği ülkelerden birisiyiz. Hakeza önemli coğrafyalarından birisinde olduğumuz da dünya aleme malumdur.

İklim, toprak, su ve sonuç olarak gıda milli bir meseledir ve “beka” sorununun atasıdır. O halde ana başlıklarla ne yapılmalı sorusuna değinelim.

Madde 1. Köylü çiftçi ayrımı yapılmalı ve üreten desteklenmelidir. Köyden kente göç, özellikle gençler için cezbedici teşviklerle tersine döndürülmelidir.

Madde 2. Tarım arazileri tarım dışı kullanılamaz hükmü uygulanmalıdır. Boş araziler resen üretime açılmalı, 25-50 yıllık planlamayla tarım arazileri yasal koruma altına alınmalıdır.

Madde 3. Gıda komiteleri tarım paydaşlarından oluşmalıdır.

Madde 4. Büyük Şehirlerde mahalleye dönüştürülen köylere tekrar köy statüsü verilmelidir.

Madde 5. Kuraklığa dayanıklı çeşitler teşvik edilmeli, su kıtlığı olan bölgelerde çok su isteyen ürünler desteklenmemelidir.

Madde 6. Temel girdiler (tohum, gübre, mazot, ilaç, vd.) uzun vadeli birlikte değerlendirilmelidir. Desteklemede çeşit sayısı azaltılmalı ancak tutar artırılmalıdır.

Madde sayısını 99’a çıkarabilirim lakin okura eziyet(!) olur. Bunlar hükümetine ve bakanına göre değişmeden uygulanırsa, “gıda fiyatları neden artıyor” sorusu azalır.

GIDA FİYATLARI NEDEN ARTIYOR?

Meyve, sebze, hububat, et veya herhangi bir gıda maddesi gökten yağmıyor. Tohum, toprak, su, gübre, ilaç, işçilik, hasat, pazarlama gibi süreçlerden geçiyor.

Şimdi; sertifikalı tohum fiyatları yüzde 60, gübre fiyatları yüzde 130, ilaç fiyatları yüzde 60, karma yem fiyatları yüzde 50 civarlarında artınca bunun gıdaya yansıması mutlaka olacaktır.

Üstüne bir de kuraklık var, öyle bir kuraklık ki su kaynaklarının bilinçsizce kullanıldığı ülkemizin %55’ini etkilemiş. Örneğin önceleri ağırlıklı olarak Konya’da görülürken şimdilerde birçok ilde “kör gözüne parmağım” misali ben buradayım diyen devasa obruklardan bile ders çıkaramıyoruz.

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun gıda meselesini beka olarak görenlere ve insanlığın açlık ile terbiyesinden ar edenlere…