
DERSHANELER VE MİLLİ BÜTÜNLÜK
Dershanelerin Eylül 2015’te faaliyetlerine son vermesini ön gören yasa meclisten geçti. Başbakan bu düzenlemenin bir ihtiyaçtan kaynaklanmadığını en sonunda itiraf ederek, kişisel meselelerini nasıl ülke meselesi haline getirdiğini gösterdi.
Kimilerinin sevinç naralarıyla karşıladığı bu düzenleme, en çok o naraları atanların çocuklarına ve ülkenin eğitim kalitesine zarar verecektir.
Bir defa eğitime katkısı olan her müesseseyi desteklediğimi belirtmekte fayda görüyorum. Bir toplumun eğitim düzeyi ne kadar yükselirs,e hayat ve insan kalitesi o kadar yükselir. Gelişmiş ülkeler artık gelişmişlik düzeylerini fert başına düşen milli gelirle değil,eğitim seviyeleri ile ölçüyorlar. Beşeri sermayeniz ne kadar yüksek olursa, medeniyetiniz o kadar yüksek olur.
Şu soruyu herkes kendine sormalıdır, dershaneleri kapatmakla Başbakanı tatmin etmekten başka Türkiye ne kazandı?
Çocuklarımızın daha iyi eğitim almalarının yolu mu açıldı, yoksa üniversite maratonunda tuzu kuru ailelerin çocuklarından daha dezavantajlı duruma mı düştüler? Bu soruya hiç kimse müspet bir cevap veremez.
Daha önemlisi, bu eğitim yuvalarının milli bütünlük açısından taşıdığı önemdir.
Güneydoğu’da insanları milli bütünlüğümüze bağlayan, çocuklarımızı sokaktan alan iki kanaldan biri dershanelerdi. Bugün Başbakanın her fırsatta aşağıladığı cemaate yakın insanların kurduğu dershanelerde yaklaşık 270 bin öğrenci eğitim görüyordu.Bu çocukların kahir ekseriyeti vicdanını terör örgütüne kaptırmayan muhafazakar, vatansever ailelerin çocuklarıydı. Nefsani bir kararla bu çocuklar, -şahsiyet arama –dönemi diye ifade ettiğimiz yaşlarda sokağa bırakıldılar. Mahallenin, sokağın, çevrenin baskısına bu çocukların ne kadarı dayanabilir acaba?
Diğer yandan, daha önce etüt merkezlerine dokunulmayacağı ifade edilmesine rağmen, 12 yaş sınırı getirilerek bu yaştan büyük olanlara etüt merkezlerinin,okuma salonlarının yolu kapandı.On binlerce öğrenci de bu şekilde sokağa bırakıldı. Niçin, cemaati cezalandırıp, Başbakanın nefsini tatmin etmek için. Aslında cezalandırılan millet, ödüllendirilen de Güneydoğu’da yeni mevziler elde etme imkanına kavuşan PKK’dır. Çünkü okuma salonları açıldıktan sonra, Diyarbakır’da taş atan çocuk sayısında yüzde yetmişe varan bir düşüşün olduğunu bizzat resmi makamlar açıklamıştı.
Siyaset bir intikam aracına dönünce ülke ve millete hizmet etmekten çıkar, bir kişisel tatmin ve saltanat aracına dönüşür.Uzun zamandır siyasi iktidar millete değil, boğazına kadar rüşvete, yolsuzluğa batmış olanların emellerine hizmet ediyor.Medya üzerinden olaylar tersyüz edilerek, vatandaşın gerçeği görmemesi için karartma yapılıyor.BDP/PKK sözcülerinin ülkeyi bölme maksadına matuf gayret ve teşebbüsleri gizleniyor. Güneydoğu’da özerklik sistemine geçmek, ülkeyi bölmek için adeta PKK’nın önü açılarak bir emri vaki yapılmak isteniyor. Şartlar olgunlaşınca başka çare kalmadı, özerklik vermezsek bölüneceğiz diyerek ölümü gösterip, bu milleti kansere razı etmenin şartları oluşturuluyor.
Siyaset ülke ve millet için yapılırsa değerlidir.Milletin bekasına zarar verecek bir siyaset biçimi asla tasvip edilemez.Herkes çalıyor, bunlar da çalsın diyen bir toplum,hırsızlığın hem ortağı, hem teşvikçisi olur.Çalanı cezalandıran bir toplumda kimse çalmaya cesaret edemez.Her şey toplumun inanç ve değer yargılarında ne kadar samimi olduğuna bağlıdır.Kendi düşen ağlamaz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.