
Nazım Peker
İsrail’in bu saldırısı Türkiye’ye bir ders olmalı
Sevgili okurlarım! Ortadoğu yeniden kaynamaya başladı. Yıkım, ölüm, gözyaşı insanları korkutuyor.
İşin ilginç yanı, artık sokak çatışmaları, tank ve silah sesleri yok.
İsrail, havadan hedef olarak İran’ın beynini seçti.
Bir gecede, karar verildi ve düğmeye basıldı. İran’ın askeri ve bilimsel liderliği yok edildi. Dünya sessizce seyretti. 13. Haziran 2025 sabahı, savaş ilanı yapmadan, tek kurşun yemeden, İran’a ölümcül bir operasyon gerçekleştirdi. İran hava kuvvetleri neden tek uçak kaldıramadı hayret!
Sonuç;
İran Genelkurmay Başkanı,
Devrim Muhafızları Komutanı,
Hava Kuvvetleri Komutanı,
20 üst düzey komutan,
6 bilim insanı öldürüldü. Bu bilgileri Reuters, AP, BBC gibi haber ajansları doğruladı. İşin ilginç olanı bu insanlar, cephelerde değil evlerinde, yatak odalarında, uykularında, eşlerinin koynunda öldürüldü. Buna sadece bir saldırı denemez bu, bir mesajdı. Bu bir zekâ gösterisiydi.
Mossad ve İsrail Savunma sistemi, İran’ın gövdesini değil; ruhunu, beynini hedef aldı. Bunu nasıl yaptı? İran’a önceden gizlice yerleştirilmiş ajan ağı, uydu destekli mini Siha filosu, ajanlardan alınan konum bilgisi, gecikmesiz nokta atışları ve sonuç: İran’ın tepe yönetiminde mollalardan başka neredeyse kimse kalmadı.
Gelelim ikinci noktaya:
İran neden bu kadar gafil avlandı, neden bu kadar savunmasızdı, neden İran jetleri havalanmadı?
Çünkü:
Mollalar yönetimindeki İran, kadınlarla, saç-sakal kılla uğraşıyordu: İç istihbarat zayıftı, sistem liyakatsızdı, baskıcı rejim halkın desteğini kaybetmişti, teknoloji üretememiş ve dışa bağımlıydı, bilimi mollalara feda edilmişti. En acı ve kötü olanı da tehditleri ciddiye almamıştı, hazırlıksızdı.
İran yönetimi içe dönük kapanmaya programlanmıştı. İnşallah İran, fiziki olduğu gibi, psikolojik olarak da çökmemiştir.
Türkiye bu saldırıdan ne öğrenmeli?
Dostlukla yaşanan bir coğrafyada, her an düşmanca bir senaryo yaşanabilir. Sınırlarımız “Yol Geçen Hanı “olmaktan kurtulmalı. Kaçak geçişler önlenmeli, gelenlerin cinsi, cibilliyeti, iç ve dış ilişki ve bağlantıları tespit edilmeli, yeni göç dalgaları sınırda durdurulmalı. Demografik yapımız hassas, güvenliğimiz tehlikeli, zayıflamış ekonomik olarak kırılgan bir ülkeyiz.
Etrafımızda olup-bitenleri bir haber olarak okursak, bize bir şey olmaz dersek, İran gibi hazırlıksız yakalanabiliriz Tanrı korusun. Ne yapmalıyız?
Milli istihbarat yapımızı güçlendirmeliyiz, Sadece dışı izleyen değil, içi de koruyan bir yapı kurmalıyız, SİHA, elektronik harp, siber güvenlik artık klasik silahlardan daha önemli. Sınır güvenliğimiz yeniden yapılandırılmalı. Savunma sanayimizi daha ileri noktaya taşımalıyız, sığınmacı ve göç politikası, milli güvenlik endişesiyle yeniden yazılmalı, kesin kontrol sağlanmalı, toplumsal akıl ve ortak bilinç oluşturulmalı, siyasetin kırıcı, ayrıştırıcı ve nefret dili terk edilmeli, bu asil millet gerçek tehditler konusunda eğitilmeli, genç kuşakların bilim ve teknolojide önleri açılmalı, gereken destekler verilmeli.
Atatürk’ün mirası en büyük güvenliğimiz: “ Yurtta sulh, cihanda sulh-Yurtta barış, dünyada barış” ilkemiz olmalı ama sadece barış değil, stratejik dengeyi de korumalı ve öğretmeliyiz. Ortadoğu bataklığından uzak durmalı, hurafelerle değil akla ve bilime önem vermeliyiz. Sloganlarla değil, mantık, akıl ve bilimle yönetilmeliyiz.
Sevgili okurlarım! Şunu asla unutmayalım. Hiçbir savaşın kesin galibi yoktur; az zarar göreni ile çok zarar göreni vardır. İran zarar görüyor da İsrail görmüyor mu? Tel-Aviv, Kudüs, Hayfa yanıp-yıkılmıyor mu? Netanyahu neden ailesini Atina’ya kaçırdı? İsrail halkı bombardımanın altında kaldı.
İsrail 27.817 Km2 yüzölçümü olan yaklaşık 10 milyon nüfuslu bir ülke iken İran, 1.648,195 Km2 yüz ölçümü ve 90 milyon nüfuslu bir ülke. İran yüzölçümü olarak İsrail’in 60 katı, nüfus olarak 8,5 katı. 1.648,195 km’lik bir alana düşen bombanın etkisiyle, 27.817 km’lik bir alana düşen bombanın etkisi ve psikolojik durumu aynı olur mu? İsrail’in İran’a saldırması aslında akıl dışı olması gerekir. Teknik olarak da akla ve bilime uygun değildir.
Bu savaşın galibi, “Moral Üstünlük” olacaktır.
İran biraz daha direnir ve karşılık verirse Netanyahu İsrail’den kaçabilir; ailesini kaçırdığı gibi. Kaçmaz ise de iktidarda kalması olanaksız olur. Günlerce sığınaklarda fareler gibi yaşamaya zorlanan İsrail halkı, buna ne kadar dayanabilir? Demir Kubbe güvencesi de çöktü. Ülkelerin Demir Kubbesi, yurttaşlarının birbirlerine, yurttaşlarının yöneticilerine, yöneticilerinde yönettiklerine güvenmesi ve sunduğu refahtır.
İsrail, ABD’nin taşeronu, haçlı zihniyetine sahip Batı ve Emperyalist güçlerin ileri karakolu durumundaki korsan ve kurumsallaşmış terör örgütüdür.
Arkasında “Yürü koçum kim tutar seni” diyen Yahudi diasporası ve emperyalistlerin güçlü bir finans ve lojistik desteği vardır.
Ben konunun uzmanı ve yetkilisi değilim. Ama yaşananlara ve deneyimlerime bakarak söylüyorum; coğrafya ve nüfus bir ülkenin en önemli iki stratejik unsurudur.
Vietnam’ı Vietnamlılara, Afganistan’ı Afganlılara teslim etme zorunda kalan emperyalist Batılılar, İran’ı asla yenemeyeceklerine inanıyorum. Yeter ki İran, din taassubundan uzak kalıp akıl ve bilime yönelsin. Molla rejimi slogan siyasetinden ve zafiyetten uzaklaşsın, liyakatı, hukuku, insan haklarını ve hakkı öne alsın, kadınlara serbestçe yaşama hakkı tanısın, komşularına rejim ihraç etmesin.
Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler. Akıl, bilim ve adalet.15.06.2025
Esen kalınız.
Eğitimci-Yazar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.