
ÖZERKLİK ÇIKIŞI VE İKTİDAR
Demirtaş nihayet çözüm sürecinin bizi nereye götürdüğünü, “seçimden sonra özerklik ilan edeceğiz” diyerek açıkladı. O söylemese bazıları hala bunun bir barış süreci olduğuna inanmaya devam edecekti. Hala da buna inanan gözü önünde cereyan eden olayları kavramaktan aciz geniş bir kesim var. Halbuki baştan beri kurgu Güneydoğu’nun alıştıra alıştıra özerk bir yapıya kavuşturulması üzerine kurulu. Oslo’da da ana dille eğitim isteyen PKK’lılara görüşmede bulunan MİT mensubunun,” ne ana dili, size otonomi vereceğiz, istediğiniz dilde eğitim yaparsınız,” dediği tutanaklar yayınlandığında ortaya çıkmıştı. Gelinen noktada o zaman basına sızanların bir iddiadan ibaret olmadığı adım,adım Türkiye’nin bölünmeye götürülmesinden anlaşılıyor.
İşin en garip yanı, çocukları için neredeyse yargıya, emniyete kilit vuracak kadar hassasiyet gösteren çevrelerin Demirtaş’ın sözlerini duymazdan gelmeleri. Siyasi iktidar milletin hukukunu korumakla görevlidir. Bu açık ihaneti kimse susarak,görmezden gelerek geçiştiremez. Bahçeli’nin Bursa mitinginde birkaç kişi, “öl de ölelim, vur de vuralım” dediği için fezleke hazırlayanlar, nedense BDP sözcülerinin ülkeyi kaosa,bölünmeye götüren sözlerini hiçbir zaman görmediler.
PKK ve Apo’yu en yakından tanıyan isimlerden biri hala Diyarbakır cezaevinde yatan Şemdin Sakık. Sakık son yazdığı “Çözüm Süreci” isimli kitapta aldatılıyorsunuz, bölünüyorsunuz diye adeta siyasi iktidara vakıayı görmesi için yalvarıyor. Şu satırlar ona ait;” Cizre’den başlayan ve İran sınırına dayanan büyükçe bir bölge örgüte bırakıldı,şu anda silahlı militanlar kırsal alanın tümünde cirit atıyorlar.Murat Karayılan bile şu anda Oramar bölgesinde üstlenmiş,sözde ordu kurma çalışmaları yürütüyor. PKK tarihi boyunca Türkiye topraklarında yakalayamadığı hareket özgürlüğünü ilk kez -Çözüm süreci- palavrası sayesinde elde etti. Dağlar artık birer eğitim kampı değil,aynı zamanda birer yönetim karargahı olarak da kullanılmaya elverişli hale geldi. Komşuları bir tarafa bırakalım,Misak-ı Milli sınırları elden gidiyor.Bence Doğu,Güneydoğu ve Güney sınırlarımız derinlemesine,hem de çok derinlemesine Türkiye’nin olmaktan çıkmıştır ”
Sakık’ın geçmişine bakılarak yazdıklarına dudak bükenler olabilir.. Ama bu satırların yanlış olduğunu kim söyleyebilir? Esas olan sözün sahibi değil,sözün doğruluğudur.Gelinen noktayı görmek için illa örgütü çok iyi tanıyan birinin şahadetine ihtiyaç yok. PKK/BDP ikilisi Türkiye’nin altını oyuyor hep beraber seyretmekle iktifa ediyoruz.İktidar bölücülüğü önlemek için elindeki estrümanların hiç birini kullanmıyor. 17 Aralık’a dönük komplo teorileriyle gerçek tehdidi gizlemeye çalışıyor. Başbakan gazetecilere, savcılara, bacak bacak üstüne atan polise laf yetiştirebiliyor. Nefsi ve ailesi ile ilgili durumlarda kimseyi cevapsız bırakmıyor. Ama söz konusu BDP’nin sorumsuz davranışları oldu mu, bütün dikkatini bilinçli bir şekilde kaybediyor. Bu mesele böyle susarak, görmezden gelerek,Güneydoğu’da fiili bir durumun yaratılmasını bekleyerek çözülemez. Türkiye’nin bir taşına halel gelmesi halinde hiç kimse oturduğu yerde duramaz. Sakık bile, Devlet hiçbir muhatap tanımadan (PKK’yı muhatap almadan)bölge insanının sorunlarını çözmelidir derken, iki de bir vatan toprağında operasyon yaptırmayız diyerek mangalda kül bırakmayanların bu kadar bile duyarlı olmamaları acı değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.