
POLİS BIRAKMIŞ,HIRSIZ BIRAKMIYOR.
Bir arkadaşım anlattı; bundan 30-40 yıl önce babası bir camiye namaz kılmaya gidiyor. Abdest alırken bir hırsızın abdest alan bir başkasının cüzdanını yürüttüğünü görüyor.Abdesti bırakıp yalınayak hırsızın peşine düşüyor. Uzun bir koşudan sonra hırsızı 300-400 metre ötede yakalayıp biraz da hırpalayarak caminin abdesthanesine getiriyor. Cüzdanı çalınan vatandaş orada. Hırsızdan cüzdanını alıp arkasına bakmadan uzaklaşıyor.Bizimki hırsızla baş başa kalıyor. Alıp karakola götürüp bu adam hırsızlık yaptı dese ortada cüzdanı çalınan yok.Bıraksa bir dert.Düşünüp, taşınıp hırsızın arkasına bir tekme vurup bırakıyor.
Arkadaşım babam ne zaman bize nasihat verse çok içerlediği bu olayı anlatır, oğlum onun bunun ipiyle kuyuya inmeyin ortada kalırsınız derdi,diyor.
Bu olayı niye anlattım.Seçimde ortaya çıkan tablo tam da bu hadiseye uyuyor. 17 Aralıkta büyük bir yolsuzluk olayı ortaya çıkarıldı.Yolsuzluğun, rüşvetin çapı o kadar büyüktü ki neredeyse topyekün milletin cüzdanına musallat olunmuştu. Belgeler, ses kayıtları,zanlıların ithamlar karşısındaki tavırları olayın zanlıların iddia ettiği gibi bir komplo olmadığını gösteriyordu. Hırsızı yakalayanlar iyi bir iş çıkarmanın huzuru içinde milletin teveccühüne mazhar olacaklarını beklerken, 30 Mart’ta bunun tam aksi oldu. Vatandaş hırsızı yakalayanları ortada bırakıp gitti. Uzun emekler sonucu hırsızı yakalayanlar onunla baş başa kaldılar.
Arkadaşımın babası bugünkülere göre çok şanslıymış. Çünkü o hırsızın arkasına bir tekme vurup işine gücüne dönmüştü. Bugünkülerin öyle bir şansı yok, zanlı yakalarına yapışmış sizi yok edeceğim diyor. Yakalayan bıraktı, hırsız bırakmıyor onları. Hanesine, cüzdanına el uzatılanlar ise tam bir akıl tutulması içindeler.Hırsızla polisin kavgasını ahmakça bir hırsız tarafgirliği içinde seyrediyorlar.Hırsızı cesaretlendiren de bu.Arkasındaki desteğe bakıp muhtemelen az bile çalmışım diye iç geçiriyordur.
Herşeyin tersine döndüğü, propagandanın gerçeğin yerini aldığı bir ülkede manevi değerler belirleyici olma özelliğini kaybeder.Daha kötüsü insanların batılı hak zannedecek derecede değer aşınmasına uğramasıdır. Yanlış bilerek bir eyleme destek olmakla, yanlışı doğru bilerek bir icraata destek olmak aynı şey değildir. Birincinin kurtulma ihtimali vardır, doğruyu gösterince yanlıştan uzaklaştırabilirsiniz. Ama değerleri ters yüz edilmiş,kıblesi şaşmış insanlar için bu daha zordur.
17 Aralık’tan beri böyle bir süreç yaşanıyor.Cürm-ü meşhut halinde yakalananlar,kendilerini yakalayanlardan hesap soruyor.Yürütme elindeki imkanları giyotin gibi kullanarak hukukun ve vicdanın gereklerine göre davrananları acımasızca biçiyor.Yolsuzluk, rüşvet,hırsızlık, ihaleye fesat karıştırma idarenin koruması altına alınıyor.Polis,” ben ettim, sen etme” noktasına getiriliyor.Bunun sonu, bütün kıymet hükümlerini kaybetmiş,Yargısı hadımlaştırılmış,hukukun üstünde yeni bir dokunulmazlar sınıfının oluşturulduğu bir Türkiye’dir.Hukuksuzluğun Hukuk halini aldığı böyle bir ülkede huzurdan, birlikten eser kalmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.