
SİYASET VE NEFRET DİLİ
Siyasetçiler çağın starlarıdır, her davranışları insanlar tarafından dikkatle takip edilir. Söyledikleri her söz toplumda şu veya bu şekilde etki bırakır. Onun için siyaset her meslekten daha fazla dikkat ve sorumluluk isteyen bir iştir..Söz ve davranışlarında gerekli özeni göstermeyenler toplumda yeni fay hatlarının,yeni çatışma alanlarının oluşmasına vesile olurlar.
İki hafta sonra Türkiye yerel seçimlere gidecek.Dolayısıyla liderlerin daha bir dikkatle takip edildiği,parti mensubiyetlerinin daha keskinleştiği bir dönemden geçiyoruz.İnsanların kolayca tahrik edilebileceği,kışkırtılabileceği bir dönem.
Siyasetçinin kumaşı böyle dönemlerde belli olur.Ülke,millet menfaatlerini oy kaygısının üzerinde tutanlar, ona göre bir politik dil ve siyaset biçimini seçerler.Doğru olanda budur.Çünkü siyasetin görevi, problem çözmek,sorunlu alanları mümkün olduğunca yok etmektir. Kendisi sorun olmaya başlayan bir siyaset biçimi, kendisini de toplumu da tahrip eder.
Son üç günde Türkiye üç cenaze uğurladı.Gezi olaylarında yaralanan Berkin hayat mücadelesini kaybederek çocuk yaşta dünyaya veda etmek zorunda kaldı. Askerden geri dönmüş olan Burak Can karanlık odaklar tarafından öldürüldü. Bir polisimiz ise Tunceli’de olaylara müdahale ederken kalp krizi geçirerek şehit oldu.
Üç olayın da kullanılan siyaset diliyle yakından alakası var. Nefret dilinin tetiklediği tepkiler birikerek toplumsal muhalefete dönüştü. Bundan yararlanmak isteyen örgütler, servisler de işin içine karışınca ortaya bu tablo çıktı.
İllegal örgütler için her politik yanlış bir istismar aracıdır.Sandık yoluyla gelemeyeceğini bilenler sokaktan medet umarlar.Ancak sokağı toplumsal muhalefetin merkezi haline getirmek isteyenler paradoksal bir şekilde iktidarı güçlendirirler.Toplumu kaosla istikrar arasında bir tercih yapmaya zorladıkları için gerçek anlamda müesses nizama hizmet ederler.
Toplumdaki istikrar arayışını bilenler zaman,zaman bu örgütler içerisindeki elemanlarını harekete geçirerek –tepki uyandırıcı- eylemler yaptırırlar.Karşıtlıklarını sağa sola saldırarak ifade eden bu tipler kitleleri iktidarın yanında pozisyon almaya iterek onu daha da tahkim ederler.Benzer bir olay Kabataş’ta yaşandı. Geziciler başörtülü kadına saldırdı diyerek ortalık velveleye verildi.Bizim hepimize biz gidersek bu başörtüsü düşmanları gelecek imajı verildi. Onlar gelmesin diye iktidara destek olmamızın gerektiği bizzat hadisenin kendisiyle telkin edildi.Aidiyet bağları gevşeyenlerin aidiyetleri perkiştirildi. Sonra ne oldu, bu olayın sanal bir operasyon olduğu ortaya çıktı. Pekala bunun gerçeği de yapılabilir.Çünkü illegal örgütler istihbarat servislerinin meşcereliğidir.Devşirilmiş birkaç elemanla bu tip operasyonlar yapmak her zaman mümkündür.
Şu örgüt şunu yapmış, bu örgüt bunu yapmıştan daha önemli olan siyasetçilerin dilidir.İllegal örgütler ancak böyle bir dilin oluşturduğu kışkırtılmış bir zemin varsa başarılı olabilirler.Siyasetin her veçhesiyle sağduyu telkin ettiği bir ülkede psikolojik operasyon yapmak kolay değildir.
İtiraf etmek gerekirse muhalefetin –diline- çok dikkat ettiğini, adeta iktidar sorumluluğuyla hareket ettiğini söylemek mümkün MHP Lideri Bahçeli,Başbakan’ın tahriklerine rağmen itidal telkin eden duruşunu korudu. Kılıçdaroğlu ve Destici’de bu seçim kampanyasında hep sağduyulu bir çizgide kaldılar. Başbakan ise bir muhalefet partisinin lideri gibi hareket ediyor.Her seçim önüne koyup kelimelerle yumrukladığı sanal düşmanlarına bir yenisini daha ekledi. Bu defa dönüp, dolaşıp cemaati dövüyor. Kişisel problemlerini aynı iman havzasından beslenen toplumsal tabana taşıyarak onları birbirine düşman etmekten çekinmiyor. Nefret dili nefret üretir.Son günlerde yaşanan gerilimlerin ardında bu nefret dilinin etkisini de unutmamak lazım. Keşke Sn Başbakan evladını kaybetmiş şu Burak Can’ın babası kadar sorumlu davranabilse.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.