
YARGININ İFLASI
Son tartışmalar, hukuk devleti olmanın ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu bir defa daha gösterdi.
Hukuk devleti olsaydık ne kasetlere, ne de son yasal düzenlemelere ihtiyaç olurdu.
Kimse yargı erkine dokunmaya cesaret edemeyeceği için, kimse bunlardan yargı hesap sormaz, bari kasetleri sızdıralım diye düşünmezdi.
İki aydır olup bitenlerin özeti budur: Tarafsız yargı yok edildiği için, olay maşeri yargı veya vicdani yargı diye ifade edebileceğimiz alana taşındı. Mahkemelerin yargılayamadıklarını toplumun yargılayabilmesi için eldeki bilgiler medyaya servis edildi.
Bu enformasyon biçiminin bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor.
Kiminin gayri ahlaki, kiminin gerekli bulduğu bu sürecin çok şeyi değiştireceğine şüphe yok.
Türkiye bugün kesinlikle 17 Aralık’tan farklı bir noktadadır.
Ceza alıncaya kadar kişinin masum sayılacağına dair ilkeyi elbette ıskalamıyorum. Ama bu kural yargının bağımsız olduğu, hukukun herkesi ve her işlemi denetlediği ülkeler için geçerlidir. Ortada bağımsız bir yargı yoksa, zaten suçluyla masum arasında bir fark da yoktur.
Zarrab ve bakan çocuklarını birkaç haftada serbest bırakan bir Yargı’nın bağımsız olduğu söylenebilir mi? Herkes kendi yargısını kurarsa yargı milletin olmaktan çıkar ve patronajı altında olduğu kişi veya grupların hizmetine girer.
Zarrab kararı bunu tedai ettiren bir karardır. Bir dilim baklava için yıllarca hapis yatılan bir ülkede, milyon dolarlık rüşvetlerin görüntüleri ortada dururken jet hızıyla tahliye kararlarının çıkması son derece manidardır. Daha vahimi 25 Aralık operasyonu ile ilgili iddialardır. Üç savcının verdiği kararla Emniyetten delillerin imha edilmesi istendiğini kaç gündür gazeteler yazıp duruyorlar.
Savcıların önüne sadece yasal dinlemelerin kayıtları gelir. Bir ses veya görüntü kaydını imha edebilmek için ya tapelerde bir suç unsurunun bulunmaması,yahut şüpheli hakkında kovuşturmaya gerek olmadığına dair verilen kararın kesinleşmiş olması gerekir. Nitekim CMK 135. ve 137. maddelerde dinleme lkayıtlarının niçin ve nasıl imha edileceği açıklanmıştır. Ortada böyle bir durum yokken iletişim kayıtlarının imha edilmesi doğrudan doğruya suçun üstünün örtülmesi demektir. Delilleri karartarak insanları yargının pençesinden kurtarmak mümkündür ama bu yolla vicdanlardan kurtarmak mümkün değildir.
Yargıyı siyasallaştıran her adım devletle toplum arasındaki mesafeyi açmaya yarar.
12 Eylül referandumu, bu mesafeyi kapatmak, devletle milleti buluşturmak için atılmış büyük bir adımdı. Şimdi tekrar milletin hizmetinden siyasi iradenin hizmetine dönen bir yargı erki inşa ediliyor. Türk milleti adına karar veren bir müessese, kişiselleştirilmiş bir siyasi iradenin hasis emellerine hizmet eder hale getiriliyor. Yargı,yasama ve yürütme tek elde toplanıyor.Bunun adı ne demokrasi, ne hukuk devleti, ne de cumhuriyettir. Bu, düpedüz bunların hepsine birden veda etmektir. Bugünün dünyasında iktidarı sürdürmek için hukukla oynamak, iktidarın ömrünü kısaltmaktan başka işe yaramaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.