İnsanız Umutsuzluğa düştüğümüzde olur, melankolik hallerimizde,

İşte o zaman aklıma hep Barış Manço Begin 'Benden öte benden ziyade' şarkısı gelir. Bu hayat belki 50 belki 80 yaşında olsan da bitecek asıl olan ben mi diyeceksin benden ziyade Budunum mu,
Türk Milliyetçisi olarak 'ben' demeyi kanıma ar sayarım.
Benden ziyade demenin huzuru varken.
Benden ziyadeler bugün bala yarında ziyadesiyle Türklüğü hakkıyla yaşatıp, kendinden sonraki uruguna da yaşatacaklar. 
Türk Milliyetçiliğinin önüne set çekilmeye, marjinal gösterilmeye çalışılsa da, yok sayılıp mezarlıktan geçerken korkudan türkü söylense de
Selenge suyu gibi,
Kara devranı, devşirme düzeni, yoz kültürü, batı ve bedevi asimalasyonununu yıka yıka geliyor.
Tüm kalbimle inanıyorum  çevremde gözlemliyorum.
Benden öte benden ziyade diyenlere selam olsun.
Türkçülük ki;
Ben demeyip Budun diyenlerin derdidir.
Ve biz,
Bizi biz yapan diğerlerinden ayıran o derdi seviyoruz.
Sevdiğimiz içindir ki;
Hiç görmediğimiz Ötüken'i özlüyoruz, gece Anadolu'da yatıp sabah Urumçi'de uyanıyoruz, Tebriz'de yılkı atına binip Köktegay'da soluklanıyoruz.
Umudumuz bakidir,
O son Türk kurgana girmedi, Kürşat Atam atından düşmedi.
Kundaktaki Türk balaları daha pusat kuşanmadı.


Bir Şad, Kırk Çeriye Ululama
Altay’ın ardından patladı mavi şimşek
Aksakallı adbirilgenin kemiği sızladı
Sızladı, 
Pusat yarasının yağı karası
Beyaz adgır kişnedi
Kıl yurdun ardında, Oğlunun balbalına bağlı
Ötüken’in tavından
Öksökö kuşunun hızından
Çuluk Kağanın sürüsünden, alnı beyazdan damlalı
Yine böyle bir kündü
Atabeği,  Onbaşı Gök Börü’nün gittiğinde
Balacaydı, boyu pusattan kısa, omzu yaydan ufak
Baturgandı Atası
Kan tüküren kızılcık şerbeti deyen
Uzun saçlı, baydan çehreli, kara gözlü, gargı boylu
Böyle bir iklimdi, 
Cebesini sırtına vurduğunda, son kez onu kucağına aldığında
Tunç teninin kokusu hala burnunda, ellerinin sıcağı yetmiş yıllık sırtında
Son kez baktı oba Çerilere, bir erten vaktiydi
Son kez baktı,
Analar, atalar, katunlar, balalar, beyaz bulutlar, karakeçiler
Kırk Çeriye ve bir Şad’a
Esrik oldu yeni gelinler, bal gözlü evdeşler
Sürdüler kısrakları, Kırk bir Noyan
Steplere, ardından Siganfu’ya ezdi Çin’e
Arkalarına bakmadan, vedalaşmadan zinhar ağlamadan
Şad dediğin; 
Çuluk Kağanın oğlu, Şu Tiğin,
Yer dediğin Ötüken, Gök dediğin Çadır, inanç dediğin Gök TENGRİ
Atın üzerindeki Kürşat, bir avuç ateş, tini esrigün
Aşina soyundan, Göktürk Devletinden
Çin Kalesindeki esir eçisi
Tung Yabgu’yu, soydaşlarını azat etmeye baş koyan
Bir tan vakti vurdular yola
Tank hanedanını yıkmaya, Çin yurdunu yakmaya, tutsak andaları azatlamaya
Kale dediğin tamu, ıdaçu dediğin on bin, Çin dediğin  milyonluk ateş
Kırk Çeri birbirinden irkit, birbirinden Aral suyu
Kaç kün sürdü yol bilinmez
Atların üzerinde kırk bir kakığan, 
Heybelerinde pastırma, bir kırma kımız, bir avuç baldıran zehri
Ne vakit durdular ne vakit yediler ne vakit içtiler bilinmez
Bir gece girdiler Kaleye ortasındaki Saraya
Hanedanı derdest edip, esir TÜRK’lerin kıcırını almaya
Patladı yağmur ansızın, iliğe işleyen, pusatları eriten,nehirleri kabartan
Kutgaru verdi Kürşat
Gürledi Çerilerine
Çelik çomak arkadaşlarına, saldırın saldırın, ölün ölünde dönmeyin
Kurt gibi saldırdılar binlere, omuzları birbirine değerek
Çift oluklu eğri pusat Azrail oldu, demir Afşin Ergenekon’un yüreği
Bir öldürdüler, elli boy verdi, elliyi budadılar yüzeli baş çıktı her bir gövdeden
Kan ektiler o gece Çin toprağına, kan akıttılar sarayın çeşmelerinden zamanlara
Düşman bitmedi, gece bitmedi, yağmur hiç mi hiç dinmedi
Bir bir düştü garındaşlar
Hilal bıyıklı noyanlar, budayı korkutan, kut verilen Alpler
Geri çekildiler
 Vey nehrinin kenarına, soluklanıp  bir daha bir daha koşmaya
O gece Vey okyanus, boyu ejderha
Son kez vuruştu
Sağ kalan on çeri Vey’in kenarında, Vey şahit oldu bir kere daha  TÜRK’ün öktesine
En son Kürşat kaldı atının terkisinde, son çerisini de uçmağa uğurladığında
Son çeri dediğin Atasıydı, 
Onbaşı Gök Börü, kıl yurdunun direği, bozkurt çehreli babası,atası
Kürşat’ta öldü sonra
Atının terkisinde durarak bir elinde pusatı diğer elinde hürriyet
Gece gördü, toprak gördü, TENGRİ hep bildi
Kürşat öldü ama asla düşmedi
Kırk çeri, kırk yürek, kırk TÜRK ve bir Kürşat, tarihe kazıdılar TÜRK’ün kudretini
Böyle bir kündü; 
Esir TÜRK’lerin obaya döndüğünde, kut verilen GÖKTÜRK Devletinin bir daha kurulduğunda,
TENGRİ Dağının ardında başladı yağmur, doğruldu yerinden asasına dayanarak
Onbaşı Gök Börünün oğlu, Göktürk Ordusunun emektarı Yüzbaşı Süledi Alp 
Usul usul yürüdü
Atası
Onbaşı Gök Börü gibi
Gözünde bir damla yaş, 
Ciğerinde sönmeyen kırk bir pare yangınla…