Bugün parti büyütmeyi değil, bir parti nasıl küçülür,  nasıl yerinde sayar, bunu konuşacağız.

Türk siyaset literatürüne sarı muhalefet kavramını sokan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ bunu çok sık dile getiriyor, sizce neden? Siyasi partiler bir tüzel kişiliktir ve kurulurken sözleşmesini Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasal kurumuyla yaparlar. Orada amacını ve varlık sebebini, bir sözleşme halinde sunar ve kayıtlı bir belge haline getirir. Parti bu şekilde kurulmuş olur. Siyaset, vatandaşı bulunduğunuz ülkenin insanlarına hizmet amacı ile kurulur ve yapılır. Nihai hedef iktidar olmaksa da iktidar olmadığında görevi bitmez. Aksine iktidarı denetlemek, kamuoyunu bilgilendirmek ve bilinçlendirmek gibi ulvi bir görevi üstlenir. Siyasi partiler kurulurken kadrolarına, yönetim şekline, açıkladıkları projelere baktığınızda, gelecekte iktidar olması ihtimalinde ülkeyi nasıl yöneteceğine dair en büyük ipucunu verecektir.

        İncelediğimizde iktidarı eleştiren muhalefet partileri, kendi partilerini nasıl yönetiyor, adalet ve hukuka ne kadar riayet ediyor, ahde vefaya, liyakate ve emeğe, kutsal değerlere ne kadar saygı gösteriyor gibi soruların yanıtlarıyla kolay anlaşılabilecek ve ileriye dönük yerinde izlenimler elde edilecektir. Denebilir ki bu ülkede beceriksiz bir iktidar uzun yıllar boyunca yerini koruyabiliyorsa, burada en büyük suçlu muhalefettir. Muhalefet, iktidarın işini kolaylaştıracak, ona yol verecek ve gündem değiştirme algısına hizmet edecek şeyler yapmamalıdır. İktidarın ateşine odun taşımamalıdır. Aksi takdirde hem kendi partilerine hem hizmet edeceklerine yemin ettikleri millete ihanet etmiş olurlar.

      Bugün Türk siyasetine, Türkiye’de olup bitenlere baktığımızda, esasında en kolay siyaset yapabilme imkanı muhalefetin elinde olmalıydı ama muhalefet vatandaşa, partililerine, gerektiği şekilde güven vermeyince, ya olduğu yerde saydı, ya da hak ettiği şekilde büyüme gösteremedi.

    Burada “sarı muhalefet kimdir”,  “sarı muhalefet hangi partilerdir”, “en kötü sarı muhalefet hangi partilerdir” şeklinde SORULAR sormak icap eder ve bunlara da cevap aramak şarttır. Türkiye’de demokratik bir zeminde siyaset yapmak mümkün değildir. Mevcut siyasi parti yasası hiçbir partinin demokratik hukuk çerçevesinde yönetilmesine asla izin vermemektedir. Bunun üstüne genel başkanlığı ve genel merkezi bir şekilde ele geçirmiş insanlar tarafından siyaset yönetiliyor ise, Türkiye’de yaşadığımız gerçekliğe göre konuşmak gerekirse siyaset seçmenin umudunu tüketmektedir. Tam da bu yüzden hala 20 yıldır ülkeyi soyup soğana çeviren beceriksiz bir iktidar, mevcut muhalif partilerin hepsinden daha güçlü gözükmektedir. Vatandaş tarafından hala çaresizce seçenekleri olmadığı hissiyle iktidara destek verme mecburiyetinin arka planında bu beceriksiz siyaset ve muhalif partiler vardır.

    Siyasi partilerde yabancı olmadığımız kavramlar arasında, “düşük profil” kavramı mevcut siyasetin ürettiği bir kavramdır. Siyasette uyumlu ve uyumsuz kavramı da tek adamlık ünvanını besleyen bir unsur haline getirilmiştir. İradesini ipotek altına vermeyen, soran, soruşturan, araştıran, konuşmaktan çekinmeyen siyasetçi tipi, uyumsuz, dengesiz, disiplinsiz şeklinde yaftalanmaktadır. Bu yüzden dikkat ederseniz gerek siyasette gerekse siyaseti takip eden gazeteciler ve aydınlar dünyasında da durum aynıdır. Televizyonlara baktığınızda tartışma programlarında, emme basma tulumbası gibi körler sağırlar birbirlerini ağırlar şeklinde milleti aldatma konuşmaları dönmektedir. Böyleleri siyaseti kendi çıkarlarına hizmet eden bir araç haline getirmişlerdir. Böyle bir ortamda bir siyasi parti büyüyemiyorsa, en büyük kusuru liderinden başlanarak, kendi yapılarında, sistemlerinde aranmalıdır.

     21. yüzyılda her şeyin bir tek adama endekslendiği bir yönetim anlayışı ne olursa olsun desteği ve sempatiyi hak etmemektedir. Gelişmiş ülkelerde sayısız Düşünce kuruluşu (Think tank) varken ülkemizde yok denecek kadar az olmasının bir sebebi de siyasetin tek adamlarca yönetilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu tip kuruluşlarla ortaya öngörü koymak için iyi kötü olası senaryoların tümünü masaya yatıran ve bunu seslendiren kuruluşların önü açılmalıdır. Bu ise tek adamlık anlayışında siyasetin huzurunu ve düzenini bozan bir şeydir. Çalışkan insanlara, hesap soran, tartışan insanlara, hayat hakkı tanımak tek adamlığın dibine dinamit koymak gibi bir şeydir. Bunun içindir ki yazımın eleştirisine muhatap tabii ki mecliste güçlü bulunan siyasi partiler ve önümüzdeki seçimlerde güçlü bir şekilde mecliste temsil edilme ihtimali olan partilerdir.

    Ama unutmayın ki sadece Ankara’da Genel Merkezi olan, teşkilatları olmayan particikler de bu düşüncelerimin muhatabıdır. Açık söylemek gerekirse kurucusu olduğum Zafer Partisinin bile kuruluş felsefesini, tüzüğünü, imzalarken okumadım. Daha yeni okuduğum bu tüzüğü eğer o gün okumuş olsaydım, yüzlerce yanlış bulur ve pek çok şeye itiraz ederdim.

      Burada biraz tebessüm etmenizi sağlayacak, Zafer partisinde geçen bir anımı paylaşarak yazıma son vermek istiyorum. Zafer Partisi henüz kurulmamış, ismi konmamışken, kurucu kadroyu İstanbul Hilton otelinde bir araya getiren Genel Başkan Ümit Özdağ, herkesi mikrofonla sahneye takdim etti. Herkesin bir fikri vardı, başarıları vardı ve geçmiş hikayeleri vardı. Bunları anlatarak o kişilerle tanışmamızı sağladı. Bana sıra geldiğinde Ümit Bey:  “İsmail Türk, MHP’de ilk muhalefeti başlatan, iyi partide ilk muhalefeti başlatan kişidir” şeklinde anlatırken herkes dönüp bana baktı. Sonrasında kürsüden: “İsmail Başkanım burada muhalefet yapmayacaksın değil mi?” diyerek salondaki herkesi güldürdü.

     Daha sonra partimizin kuruluş aşamasından  sonraki divan toplantılarından birinde kalkıp konuşma yaptım: “Zafer Partisi Türkiye’nin önümüzdeki 30 yılında olmak zorundadır, bu bir ihtiyaçtır, eğer fikrî bir sapma olmazsa asla bir gereksiz huzursuzluk ve disiplinsizlik yapmayacağım. Ancak aksi olursa diğer partilerdeki gibi kolay bırakmayacağım, kavga ve mücadele edeceğim.” dedim. Aradan bir seneden fazla geçti. Bakıyorum, ben hala aynı yerdeyim. Zafer Partisi Genel Merkezi’nde, bizde eleştirecek şeyler yok mu, diye soracak olursanız, çok var diyebilirim. Ama daha yeni kurulan bir parti olarak seçim üstü bunları konuşursak ne fayda sağlar, sorusunda emin olamadığım için bazı şeylerin düzelmesi adına sessizce mücadele etmeyi tercih ediyorum. Evet, kenarından da olsa ilk Zafer Partisi ve Genel Başkanını eleştirme yazımı yazmış oldum. Umarım surda bir gedik açmış oluruz, diyerek hepinize saygılar sunarım.