
İsmail Türk
Hainler ve Satılık Yerli işbirlikçiler
FETÖ’nün sadece bir yapı değil, bir zihniyet olduğu gerçeğiyle yüzleşmeden, içerideki işbirlikçilerin devletin aklını ve iradesini teslim almasına engel olunamaz.
Tarih boyunca büyük güçler, çıkarlarını başka coğrafyalarda koruyup genişletmek için içeride işbirliği yapacak unsurlar aramıştır. Türkiye de bu kuralın dışında kalmadı. Ancak geçmişte kurulan bu tür ilişkiler, ne kadar tartışmalı olursa olsun, genellikle karşılıklı çıkara dayalıydı. Yani iki taraf da bir şekilde kazanç sağlıyordu. Ancak FETÖ, bu kirli oyunda bile ezber bozan bir yapı olarak ortaya çıktı.
Bu örgüt, Türkiye’nin güvenliğini, bağımsızlığını ve kurumlarını değil; yalnızca kendi çıkarlarını önceledi. Eğitimden yargıya, ordudan istihbarata kadar her alanda sızarak, devleti ele geçirmeye çalıştı. Arkasında bıraktığı hasar sadece bir gecelik darbe girişimiyle sınırlı değil; hâlâ etkileri süren bir zihniyet bozulmasıdır. Ne acıdır ki, bugün bu yapının artık tasfiye edildiğini söyleyenler, aynı yapıların yöntemlerini kullanarak siyaset yapmaya devam ediyorlar.
Sadakat temelli kadrolaşma, kurumsal yapının kişiselleştirilmesi, farklı düşünen herkesin “öteki” ilan edilmesi… Bunlar bize yabancı mı? Hayır. Bunlar bir zamanlar “paralel devlet” dediğimiz yapının temel refleksleriydi. Şimdi o yapının yerini alan aktörler, aynı alışkanlıklarla devleti yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Kötü taklit bile olsa, bu yöntemlerin devam ettiriliyor olması, “ihanet zinciri”nin henüz kırılmadığını gösteriyor.
Peki ya İran?
Bugün İsrail’in İran’a yönelik operasyonlarında dikkat çeken bir detay var: Hedef alınanlar artık sahadaki askerler değil, bilim insanları. Savunma sanayiinde görev yapan mühendisler, araştırmacılar, uzmanlar… Bunlar apartmanlarının hangi cephesinde oturdukları bile bilinecek şekilde nokta atışıyla etkisiz hale getiriliyorlar. Bu bilgi birikimi, sadece teknolojiyle elde edilemez. Bu, içerideki işbirlikçilerin varlığına işaret eder.
Yani güçlü olan İsrail değil; ülkesini içeriden satanlar. Teknolojik üstünlük değil, ahlaki çöküş ve vatansızlık en büyük tehdittir.
İşte bu noktada bize düşen ders açık: İçerideki hainleri hafife alan bir millet, dış düşmanla baş edemez. FETÖ, bir kez daha söylüyorum, sadece bir örgüt değil; bir zihniyetin, bir alışkanlığın, bir yöntemin adıdır. Bu zihniyet yok edilmeden, sadece aktörleri değiştirerek yola devam etmek, o yapının ruhunu yaşatmak anlamına gelir.
Türkiye’nin yakın tarihi bize gösteriyor ki, tehlike her zaman dışardan gelmez. Bazen en büyük tehlike, içerde, bizimle aynı dili konuşan, aynı kimliği taşıyan ama başka bir akla hizmet edenlerdir.
Ve unutulmamalıdır:
Bir ülke, dış saldırıyla değil; içeriden çözülerek, içeriden çürüyerek yıkılır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.