Evet, makalenin de başlığında belirtildiği gibi Kazakistan’da yaşananlar aslında malumun ilamıdır. Yani bilinen veya tahmin edilebilen olaylardır. Neden mi? Niçin mi?

İşte bu soruların cevabı çok net ve açıktır. Türk ve Turan birliğini bütün vasıtalar ile önlemek ve Türk devletleri arasındaki her türlü iş birliğine mâni olmak. Tabii ki, bu birlikten ilk olarak rahatsız olan ülkenin Rusya olduğunu söylemek hiç de şaşırtıcı olmasa gerek. Oysa ki, Türk dünyası ile iş birliği hem bütün dünyada yalnızlaştırılmış olan Rusya hem de bölgenin istikbali için önemli fırsatların doğmasına vesile olabilir. Lakin ne acı ki, Rusya’nın işgal elementleri üzerine kurguladığı dış siyaseti böylesi olanakların gerçekleşmesine imkân vermemektedir. Kısacası, bugün Kazakistan olaylarının arkasında Rusya’nın aktif ve belirleyici güç olduğu aşikardır.

Peki, bu durumda Türk ve Turan birliği Çin, Amerika, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi devletlerinin işine yarar mı? Bu birlik o devletlerin çıkarları ile bağdaşır mı?

Maalesef bu soruya verilecek cevap da nihai boyutları ile Rusya için verilecek cevaptan farklı olmayacaktır. Çünkü Turan birliği dünyanın ekonomik, stratejik ve siyasi dengelerini etkiliye bilecek bir birliktir. Hatta bu dengelerin yeniden dizayn edilmesini zorunlu hale getirebilecek bir güçtür. Bu yüzden böyle bir birlik kimsenin kolaylıkla rıza göstereceği bir birlik değildir. Zira, bu konuda çok şeyler yazılmış, bundan sonra da yazılacaktır. Lakin burada önemli olan şey bu yaşananlardan bizim Türkiye, Azerbaycan, diğer Türk ve Müslüman devletleri olarak gerekli çıkarımları elde etmemizdir. Olayları doğru okumak ve onlardan faydalı sonuçlara ulaşa bilmemizdir.

Özelliklede, yaşananlardan ilk önce yöneticilerin doğru dersler çıkarmaları lazım. Onlar bulaştıkları fantastik boyutlardaki yolsuzluk ve hırsızlık olaylarını gözden geçirmeli, halklarına karşı takındıkları despotik tavırları revize etmeliler. Kendilerini ülkenin ve devletin sahipleri olarak değil, hizmetçileri olarak görmeliler. 0 yıllardan beri ülkelerimizin imkanlarını heba eden, insanlarımızın entelektüel potansiyelini çürüten, devletlerimizin varlığını tehdit eden rüşvet belasından kurtulmanın yolunu aramalılar. Oturdukları koltuklarda kendilerini firavun zannedenler bu koltukların her an ellerinden çıkabileceğini unutmamalılar. Devletin imkanlarını kullanarak toplumu kutuplaştırmaktan vaz geçmeliler. Muhalefeti düşman olarak görmemeliler. Güçlü devlet veya güçlü iktidar olmanın güçlü muhalifte ile mümkün olduğunu anlamalılar. Özgür medya ve özgür düşüncenin, teşebbüs hürriyetinin önemini kavramalı, demokrasi ve insan haklarının ehemmiyetini fiili olarak kabullenmeliler.

işgal ettikleri makamlarda kendilerini ilah olarak görenler halkın gazabına uğradıklarında her türlü ihanet ve cinayeti kendileri için kurtuluş yolu olarak görmektedirler. Bu ise hem kendilerinin ve sülalelerinin hem de milyonlarla mazlumun felaketine sebebiyet veriyor. Zira kendilerini kurtarmak için halkına karşı silah doğrultan, masum insanların kanına giren hatta ülkesini ağababalarının işgaline terk eden nice diktatörlerin hainlikleri ile doludur tarihin ibret sayfaları. Hem de acı dolu sonluklar ile. Hüzün ve göz yaşları ile.

Şimdi burada bizim söylediklerimiz bir işe yarar mı? Yazdıklarımız adresine ulaşır mı? Uyarı ve ikazlarımız dikkate alınır mı? Devletlerimizin başındakiler ve ilgililer sesimizi duyar mı?

Bunları bilemem. Ama bildiğim bir şey var. Türkiye’mizin, Azerbaycan’ımızın, Türk dünyasının, İslam aleminin ve bütün dünyanın geleceği ile ilgili endişe duyan fikir ve kalem ehli herkes konuşmalı ve yazmalı. Doğruları haykırmalı. Hatalara itiraz etmelidir...

İşte bu da bizim görevimiz. Bu da bizim vazifemiz. Hem de dünya ve ahiret sorumluluğunu taşıdığımız vazifemiz.

NOT: Ben hem yazılarımda hem de katıldığım TV programlarında Türk ve İslam ülkelerinde demokrasinin gelişmesi için Türkiye’nin çaba göstermesi gerektiğini sürekli söylüyorum. Çünkü bu ülkelerde demokrasi ve insan hakları gelişmediği müddetçe devlet yönetiminde varlıklarını devam ettiren, eski Sovyet kafalı diktatörlerin ve onların varisleri olan bukalemun hasletli mankurtların her dönemin şartlarına göre değişen ve renk alan aldatıcı ve göz boyayıcı ihanetlerine daha çok şahit olacağız. Aslında Kazakistan ve diğer Türk devletlerinde yaşananlara bir de bu pencereden bakmak isabetli olacaktır. Bu konuda Türkiye’nin ihmalleri ve yetersizlikleri ise gelecek yazıların konusu olsun.