İçinde yer aldığımız coğrafyada bütün düşüncelerin, fikirlerin, ideolojilerin "tersyüz" edildiği bir zaman yaşadık.

2.Dünya sonrası Lübnan, Filistin, Irak, Iran Pakistan, Afganistan, Mısır, Suriye ve Türkiye...

Bu ülkelerde yaşayan insanlar gruplar, hizipler, politik tercihleriyle birbirinden ayrışarak, kamplaşarak ve çatışarak bütün enerjilerini, ülke kaynaklarını birbirini yok etme yolunda kullandılar.

O yıllarda sosyalist, Marksist, Liberal, Muhafazakâr, Milliyetçi, Devrimci, İslamcı, İhvancı gibi guruplar içerisinde yer alan fanatik taraftarı ve militanı olan insanlar zaman içinde eski fikir ve duruşlarını yaş, sosyal statü ve farklı konumlarıyla hızla terk ettiler.

O zamanda harcadıkları enerji ve gençliklerinden nasıl hayal kırıklıklarıyla dolu bir süreçten geçtikleri gerçeğiyle eninde sonunda yüzleştiler, neticesinde ise çok derin mahcubiyet ve eziklik hissettiler.

İsrail kurulduktan sonra, 2.Dünya savaşı sırasında özellikle Almanya da başlarına gelenler karşısında onların Ortadoğu'da ortaya koydukları her şımarıklıklarına; Mahcup Batılı ülkeleri propaganda yoluyla sürekli kendilerince ezilmişliklerini vurgulamak gibi istismar yollarını sonuna kadar kullandılar.

Kendilerine karşı gelen grupları kendi ülkelerinin erki elinde tutan iktidarına dövdürdüler, Lübnan gibi birçok yerde kendi aleyhlerine ve karşılarına çıkacak onlarca örgütler kurdurduttu, ya da desteklediler. Bu, modern bir yöntem ve sosyal mühendislik olarak zamanla başka ülkelerinde kullandıkları yeni bir mücadele şekline dönüştü.

Özellikle İran devrimi sonrasına kadar olan zaman içinde yalnızca Lübnan'da mezhep, dini, ve ideolojik guruplaşmalar mahalle, sokak ve köylere kadar büyük bölünmüşlüklere ve kanlı çatışmalara sebep olmuştur.

Bizde de, 1960 yılların sonlarına denk gelen acil, hızlı devrimin silahlı propaganda ile hedefe yürütülürken, benimsenen Latin Amerika benzeri devrim, ihtilal provaları sahneye konduğu sırada doğal olarak kendi karşıtlığını da beraberinde yaratmayı elbet ihmal etmedi.

Diğer ülkelerde olduğu gibi bizi içine alan bu anafordan, kaostan kimse galip çıkmadı.

Milyonları aşan genç grupların kendi aralarındaki kavga ülkenin ve kendi gelecekleri adına büyük bir kayıp ve yenilgi oldu.

Bu durum bize şunu gösterdi: bugün aynı coğrafya da yaşayan milletlerin genç fertleri arasındaki farklılıklar zaman içinde yer hızla değiştirdi.

Şapkalar, üniformalar, sloganlar, fikir yelpazelerinde yer alan bütün kesimler savruldular!

Kazançlı kim çıktı? Sorusunun cevabı elbet: İsrail, ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, Rusya ve Çin gibi bölgesel ve başa güreşen ülkeler oldu.

Bütün suçu onlara atmak, kolaycılık, tembellik ve tekrar aynı hataya düşmek demek olacağından;

Şunu asla unutmamız gerekiyor: dünya kaos, terör, savaş ve sömürüyle yönetiliyor.

Buna ihtimal dahilinde karşı çıkacak guruplar el çabukluğu ile hemen dönüştürülüyor, denetlenebilecek hale getirilmekle beraber; kim ne ederse etsin, hangi düşünce ve ideolojide olursa olsun sufle gerisinde tanıdık bir sıcak hitaba muhatap oluyorsa sonu yüksek ihtimalle acı ve haya kırıklığıyla sonlanmakta.

Bu da güvensizliğe, paranoya, kaos ve boşluğa yol açmakta...

Gençlik yıllarında özellikle, Batı karşıtı kendi aralarında her türlü çatışmacı guruplar içinde yer alarak mücadele eden insanların can siperane savundukları; o günün fikirlerinden kopmalarının yanı sıra çocukları geleceklerini ancak daha iyi bir Batılı ülkede kuracaklarına inanmaktalar.

Böylelikle ezik bir kültürün, kötürüm bir medeniyetin yenik tarafı olmaktan kurtulamamış olarak kalan hayatlarını tamamlamaya çalışmaktalar.

Bu savruluş; sosyal, siyasal ve kültürel konu başlıkları altında akedemiyanın, aydınların hummalı bir çalışma sahası olarak tarihe geçecektir.