Millet hayatında telafi edilemeyecek zararlar vardır. Bunlardan biri de bizi millet yapan değerlerin aşınması,toplumun bu değerlerden şüpheye düşmesidir.

Günümüzde tam da öyle bir süreç yaşanıyor,dinin siyasette araç olarak kullanılması bugüne kadar yönetenlerle toplum arasındaki çelişkinin toplumla din arasına yönelmesine neden oluyor. Siyasal İslam tarafından baskılanan gerçek İslam topluma ulaşacak imkanı bulamıyor. İnsanlar siyasetin uygulamalarını İslam diye algılıyor.Dinin görünürlük kazanmış hali olarak mevcut politikaları görüyor. Bunun da hangi sonuçlara neden olduğunu uzun uzun yazmaya gerek yok.

Siyasi pratiklerin İslam'la özdeşleştirilmesi topluma dine karşı bir güvensizlik olarak yansıyor. Din buysa... diye başlayan şikayetlerin arkasında -siyasi uygulamaları- dinin siyaseti olarak algılanması yatıyor. Düne kadar İslam'ın adalet,doğruluk, hakkaniyet dini olduğuna iman eden insanlar bugün -acaba- demekten kendini alamıyor. Çünkü (günümüz bakımından) örnek alabilecekleri başka bir İslam yok. Siyasal İslam'ın yoğun propagandası altında insanlar başka bir İslam'ın varlığını müşahede edemiyor.

Siyasal İslam'ın dayattığı İslam'ın hiç bir ahlaki ölçüsü yok. Bu amaç için her araç mübahtır düsturundan yola çıkan bir siyaset (din değil) anlayışı. Şüphe yok ki böyle bir anlayışın söylem düzeyinde amacı ne olursa olsun varacağı yer İslam'ın huzur iklimi değil. Hele ahlaklı, barışçı, bütünleşmiş bir toplum hiç değil. Şunu da ifade etmekte fayda var, siyasal İslam'dan kasıt İslam'ın siyasal muhtevalı mesajlarını siyasete taşıma politikası değil. Dinin sosyal ve siyasetle ilişkili mesajları vardır. Bunlara saygılı bir politikayı hedeflemekle dini kişisel, grupsal çıkarlara araç etmek farklı farklı şeylerdir. Siyasal İslam dine değil, dini kendine hizmet ettiren bir politika biçimidir ve kesinlikle İslam'ın yüce değerlerini toplumun sinesine nakşetmekle alakası yoktur. Bu o kadar bellidir ki İslam gittiği yere adalet, ahlak ve huzur götürür. Bugün kimse 16 yıl öncesine göre daha adil daha ahlaklı daha huzurlu bir toplum olduğumuzu söyleyemez. Bir yol ki sizi huzura, barışa, adalete, ahlaka götürmüyorsa o İslami değildir.

Dini değerlere olan bağlılığın aşınmasının tek sorumlusu dini araçsallaştıran siyaset biçimi değil. Bun da yanlış, sorunlu bir din anlayışını dayatan bazı dini oluşumların da büyük sorumluluğu var. 15 Temmuz darbesi bu aşınmanın kırılma noktalarından biridir. Amacı ahlaklı bir toplum oluşturmak olması gereken dini bir yapının darbeye karışması toplumsal muhayyiledeki bütün ezberleri bozmuştur. Günümüzün giderek yalnızlaşan insanı için birer huzur sığınağı olması gereken bu müesseselere olan güven, tamir edilmesi güç bir derecede sarsılmıştır. Vatandaş ahlak Müslümanlığını bulabileceğini düşündüğü yapıların siyasal Müslümanlığa mağlup olduğunu görmüş, bir taraftan siyasetin bir tarafta bu tip yapıların önüne koyduğu İslam'a bakarak inançlarından şüphe duymaya başlamıştır. On altı yıllık siyasetin önümüze getirip koyduğu en büyük sorun budur. Gelecek nesillerin bu güven ve iman aşınmasını izale etmek için büyük gayret sarf etmeleri gerekecektir.