MHP Lideri Tunceli’deydi. Aslında bir parti liderinin ülkenin herhangi bir şehrinde olmasının yazı veya haber değerinin olmaması gerekirdi. Konuyu önemli hale getiren, Başbakan’ın sözleri oldu. Üç gün önce Tunceli’yi ziyaret eden Davutoğlu, yaptığı konuşmaya gösterilen tepkilere karşı, MHP liderini Tunceli’ye gidememekle suçlamıştı.

Gitmemekle gidememek arasında fark var, Davutoğlu oturmak,Liderliğin gerektirdiği aksiyonu göstermemekle itham etse belki Tunceli ziyareti bu kadar önemli hale gelmeyecekti. Gidememek ifadesi, bir Başbakan’ın asla kullanmaması gereken bir ifade. Çünkü herhangi bir şehre terör veya yasadışı tepkiler nedeniyle bir parti lideri gitmiyor veya gidemiyorsa bunun sorumlusu o parti lideri değil, iktidardır.

Vatan coğrafyasının herhangi bir parçasının gidip gelmek ve kamu düzeni açısından diğer parçaları ile herhangi bir farkının olmaması gerekir. Başbakan aslında meydan okurken, iktidarın farklı coğrafyalarda içine düştüğü zaafı ifşa etmiştir. Daha vahim olan, Davutoğlu’nun bölgeye bakış tarzıdır. Tunceli’yi gidilemeyen bir bölge, halkını da zımnen terörün parçası olarak nitelendirmiştir. Örgüt lideri ile masaya oturan bir partinin lideri için bu sözleri nasıl yorumlamak gerekir bilemiyorum. Bu siyasi liderlerde Tunceli ile ilgili bir ön yargı ve bilinç altının ifadesidir. Sadece ön yargı olsa adam sende der geçersiniz. Ama gidemezsiniz ifadesinde Tunceli ahalisinin Bahçeli’yi Tunceli’ye sokmaması için adeta bir temenni, dolaylı bir çağrı var. Davutoğlu herhalde Bahçeli’den Tuncelilileri kışkırtan, onları sokağa çekecek bir beyan bekliyordu ama Bahçeli bu tuzağa düşmedi.

İşin bir de ihtimaller cephesi var,MHP lideri Tunceli’de Davutoğlu’nun beklediği tarzda bir tepki ile karşılaşmadı. Sağda solda biriken 30-40 kişilik grupların küçük çaplı protestosu dışında bir olay da olmadı. MHP lideri yaklaşık iki bin kişilik bir kitleye Valilik önünde konuşmasını yaparak hem AKP liderine cevap verdi, hem de Dersim olayları ile ilgili düşüncelerini aynı açıklıkla dile getirdi. Bahçeli’ye göre Seyit Rıza bir isyancıydı ve hak ettiği akibete uğramış,layık olduğu cezayı almıştı. Bize göre de Dersim’de yanlışlar, hatalar hatta dramatik olaylar olmuştur ama Seyit Rıza’nın aldığı ceza –yargılamadaki usulsüzlüklere rağmen- işlediği suçlara uygundur. Kaldı ki, Seyit Rıza’nın aldığı idam cezası sadece 1937’de aldığı cezadan ibaret değildir. Osmanlı döneminde de aynı cezayı almış affedilmiş, feodal hırslarına gem vuramayıp aynı çizgide devam edince asılmaktan kurtulamamıştır. Ayrıca Başbakan’ın sandığı ve söylediği gibi Seyit Rıza, Seyit, yani Peygamber efendimizin soyundan değildir. Dikme Seyittir. Soydan değil,çevresinin sevgi ve saygısından sonradan olma Seyit’tir. Kürtçülükle de Kürtlükle de alakası yoktur. Adı etrafında oluşturulan Kürtlük-Kürtçülük efsaneleri Tunceli halkının muhalif kimliğini Kürtçülüğe eklemleme çabasının bir neticesidir. Mensubu olduğu Şeyh Hasanlar aşiretinin Oğuz’un Bayat boyuna mensup olduğu ispatlanmıştır. Kendisi de aynı aşiretten olan İsmail Onarlı bu konuda çok değerli bilgiler vermiştir.

El hasıl bir Başbakan’ın ülkenin bazı parçalarını gidilemez topraklar olarak nitelendirmesi son derece tehlikeli bir yaklaşımdır. Tunceli de Başbakan’ın gidemezler beyanından vazife çıkararak, pekala gidilemez yapmak isteyenler olabilirdi. Binlerce insanın karıştığı toplumsal olaylar çıkabilir, hiç de arzu edilmeyen tablolar oluşabilirdi. Böyle bir durumda bunun sorumlusu kim olacaktı ? Her halde Bahçeli değil!